Sabah Kahvesi

Arabaya bindiğinde boğazında bir yumru hissi türedi, tatsız bir sancı vardı zaten ne zamandır karnında. Otobüs önce ağır aksak sonra hızlanarak ilerledi, durakları arkasında bıraktığında. Yirmisinde yaşam sevincini yok etmeyi..

Sabah Kahvesi
329 views

Arabaya bindiğinde boğazında bir yumru hissi türedi, tatsız bir sancı vardı zaten ne zamandır karnında. Otobüs önce ağır aksak sonra hızlanarak ilerledi, durakları arkasında bıraktığında.

Yirmisinde yaşam sevincini yok etmeyi sonunda becerdiler. Söylendi kendi kendine. Coşku ve sevinç denen şey bir süredir gözbebeklerine seyrek iniyordu zaten. Zoraki gülümsemelere sığınır olmuştu. Ayşen, alay ediyordu onun yüzündeki yarım yamalak gülümsemeyle. “Oynuyorsun milletle” diyordu kız.

Telefonda, varla yok arasında bir cızırtının eşliğinde işitti sesini. “Ev sahibi kirayı arttırmak istiyor, yüzde yüz yirmi beş, valla sokaktaki enflasyon oranında istiyorum“lar. Telefondaki sesi utana sıkıla çıkıyor bir an. İnsafsız değilim vallaha; şirket maaşlarda kesintiye gidecek ya da yolları ayıracak ofistekilerle. Daralma, resesyon, kriz ve her ne haltsa. “Bunun diğer adı boku yemek” diye yanıtladı kızı. Ön koltuktaki orta yaşlı yolcu yargılayarak baktı ona. Sabah sabah ağzı bozuğun biriye yolculuk yapmak zorunda kalmıştı sonuçta. Zor anlaşılıyordu söyledikleri kızın. Boğuk, cızırtılı çıkıyor kızın sesi. Yağmur çişentisinin toprakta yarattığı kokuyla apartman kapısından çıkarken zar zor ayılabilmişti zaten. Sabah sabah sert bir kahve de içti üstelik. Biz küçük burjuvalar oldum olası konforumuzu severiz, elimde kala kala tek konfor bu kaldı sanırım sonunda, diye geçirdi içinden.

Trafikte şehrin çeperlerinin arasından geçen otobüs tısırdayıp yaylanarak ilerlerlerken, müzik ruhun gıdasıdır diyerek sabah spotify listesini dinlemeye koyulmuştu çoktan. Müzik ruhun gıdasıdır, ev sahibi kirayı iki katına çıkaracak, şirket daralmaya gidiyor, beni de sepetlerler bu gidişle. Onun yarı uykulu, bezgin sabah halinden çıkaran, apartmanın önündeki sarman kediydi muhakkak. Gözü tok, edepli bir iki kedinin yanında bir anda beliren arsız sarman. Ayağına sürtünerek sevilmeye dair beklentisini ince bir miyav eşliğinde dile getirdi yine her sabah olduğu gibi. Şirket binasına ulaştığında muhakkak o gestapo suratlı iki görevli kuşkuyla izleyecekti onu. Bitip tükenmek bilmeyen izlenme duygusu, belki vesvese yapıyor yine. Şirkettekiler işten çıkarılacaklar listesini hazırlamışlar söylendiğine göre.

Ofise doğru adımlarını atarken bir çift gözün kameralardan onu izlemeye devam ettiğini düşündü. Bilgisayarın karşısında ekrandaki e-postaları yanıtlıyor Koray’la Ali. Kabanın cebinde üç hazır kahve, şu toz kahvelere oldum olası karşı Ayşen. “Zehir içiyorsun oğlum” diye, kafamın etini yiyor zaten. Kahve sayısını da sınırlamışlar, sigara molaları on dakikaya indi. Kameralar izliyordu yine onu. Vesvese onunkisi. Ofistekilerin hepsini izliyor o göz, kapıdaki güvenliğin suratsızlığı malum. Güvenlik müdürü seni bostan korkuluğu diye mi diktik buraya, diye haşlamıştır kel oğlanı, henüz yirmilerinde. O da dut yemiş bülbül gibi susmuştur müdürün karşısında. Koray’la Ali’nin tadı yok bu sabah. “Dedikodular tatsız Murat. Birimi verimsiz bulmuş şirket, üretimi durduracaklarmış anlaşılan, hepimizi kovacaklar besbelli.” Ev sahibi ne kadar insaflı, vicdanlı olduğundan söz ediyordu telefonda. Tazminatla bir iki ay ancak faturalar, kira ödenir belki. Ya sonrası? Spotify listesinin en acıklı şarkılarını dinleyecek işten çıkınca otobüste demek ki. Otobüs tısırdayarak ilerleyecek yine, balık istifi doluşacak duraktakiler otobüse. Şoför homurdana homurdana sürüyor otobüsü. Ayşen’e mi taşınsa bir süre. Kızın başına bela olmayayım bir de. O arada belki bir iş çıkardı karşısına. Epostalar arasında kovulduğuna dair bir şeyler aradı.

Kamera izliyor ofistekileri, çok kahve tüketen çalışanlar listesi, sigara molasına çıkanlar listesi, işe geç gelenler listesi, verimlilik tablosu. Enflasyon, resesyon, şirketin kârları, CEO’ların yeni lüks arabaları, Gerginleştiğinde başlayan kaşıntıları. Belgeselde gördüğü başlıklı maymunlar gibi tımar yapası geliyor bir an. Vücutlarındaki bitleri ayıklamaya çalışırlarmış böylece. Onunkisi bitten değil sıkıntıdan halbuki. Herkesin maymundan geldiği düşünülürse tımar etmesi tuhaf kaçmazdı belki de. Ofisteki Leyla’yla göz göze geliyor o sırada. Bir çift ela göz, pırıl pırıl yanıp sönen yıldızlara benzetiyor gözlerdeki aydınlığı. Ayşen bilse kıza hislerini sepetlerdi onu muhakkak. Şirket hissedarlarının bok yemesi birimi kapatmak. Ayrık dişli olduğunu hiç fark etmemişti Leyla’nın. Otobüse binerken köprünün altındaki sakallı evsizin bakışları geliyor aklına. Ateş yakmış, eski bakır çaydanlıkta çay yapıyordu kendisine. Sokağa atılan üç koltuğu yerleştirmiş köprü altındaki evceğizine. Ev sahibin kiranı arttırdı mı diye sorası gelmişti adama. Ateşi yakınca soğuk moğuk hissetmiyor insan. Hele de sıcacık çayı içince. O da ayrık dişli. Çürük ön dişleriyle gülümsedi köprüden indiğinde. Buyur edesi vardı belki de çaya. İşe yetişmeli ama. Kaşınmıştı bir iki, tımar yapmaktan keyifliydi belgeseldeki başlıklı maymunlar gibi. Komşusu sayılırdı bu adam. Bir yıl olmuştu heralde köprü altına yerleşeli. Şirketten tazminatını vermeden postaladılar belki de. Bizimkisi kurumsal firma, en azından iki aylık tazminattan mahrum etmezler. İç sesleri boğucu gelmeye başladı ekrandaki epostaları tararken.

Başlıklı maymunlar bir yaşına kadar anne sütü içerlermiş, sonra tepelere tırmanır, alet kullanarak beslenirlermiş. Kalın kabuklu fıstık ve sarı akrep en sevdikleri. Nereden çıkmıştı bu başlıklı maymun sevdası onda. Kaşıntısı arttı tüm bunları düşünürken. Birimin kapatılacağı kesinmiş, birkaç kişi şirketin diğer birimlerine geçebilirmiş söylenenlere göre. En büyük düşmanları jaguarlarmış. Özellikle yavru ve savunmasız olanlar için. Şirkette iyice savunmasız ve aciz hissediyordu kendisini. Beton zeminde uyumak, şu battaniyeyi bulduktan sonra çok zorlamadı beni. Koltukları şu yeni apartmanda oturan aile atmış. Sapasağlam valla. Şu herif var ya hani jipini habire sokağın girişine park eden, onun karısı attırıyordu bizim eskici Nevzat’a. Kendisi bana söyledi de taşıdık buraya.

Otobüsten inmişti çoktan. Gün batmaya yakın bitmişti şifti neyseki. Haber verecekmiş şirket CEO’ları atılacak personeli. Koltukta çayını yudumluyordu keyifle. Ateş sönmek üzere, harlamalı. Bir çay içer misin deyiverdi o sırada. Kabanın cebindeki hazır kahveler geldi aklına. Üçü bir arada içer misin sıcak suyun varsa. Çürük dişleri göründü gülümserken, karşısındaki koltuğa davet etti eliyle işaret edip. O kahveler çok sağlıksız aslında, süt desen süt değil, kahve desen kahve değil ama çayı yeni demledim. Bir bardak içersin değil mi? Başlıklı maymunlarda anneler emzirirken, babalar ava çıkarmış. O kadın televizyon atarsa koltuğun karşısına televizyon köşesi kurayım diyorum. İnsanın canı sıkılıyor köprü altında akşamları, hele de millet elini ayağını caddeden çektiğinde. Bir iki polis dışında ziyaretçisi de olmuyor insanın o saatlerde.

Erinç Büyükaşık 

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.

 

 

İLK YORUMU SİZ YAZIN

Yorum yapabilmek için buradan üye girişi yapınız.

Hoş Geldiniz

Üye değilmisiniz? Kayıt Ol!

Hemen Hesabını Oluştur

Zaten bir hesabın mı var? Giriş Yap!

Şifrenizi mi Unuttunuz

Kullanıcı adınızı yada e-posta adresinizi aşağıya girdikten sonra mail adresinize yeni şifreniz gönderilecektir.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.