Enver Karahan’ın İncelemesiyle ”Eski İstanbul’da Bir Kız Çocuğu”

‘’Eski İstanbul’da Bir Kız Çocuğu’ kitabı Tülay Tuncaboylu’nun otobiyografik bir eseri olmasının yanında, İstanbul’u anlattığı, anılarının mekanını betimlediği bir eser olarak karşımızda durmaktadır. “Biz uyumlu bir insan olarak yetiştik” diyen..

Enver Karahan’ın İncelemesiyle ”Eski İstanbul’da Bir Kız Çocuğu”
365 views

‘’Eski İstanbul’da Bir Kız Çocuğu’ kitabı Tülay Tuncaboylu’nun otobiyografik bir eseri olmasının yanında, İstanbul’u anlattığı, anılarının mekanını betimlediği bir eser olarak karşımızda durmaktadır. “Biz uyumlu bir insan olarak yetiştik” diyen Tuncaboylu, bunun nedenini, kültür din ve inanç farklılığına rağmen bir arada yaşamanın önemine vurgu yaparak belirtiyor.

Mükemmellik iddiasında olmadığını kitabın girişinde belirten Tuncaboylu; yazdıkça mutlu olduğunu, kendisini keşfettiğini ve sadece içini dökmek bilinciyle hareket ettiğini ayrıca belirtiyor. Sözlerinin, ihtiyacı olacağı bir yüreğe mutlaka ulaşacağını umut eden yazar, kadim şehir İstanbul’u ve insanlarını tek bir kitapta bize gayet doğal, yalın ve samimi bir dille aktarıyor.

‘’…ve kalıyor çocukluğumdan hatıra, gökyüzü aynasında mavi gülüşler’’ diyordu şair. Çocukluk hatıralarımız, o günleri özlemle anmamızı sağlıyor ve merakımız bitmek bilmiyordu. Sorular, sorular ve anlayamadığımız cevaplar. ‘’Nasıl oluyor?’’ sorusu zihnimizde birleşip, dilimizde dönüyor. Tuncaboylu’da soruyor, çocukluğundan bir bölümünü anlattığı yazısında. Her teknolojik gelişmede hepimizin sorduğu sorular onun da zihninde beliriveriyordu. Ve aktarırken bizlere bu düşünceleri gülümsetmeyi de ihmal etmiyordu.

‘’Radyolar ufaldı avuç içi hatta parmak inceliğinde oldu. İyi de insanlar bunların içine nereden giriyor? Kablosu yok ki! Tabii benim kafa tarumar Ben şok. Ben iptal. Ben yerlerde sürünmelerde…’’

‘’Nerede o eski günler’’ diye söze başlar büyüklerimiz. Bunun öylesine söylenmiş bir söz olmadığını anlamamız hiç de zor değil. Değişen dünyada insanların mevcut yaşantıları da yavaş yavaş bir değişime uğramaktadır. Yazar, kültürel değişimi komşuluk üzerinden aktarırken, öncekinin nahif, samimi ve sahiciliğinin giderek azaldığını belirtiyor. Bunu trajikomik bir anlatımla bir yandan  güldürürken; biryandan da içimize bir burukluk bırakıyor usulca.

‘’Şehri İstanbul’da telefon, internet çıktı çıkalı bir de dışardan çok göç alması, üstüne de otuz kırk katlı lüks sitelerin, konserve stili binaların yapılmasıyla, herkes birbirinden bihaber tıkış mıkış oturunca, ne evine gelene kadar yedi kapının ipini çekip lak lak edecek dostluklar ne de evinde tuz, kahve bitince çocuğunu göndereceğin komşuluklar kaldı…’’

 

Yazarın şehri İstanbul’unda mahalle içlerindeki üç katlı cumbalı ahşap evleri beliriyor satırlarında. Çocukluğunun hatırasında yer etmiş o otantik temanın içinde buluyoruz kendimizi. Eski ve yeni, sağlam ve hasarlı ama canlılığın belirtisi bacalarından gökyüzüne süzülen dumanların kokusu geliyor burnumuza ve isi sadece elbiselerimize değil yüreğimize de siniyor olduğunu hissediyoruz. Kapıların çekme koluna bağlanan ipler, cumbalı evlerinde yapılan sohbetler, sokakta gelen geçeni izlemeler, görebiliyorsan eğer uzağa dalıp gitmeler… Tüm bunlar sıcacık bir yaşamın serinleten telaşlarıydılar.

Yazlık sinemalardan tiyatrolara, balıkçılardan küfecilere, sütçülerden yoğurtçulara… her biri geçmişin, o unutulmaz yaşanmışlıklarının birer sembolüydü yazar için. Herkesin kendisinden bir anısının canlanacağı bu eserde yazar, sıcak, samimi ve keyifli bir anlatım gerçekleştirirken, bir yaşanmışlığın en doğal halini bizlere sunuyor.

Her satırın bir özlemi barındırdığına şahit oluyoruz. Her birimize tanıdık gelen insanlar, nesneler, olaylar, mekanlar bizlerin de bir zamanlar yaşanmışlıklarımızı canlandırıyordu. Anlatılanlara bazen şaşırıyor, bazen gülümsüyor, bazen de eskiye dair özlemlerimizin sonucu olarak hüzünleniyorduk. Her biri ara ara aklımıza gelip dost meclislerinde anlattığımız güzel anılar oluyordu. İnsanlar ve şehirler farklı olsa da anılar hep benzer bir yanın güzelliğini hatırlatıyor bizlere.

Almancılarda bohçacı teyzelere, liseli günlüklerinden karpostallara, sokak çeşmelerinden telefon rehberine… her biri bir dönem hayatımızda yer etmiş ve acısıyla tatlısıyla yaşantımıza dokunmuşlardır. Yakın geçmişe uzanan bu keyifli yolculukta yazar kendi yaşanmışlığını ayrıntılı olarak sayfalara dökerken, o döneme tanıklık etmiş olanların yüzlerinde bir gülümseme bırakıyor. Aynı zamanda hatıralar ve o günlere duyulan özlem duygusu bizlere çok farklı bir okuma gerçekleştiriyor.

 

Tuncaboylu’nun hayatını anlattığı ve İstanbul’un bir döneminin ele alındığı bu eseri önemli kılan bir başka şey ise, bu kitaptan elde edilecek gelirin ekonomik durumu yeterli olmayan öğrencilerin eğitimine katkı payı olarak kullanılacak olmasıdır. Sosyal sorumluluk bilinciyle hareket eden ve eğitimin önemine vurgu yapan yazar Tülay Tuncaboylu’ya böylesine anlamlı bir eseri ortaya koyduğu için teşekkür eder, kendisinin nice eserler üretmesini dileriz.

Enver Karahan

[button url=”https://www.besincisanat.com/category/enver-karahan/” target=”true” text=”Yazarın diğer yazıları için tıklayınız… ” class=”mavi” size=”none”]

İLK YORUMU SİZ YAZIN

Yorum yapabilmek için buradan üye girişi yapınız.

Hoş Geldiniz

Üye değilmisiniz? Kayıt Ol!

Hemen Hesabını Oluştur

Zaten bir hesabın mı var? Giriş Yap!

Şifrenizi mi Unuttunuz

Kullanıcı adınızı yada e-posta adresinizi aşağıya girdikten sonra mail adresinize yeni şifreniz gönderilecektir.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.