Aradan geçen zamanın götürdükleri sırtında yük halde geri geldi. Onu bırakıp gittiği yere… Hiçbir şeyin elle tutulur bir gerekçeye dönüşemediği bir anda gitmişti. Hiçbir şey kalplerindeki duygudan daha ağır değildi..
Aradan geçen zamanın götürdükleri sırtında yük halde geri geldi. Onu bırakıp gittiği yere…
Hiçbir şeyin elle tutulur bir gerekçeye dönüşemediği bir anda gitmişti. Hiçbir şey kalplerindeki duygudan daha ağır değildi üstelik.
Hiçbir şeyin yokluğu ve o yokluğun varlığına yenik düşen iki âşık… Bir film yapılsa ve bu yenilgi perdeye yansısa sevgililer biri diğerinin omzuna başı yaslı halde yas tutar uzun süre bu ikilinin hazin sonuna.
Hiçbir şeyin bir arada tutamadığı iki kişinin yalnızlığı… Kimsenin bilmediği aşkın iki kalpte destanlara konu olan aşklara üstünlüğü… Bu büyüklükteki aşkın yalnızlığı miras bıraktığı âşıklar…
Kavuşamamayla son bulan filmin final sahnesi gibi… Geldiği yerde bulamadı bıraktığını. Terk edip gittiğinde bekler diye umdu belki de… Olmadı…
Birlikte oturup uzun süre gün batımını izlemedikleri banktan duvara baktı. Bir mahallenin çıkmaz sokağında… Gri taşlarla örülü duvarda bir sürü yazı…
Herkesin dertleştiği duvarın yüzeyine diktiği gözlerinden akmaya başladı yaşlar. Yalnızdı… Sağ yanı boş; sol yanı sızlıyordu.
Birlikte ne düşler sığdırmışlardı duvarın boş tarafına. Boş değildi… Duvarın o kısmında uzunca bir yazı vardı:
Bir gün beni bıraktığın yere geri geleceksin. Ben orada olmayacağım.
Bana geleceğini bilmeyle ömür tüketeceğim, içim içimi kemirecek, ama seni beklemeyeceğim. Bana acının acıklı tarafı düşecek, sana ise pişmanlık…
Senin ıstırabın beni bıraktığın yerde görmemeyle başlayacak. Benim seni görmemeyi kanıksadığım yerde yaşayacaksın pişmanlığın acısını. Benimki kadar acıklı olmayacak belki; ama ben artık alışmış olacağım, sen ise ağlayacaksın.
Daha da acıklısı ne biliyor musun? Alışamayacaksın.
İnsan her şeye alışır da pişmanlığa alışamaz.
Kanıksayamaz bıraktığını bıraktığı yerde bulmamayı. Alışamaz artık pişmanlığına.
Seni o pişmanlığınla baş başa bırakacağım, senin beni sensizlikle yalnız bıraktığın yerde…
Ben sensizliğe bile sırf içinde sen varsın diye bağlandım. Vurulduğum yerden bir daha vurulmayacağım. Sensizliğin beni terk etmesine izin vermeyeceğim.
Sensizliğin tadına hasret tüketmeyeceğim ömrümü.
Ben sensizliğin bir köşesinde senin görmediğin açıdan pişmanlığını izleyeceğim, sen ise beni bıraktığın o yerde bensiz yaşanmayacağını öğreneceksin. Hem de en acı biçimde…
İçindeki pişmanlıkla… Beni bıraktığın gibi bulamamakla…
Dokunmaya kıyamadığım bedeninde başkasının izleri var. Sen beni bıraktığın gibi değilsin artık. O izler sana ulaşmama izin vermez. Sadece senin koktuğun teninin yokluğuna alıştım ben.
Senin kokunun hayaliyle yaşamayı öğrendim. Zor oldu hem de çok zor…
Geleceğini bilmek… En zoru da buydu işte: Sen gittin; ben senin bana geleceğini biliyordum. Bana ait birine başkasının dokunmasına alıştıramadım yüreğimi. Sensizliği sevmem o gün başladı. İçinde sen varsın diye sensizliğe âşık oldum ben. Beni hiç terk etmeyecek sensizliğe…
Sensizliğime kimseyi ortak etmedim, kimseyi sana benzetmedim. Hiç kimsede seni aramadım. Böyle bir acizliğin içine atmadım kendimi. Sensizlikte buldum seni. Beni hiç bırakmayacak sensizlikte…
Aşk sensizliğe kavuşmakmış meğer.
Yokluğunda tatmakmış,
Olmadığın yerde bulmakmış seni.
Düşün sana açılan kapı eşiğinde beklemekmiş.
Senin gelmediğin yerden gitmediğini hayal etmekmiş.
Hayaline sarılıp öyle uyumakmış aşk.
Yazının sonundaki imzayı tanımazlıktan gelmedi. İmzanın altında bir boşluk… Yazısız kalan kısmı duvarın…
Düşler güzel günleri çağırmıyordu sahneye. Bilinç sahnesinde mutluluğu temsil etmiyordu hiçbir şey.
Hiçbir şey teselli etmeye yetmiyordu onu. Hiçbir düş… Hiçbir geçmiş… Hiçbir şey geçmiştekileri bilinçaltından çıkarmaya cesaret edemiyordu sanki.
Bilinçaltına gömülenler bir daha geri gelmiyordu. Bilinçaltı güzel günleri yansıtmıyordu bilinç perdesine.
O perdeye mutluluğun resmi çizilmiyordu artık. Artık duygulardan eskinin aşkı yeniden hayat bulmuyordu. Yeşermiyordu kuruyan dallarından aşkın hiçbir duygu yeniden.
Yeniden eski hisleri davet etmek işe yaramıyordu. Eskiler eksikti artık…
Yüreğinin eksikliğe alışamayacağı günlerin ilkindeydi. Sonraki günler mi? Boş verin o günleri. Yüreğinin pişmanlığın ilk gününden ayrılamayacağı dilimindeydi zamanın. O gün hiç bitmeyecekti.
Yakup Yaşar
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.