Karakterler ve Kaderler / Melek Koç

İNCELEME

Karakterler ve Kaderler / Melek Koç
Yayınlanma: Güncelleme: 193 views

Yazarların çoğu kez kendilerini yazdıkları bilinir. Yarattıkları karakterlerin kendilerinden bir iz taşıması olağandır. Flaubert, Madam Bovary’nin “kendisi” olduğunu söyler örneğin. Cervantes Don Kişot’ta, Balzac Vadideki Zambak’ta kendini anlatır. Aslında Goethe Genç Werther’dir, bilirsiniz. Carlos Fuentes’in Diana’da anlattığı unutamadığı aşkıdır… Örnekler uzar gider.

Ama bazı yazarlar için durum hayli farklıdır. Saint Exupery için örneğin. O, kendi yarattığı kahramanın kaderini paylaşmıştır!

“Küçük Prens” bilindiği gibi bir çocuk romanından öte sevgi ve dostluk üzerine yazılmış büyüleyici bir yaşam manifestosudur aynı zamanda. Romanın sonunda Küçük Prens sessiz sedasız gezegenine geri döner. Kendi söylemine göre, biz onu “öldü” bilecektik ama o gökyüzündeki milyarlarca yıldızdan birinde yaşıyor olacaktı.

Hitler, 1942 de Fransa’yı işgal ettiğinde, Saint Exupery’nin en büyük arzusu uçuş birliğiyle yeniden hava harekatlarına katılmaktı. Kırk yaşını geride bırakan Exupery, aktif pilot olarak hizmet yaşını geçtiğinden bu artık imkansızdı. Ama tüm olumsuz koşullara rağmen göreve kabul edilmeyi başardı. 1944 yazında bir gün Akdeniz üzerinde keşif uçuşu yaparken kayboldu! Tüm aramalara rağmen bulunamadı! Bugün biz onu “öldü” biliyoruz.
Şimdi, onun bu kayboluşu aklımıza onun da milyarlarca yıldızdan birinde yaşadığı düşüncesini ütopik de olsa aklımıza getirmiyor mu?

Aslında başka yazarlarda var tabii, karakterlerinin kaderini paylaşan. Stefan Zweig , karısıyla birlikte intihar eden Alman şair Kleist’in biyografisine “Bazen ölmeyi beceren ve ölümden şiir yaratabilen biri de bulunmalıdır” diye düştüğü notu, yıllar sonra karısıyla birlikte intihar ederken anımsamış mıdır?

Aleksandr Puşkin, Yüzbaşının Kızı adlı romanında “Elbiseni yeniyken, şerefini gençken koru” derken, 38 yaşında şerefini korumak için yapacağı bir düelloda öleceğini bilebilir miydi?

Kafka’nın baba baskısını / korkusunu yazdığı eserlere de yansıttığını biliyoruz. Öldükten sonra babasının üzerine gömülmesiyle aynı baskıdan sonsuza kadar kurtulamayışı da karşımıza çıkan bir başka trajedi.  Ama, Tolstoy’un ölümü bence Anna Karenina’nın laneti olmalı…

Melek Koç

İLK YORUMU SİZ YAZIN

Hoş Geldiniz

Üye değilmisiniz? Kayıt Ol!

Hemen Hesabını Oluştur

Zaten bir hesabın mı var? Giriş Yap!

Şifrenizi mi Unuttunuz

Kullanıcı adınızı yada e-posta adresinizi aşağıya girdikten sonra mail adresinize yeni şifreniz gönderilecektir.