Şiirin Şarkıyla Kesişme Halleri Üzerine: Şarkıdaki Şiir – Erinç Büyükaşık

Frankfurt Okulundan Herbert Marcuse ‘Karşı Devrim ve Başkaldırı’ başlıklı kitabında sanat ve devrimin estetik boyut içinde buluşabileceğini ve değişimi tetikleyebileceğini söyler. 20 yüzyılın yaşamın şiirsellikten çıkış, tek tipleşen bir endüstriyelleşmeye..

Şiirin Şarkıyla Kesişme Halleri Üzerine: Şarkıdaki Şiir – Erinç Büyükaşık
338 views

Frankfurt Okulundan Herbert Marcuse ‘Karşı Devrim ve Başkaldırı’ başlıklı kitabında sanat ve devrimin estetik boyut içinde buluşabileceğini ve değişimi tetikleyebileceğini söyler. 20 yüzyılın yaşamın şiirsellikten çıkış, tek tipleşen bir endüstriyelleşmeye yöneldiği günümüzde sanatın politik ve estetik işlevi üzerine göz ardı edilemeyecek bu ifadeler bir yandan estetiğin başatlığını vurgulamak açısından da önemlidir.

Hayatın bir süredir şiirini yitirmesi de ‘anlam’ açısından değer yitimi yaşayan insanın yaşanmışlıklar ve tarih içindeki bir dizi olaylar sonucu kolektif deneyimlerden de uzaklaşmasını beraberinde getirmiştir. Şiir ve müzik bu nedenle iki kardeş gibidir bu estetiğin insanlık tarihindeki dışavurumu adına. Şiirdeki müzik, ritm ne derece belirleyense, müziğin içinde gizil bir şiirin yattığı söylenebilir. Şarkı sözü kavramıyla dile getirilen müzikteki şiir de insanlık öykülerinin çok katmanlılığı doğrultusunda ‘bireyci’ ve ‘toplumcu’ şarkı sözü olarak varolmuştur. Tarihsel olayların özellikle sanata toplumsal mücadelenin sözcüsü görevini yüklemesi sonucu protest nitelikli müzik çalışmaları popüler müziğin içinde daha fazla yer edinmiştir 20. yüzyılın başlarından itibaren.

Bir önceki yüzyılın başlarında 1904 tarihine denk düşen ve Dünya Sanayi İşçileri etkinliğinde ilk defa gündeme gelen ‘işçi sınıfı müziği’ yaratma düşüncesi toplumcu şarkı sözünün ortaya çıkışında belirleyici olmuştur. Birinci Dünya Savaşı’ndan 60’lara kadar süren şiirin ve müziğin politik kesişimi blues, rock, folk, punk, rap ve etnik müziklerin bütünü üzerinde hakim bir politik dili de yaratabilmiştir. Hilmi Tezgör’ün ‘Şarkıdaki Şiir’ başlığıyla kaleme aldığı inceleme de 20.yüzyılın müzikal tarihini tam da sözü ettiğimiz politik sanat başlığı çerçevesinde aktarıyor. Ne derece kişisel içeriğe sahip, bireyci şarkı sözünü yabana atamasak da insanlığın halleri üzerine yazılmış tüm şarkıların aslında politik sanatın içinde görülme şansı olduğunu da vurgulayan Tezgör, kitabında Woodrow Wilson Guthrie’den  (protest müziğin kurucusu da sayılan) yaptığı bir alıntıyla da bu durumu somutlamaktadır. Guthrie, içi boş şarkılar söylemekten nefret ediyorum, derken tam da adaleti, eşitliği, sendikal hakları da dert edinen şarkının önemine vurgu yapmaktadır. Gitarının üzerine “bu makine faşistleri öldürür” yazan ozan, şarkılarını göçmen işçiler için yazıp onlar adına para toplayarak politik dilini siyasetin öznesi olarak dile getirmeyi yeğlemiştir.

60’larla Bob Dylan, Joan Baez, Leonard Cohen’in sesi tam da söz konusu olan karşı kültürün ve politik ve vicdanlı müziği sesleri oluvermiştir. Jack Kerouac’ın ünlü Beats kuşağının öncülü romanı ‘Yolda’nın izinde giden Beats kuşağının politik dili de tam da söz konusu karşı kültürün başkaldırışıyla örtüşecektir. 1968 Baharı’nın yaşayan ABD ve Kıta Avrupa’sında Martin Luther King in özgürlükçü çıkışı, Vietnam Savaşı’na karşı yükselen toplumsal muhalefet Bob Marley gibi rock müziğinin ustalarının şiirdeki estetiği politik başkaldırıyla sentezleyişlerini ve toplumsal hareketlerin müzik ve şiirin daha fazla farkındalığıyla cesaret kazanmalarını peşi sıra getirir. Söz konusu olan tam da ‘folk’ yani ‘halkın müziği’ olarak ifade edilen cesur müzikal öfkedir. Bu politik dil, şiirle entelektüel ilişkilenmeyi de Bob Dylan, Patti Smith ve Jim Morrison’ın Fransız şiirine, Baudlaire’e, Mallarme’ye ve Verlaine gibi ustaların okuru olmaları sonuncunda karşımıza çıkar. Bon Dylan’ın ‘You re Gonna Make Me Lonesome When You Go’ şarkısında Fransız şiirine yaptığı göndermeler de bunun iyi birer örneği sayılabilir (Bob Dylan’ın Brecht ve özellikle ‘Üç Kuruşluk Opera’ya duyduğu hayranlık da unutulmamalı):

“Olaylar hep üzücü bitti İlişkiler hep kötü biçimde sona erdi. Benimkisi Verlaine ve Rimbaud’unkine benzedi…”

1960’lardan başlayarak dönemin rock ikonları kadar caz müzisyenlerini besleyen Jack Kerouac’ın Yolda’sı ve onun şiir kitaplarının yarattığı ilhamın en ilginç örneklerinden birini Tezgör kitabında Thelonius Monk ve Miles Davis üzerinden aktarır. Özellikle be-pop müziğinin doğuşunun kaynağı yazarın kendisidir. Yolda’nın Türkçe baskısının arka kapağında yer alan ‘Her şeye rağmen özgür, kutsal, soylu ve masum.’ ifadesi söz konusu müzikal ürünlerin her türlü bedele karşı özgürlüğü savunmaları için güçlü bir esin kaynağı olabilmiştir. 60’lı yıllarda Jim Morrison’ın bir başkaldırı şarkısı olan ‘When the Music s Over’ daki öfkeli sesleniş de tam da sözünü ettiğimiz edebi coşkuyu politik bir başkaldırıya dönüştürebilmiş, bir yandan Kerouac’ın Beats edebiyatı, Brecht in epik ve politik şiiri trans halinde sahneye çıkan, Marcuse’u önemseyen, LSD kullanan bir protest sanatçı imgesini de doğurabilmiştir.

“Müzik bittiğinde
Müzik bittiğinde
Müzik bittiğinde
Söndür ışıkları
Söndür ışıkları…”

60’lardan başlayarak protest müziğin farklı sesleri şiirin evrenselliğinden beslenmiş, şiir ve müziğin estetik kesişmesini politik bir özgürleşme düşüyle birlikte varedebilmişlerdir. Tezgör’ün titiz incelemesinde de görülebildiği gibi 68 Baharı’ndan itibaren siyahi müziğin blues, caz ve soul müzikle, beyazların da rock ve sonrasında metal müziğiyle ortaya koydukları yaşamın ve insanlığın özgürleşmesi umudu bir kuşağı beslemiş ve şekillendirmiştir. Bob Dylan belgeselinde (Eve Dönüş Yok) Dylan,olması gereken yerde doğmadığımızı ve evine gitmek üzere harakete geçtiğini söylemekteydi, şiir ve müziğindeki başkaldırıyı gerekçelendirirken. Aynı şekilde Joan Baez da Anne Frank’ın Hatıra Defteri nin ve Luther King in sözlerinin onun şiiri ve müziğini beslediği kaydediyordu yıllar sonra. Victor Jara gibi onurlu ozanların Allende lehine düzenledikleri kampanyalarda bizzat yer alması, Pinochet faşist cuntası tarafından tutuklanıp, ellerinin kesilmesi ve ardından stadyumda kalabalığa okuttuğu ‘Venceremos’ nedeniyle öldürülmesi de tam sözünü ettiğimiz politik dilin ve şiirin müzisyen tarafından seslendirildiğinde egemen güçler ve iktidar aygıtı tarafından nasıl da bastırılmak istenebileceğinin somut örnekleri olmuştur. Tezgör’ün kitabı tam da bu noktada tarih ve müziğin son yüzyıldaki evriminin şiirle kurduğu evliliği ve şiirini unutmamış, hayata şiiriyle bakan bir kuşağın umutlu öykülerini sunuyor bizlere.

Erinç Büyükaşık

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.

Kitabın Künyesi:
Şarkıdaki Şiir,
Hilmi Tezgör (20.Yüzyılda Popüler Müziğin Edebi Yüzü),
İletişim Yayınları,
İstanbul, 2012
172 sayfa

İLK YORUMU SİZ YAZIN

Yorum yapabilmek için buradan üye girişi yapınız.

Hoş Geldiniz

Üye değilmisiniz? Kayıt Ol!

Hemen Hesabını Oluştur

Zaten bir hesabın mı var? Giriş Yap!

Şifrenizi mi Unuttunuz

Kullanıcı adınızı yada e-posta adresinizi aşağıya girdikten sonra mail adresinize yeni şifreniz gönderilecektir.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.