Melek Koç yazdı: A.H. Tanpınar Romanlarında Kadın Karakterler

İNCELEME

Melek Koç yazdı: A.H. Tanpınar Romanlarında Kadın Karakterler
Yayınlanma: Güncelleme: 1.060 views

“Mümtaz için kadın güzelliğinin iki büyük şartı vardır. Biri İstanbullu olmak, öteki boğazda yetişmek.”  (H-s.75) 

Tanpınar’ın kadını tam da budur aslında.  İstanbullu olmak demek, İstanbul kadar güzel olmak demektir. Hatta yeni açmış bir erik ağacı kadar güzel olmak… Onun gibi büyüleyici, vazgeçilmez, kendine özgü olmak demektir. Ve kadınlar sadece yaşarken değil ölürken de güzeldir: ”Fakat Nevzat güzeldi. O gün büsbütün güzeldi. Hiç yaşamamış şeyler gibi güzeldi.  Hayatın eşiğinde, düşüncenin eşiğinde son bir defa için gördüğünüz şeyler gibi güzeldi.”(A K-s.50)

İlle de kumraldırlar. Dört büyük romanının kadın karakterleri; Nuran, Atiye, Sabiha ve Leyla kumraldır. Çoğu zaman Norm karakterler dışındaki kadınları da kumraldır Tanpınar’ın. Örneğin, Aydaki Kadın’da Leyla’nın davetindeki bir misafir kadından şöyle söz eder: “Beje yakın kahverengi, göğüslerine ve arkadan yarı beline kadar açık elbisesi koyu buğday teniyle adeta bütünleşiyordu. Kumral saçları bu ısrarı daha koyu bir notta noktalıyordu.”(s.226) 

Eğitimlidir. Kültür, sanat ve musikinin ince ince  işlediği bir nakıştır Tanpınar’ın kadını. Bir çoğu hem Mevlevi hem Bektaşidir. Batılı olduğu kadar gelenekçidir de. Hayatın merkezidirler. Varlıkları her şeyi değiştirir. Hepsi yazar tarafından idealize edilse de  kendi içlerinde hep bir çatışma yaşarlar.

Nedense Tanpınar’ın kadını hep “Norm” karakterdir.  Birinci karakter olarak ele aldığı erkekler bu güçlü kadınlar tarafından hep yenilgiye uğratılmışlardır. Belki de “Yenilgi” yerine “Mutsuzluk” sözcüğünü kullanmak daha yerinde olur.  Atiye’nin güzelliği karşısında Behçet’in ezikliği, Nuran’ın Mümtaz’ı terk edişi, Sabiha’nın tercihleri bize gösteriyor ki, kadınlar bazen güzellikleriyle, bazen tercihleriyle bazen de eskide kalmış marazi aşkları yüzünden istemeden de olsa acı çektiriyorlar. Ve elbette bu arada kendileri de acı çekerek mutsuz oluyorlar.

Sadece, Aydaki Kadın’ın Leyla’sında durum biraz daha farklıdır. Leyla çok sevdiği halde, Selim’in kuşkucu ve kıskanç tutumundan azap duyar. Ona göre kıskançlık sevginin öbür yüzü olmamalıdır. Bu yüzden Refik’in sakin, huzur veren sevgisini, Selim’in mutsuzluk veren sevgisine tercih eder ve onunla evlenir. Ama yüreği hep Selim’den yanadır. Bu bağlamda Leyla’nın mutluluğu da tartışılır.

Tanpınar, eserlerinde kadınları ikinci sırada tutmasına  karşın, hep göz önünde olmalarını  ister. Olay örgüsünün içindedirler. Yaşadıkları geçici mutluluklar dışında erkek karakterle birlikte mutsuz olurlar ve aşık oldukları erkekle değil hep başka biriyle evlenirler. Tanpınar’ın böyle yaparak olay örgüsünü dramatikleştirmek istediği ortadadır. Bu güzel kadınların neden mutsuz olmasını ister, bilinmez.

Yazarın en mutsuz karakteri hiç kuşkusuz Atiye Hanımdır. Abdülhamit’in fermanı üzerine Behçet beyle evlenmek zorunda kalır ve kısa yaşamı boyunca hiç mutlu olamaz. Onu çok seven kayınpederiyle gittiği musiki geceleri  ve gezintilerle oyalansa da İsmail Molla’nın ölümünden sonra Atiye de hastalanarak ölür. Mutsuzluk bu romanda  bir çeşit kendini adayış olarak gösterilir: “(…) küçücük boyu, tertemiz yüzü, temiz kıyafeti, kibar ve zarif ölçülü konuşması, çok itinayla yapılmış bir kuklayı hatırlatan  kocasını, yetiştiği terbiye, kaderin karşısına çıkaracağı adamı sevmeyi öğretmişti. Üstelik biricik çocuklarının doğduktan üç gün sonra ölmesi üzerine genç kadın annelik tarafıyla Behçet’e gittikçe daha fazla bağlandı. Kocasının çocuğa benzeyen tarafları o kadar çoktu ki! Bir çocuk gibi bakılmaya muhtaçtı. Atiye ise kendisinden zayıfları sevebilecek yaradılışta olanlardandı.”(MB s.59)

Sahnenin Dışındakiler de Sabiha köklü bir aileden gelen farklı bir karakterdir. Çocukluğundan beri  kendine özgü huyları ve olgun davranışlarıyla etrafına kendini kabul ettirir. “Bu sevimlilik ve sokulganlığın altında çok ürkek, alıngan, sabırsız, henüz kıvamını ve istikametini bulamamış iştiha ve hırsların idare ettiği bir mizaç daha o yaşta kendini gösteriyordu.” (SD s.26)

Dolaysıyla Sabiha kendi olma arzusuyla yanan bir kızdır. Hep başka hayatları özler. Aklı hep uzaklardadır : “Ben bu insanları sevmiyorum mu sanıyorsun? Ben de senin kadar seviyorum. Ama kendim olmak istiyorum. Bir şey olmak!” (SD s.60)

Görüldüğü gibi, Sabiha, Cemal’e sürekli kendisi olmak istediğini tekrarlar. Onu sevdiğini ama başka birini de sevebileceğini söyler. Çünkü hep bir farklılık arayışındadır Sabiha. Ve sonunda “Bir şey” olmayı başarır…  Cemal’i ve onu seven diğer erkekleri şaşırtarak sahneye çıkan ilk Türk kadın tiyatro sanatçısı olur.  Ama aslında Cemal’i üzen, mutsuz eden Sabiha’nın evlenmek için hiç olmayacak bir kişi olan Muhtar’ı tercih etmiş olması ve umduğunu bulamayıp çok mutsuz olmasıdır.

Nuran’ın ise Mümtaz’ı terk edişinin ardında bir dram vardır. Burada ikisinin de mutsuzluğu üçüncü bir kişi tarafından hazırlanmıştır. Bu Nuran’ın eski aşkı Suat’tan başkası değildir. Suat, Nuran’la Mümtaz evlenme hazırlıkları içindeyken, onların evlerinde kendini asar. Sonrasında ise, Nuran yazdığı mektupta, “Ne yapalım Mümtaz, kader istemiyor! Aramızda bir ölü var. Bundan sonra beni bekleme artık! Her şey bitmiştir.”(H s.330) diyerek koyar son noktayı.

Evet, mutsuzluk, bir hüzün perdesi gibi sarıp sarmalar  kadınları Tanpınar’da. Belki de böyle daha da güzel gözükürler gözümüze. “Özentisiz, telaşsız, büyük ve geniş suları dibi görünecek kadar berrak, bir nehir gibi hayatın ortasından hep kendisi gibi sakin, besleyici akan” (H s.75)   kadınlardır, onun kadınları.

Bakışlarını, saçlarını, yüz ifadelerini anlatırken divan şiirindeki sevgili tasvirlerini çizer sözcüklerle. Onun Cemal’in ağzından Atiye Hanımı anlatışı şiir güzelliğindedir:  “Solgun yüzlü, ağır kumral saçları bir bağ bozumu gibi omuzlarına yığılan, gözlerinin içi güneşte ince saman çöpleri çıtırdıyormuş gibi pırıl pırıl tutuşan bir kadındı.”(SD s.9) 

Tanpınar,”En parlak mücevherlerden, en keskin kılıç parıltısına kadar değişen gözleri vardı” diye anlatır Nuran’ı. Ve bakışlarındaki ışığın Boğaz sabahlarındaki gibi perde perde değiştiğini… Sonrasında  şöyle devam eder: “ Mümtaz bu değişik silahların karşısında bazen kendisini ölümden öteye geçen bir acz içinde bulurdu. Fakat Nuran’ın gözleri bazen de ona dünyanın en zengin taçlarını giydirir, feleğin hiç kimseye basmasını nasip etmediği ikbal keçelerini ayakları altına döşerdi. Bir bakışla Mümtaz’ı giydirir, soyar, bazen Allah’ından başka hiç kimsesi olmayan bir fakir  ve garip kişi, bazen kaderin efendisi yapardı.”

Tanpınar’ın kadınlarının en önemli özellikleri sanata ve müziğe aşina olmalarıdır denilebilir.  Sabiha’nın sahneye çıktığını, Atiye Hanım’ın çalıp söylemese de musikiyi sevdiğini,  kayınpederi Molla Beyle saz alemlerine ve Yenikapı Mevlevihanesine gittiğini, Nuran’ın güzel sesi ve musiki bilgisinin olduğunu biliyoruz.

Aydaki Kadın’da Sabiha güzel sesli bir duldur. Musiki eğitimi vardır. “Hayatı da  yine radyodan öğrendiği şarkılar çerçevesinde gören kadınlardandı.”(AK S.121)  Ama bu özellik Nuran’da doruk noktasına ulaşır. “Musikiden anlıyordu. Sanki güneş parçalarıyla dolu berrak, davudiye yakın sesi vardı.” (H s.142)  “Nuran ayrıca eski bir Bektaşi olan çok gezmiş, çok görmüş o anneannesinden duyduğu ve öğrendiği nefesleri, halk türkülerini bilirdi. Boğaziçi kıyılarında yetişmiş bu eski aile çocuğunun, bu halk havalarını, Rumeli, Kozan, ve Afşar türkülerini, Kastamonu ve Trabzon oyun havalarını, eski Bektaşi nefeslerini, Kadiri naatlarını tıpkı Dede veya Hafız Post gibi beğenmesi, onları kendine mahsus eda ile söylemesi, Mümtaz için yepyeni bir ufuk olmuştu.”(H s.149)

Tanpınar, bu güzel kadınları yüceltirken, bir yandan da onları, her an erkeklerin ellerinden uçup gideceklermiş gibi gösterir. Sevgisinden emin olunamayan kadınlar bir kaybedilme duygusuyla kıskanılır. Duygularını karısına asla belli etmeyen Behçet bey bile karısının eski aşkını saraya jurnal ederek ondan kurtulur.

Cemal, Sabiha’nın “ Gitme” ve “Kendi olma” arzuları içinde hep onu kaybedeceğini düşünür. Ama kuşkusuz en çok da Mümtaz bu durumdan rahatsızdır:
”Nuran arada sırada mahremiyetlerini ona hatırlatmasa, genç adamın muhayyilesinde artık bir daha erişemeyeceği bir ülke, yarın kimi seçeceği bilinmeyen haşin ve sırrına erişilmez mabude, bütün imkanların, ölümün ve doğumun sırrı karnında mahpus bir varlık, mevsimlerin munis esirler, köle hayvanlar gibi adımları peşinden sürüklediği her şeyin sahibesi olurdu.”(H s.166)

Mümtaz Nuran’a o kadar aşık ve hayrandır ki, bu saadeti kendisine çok bulur, “muhayyilesi, mesela büyük deniz ejderlerinin çektiği arabasında, etrafa köpük saçarak gelen bir deniz tanrısının, Nuran’ı elinden alıp (…) o deniz altı saraylarından birine götürebileceğine pekala inanabilirdi.”(s.205)

Tanpınar’ın kadınlarına birçok erkek aşıktır ya da hayrandır. Huzur’da Nuran’a Mümtaz, Suat ve eski kocası Fahir aşıktır.  Fahir ve Suat Nuran’ı yeniden elde edebilmenin hesaplarını yaparlar.

Mahur Beste’de karısının güzelliği karşısında ezilen Behçet bey, Atiye’ye asla onu sevdiğini söylemez. Ama İstanbul’a dönen eski aşık Dr. Refik ortaya çıkınca işler değişir.  Atiye’yi ona kaptırmamak için Behçet’in yaptığı planı öğrenen Atiye için bu sonun başlangıcı olur.

En çok da Sabiha’nın hayranı vardır. Cemal, İhsan, Kudret, Muhlis, Hasan Beyler  ve Nasır Paşa eğlenmek üzere gittikleri bir barda  Sabiha’nın kocası Muhtar’ı bir Rus  kadınıyla birlikte görünce bu duruma çok sıkılırlar. Cemal, gecenin ona haram olduğunu söyler. Hepsinin yüzü değişmiştir. Muhlis Bey bu durum üzerine  Yahya Kemal’in meşhur mısrasını yüksek sesle okur: “Mehlika Sultana aşık yedi genç“ (SD s.24

Aydaki Kadın’ın Leyla’sı ise Refik’le yatarken, Nuri’yle dans ederken, Suat’le konuşurken aslında hep Selim’i düşünür.

Tanpınar’ın kadını Aydaki Kadın’da anlatılan Adrianne dışında şiddet görmez. Keşke Adrianne da görmeseydi diyebiliriz tabii, ama bunu da kadınların maruz kaldığı bir gerçek olarak kabul edebiliriz. “Adam karısını üst üste iki defa tokatladı.’Şimdi söylen, bağır istediğin kadar bağır’… “ (s.228)      

Tanpınar, kadın karakterlerinin ruh dünyalarına da girer.  “Fahir’e göre Nuran ruhen tembeldi. Hakikatte ise kadın yedi, sene bu yarı uyku hayatından onun kendisini  uyandırmasını beklemişti.

Tehlikeli denecek derecede zengin, her ihtimale gebe, her manasında velut bir kadınlık hayatı, bakımsız bir tarla gibi sırf kendisini işleyecek erkeğin yokluğundan yarı hülya, yarı verimsizliğin bütün sebeplerini kendisinde gören bir aşağılık duygusu içinde akıp gidiyordu. Fahir, sahip olma hissinin içinde her türlü arzu ve hevesi uyuttuğu insanlardandı.(…) Nuran’ın üstünden, bir kayanın üstünden aşan bir dalga gibi, onda hiçbir akis uyandırmadan geçerdi.”(H s.74)

Leyla, Refik’le evli ama hala Selim’e aşık olsa da etrafındaki erkeklerin ilgisinden hoşnuttur, hatta bundan garip bir zevk alır. Parti gecesi Leyla’nın kendi içinde yaptığı geriye dönüşlerden bunu anlarız: “Başından beri Nuri beni seviyordu. Ve Selim’i kıskanıyordu. Belki de Selim’i o kadar sevdiği ve o kadar kıskandığı için beni seviyordu. Çünkü Selim hem sever hem kıskanırdı. Ama beni daha evvelden de seviyordu. (…) Ve beni daima isterdi. Ben, beni istediğini daima bilirdim ve garip bir şekilde bundan hoşlanırdım. Fakat onu hiçbir zaman istemedim.(…) Onun gözlerinde daima esir pazarında, daima biraz çıplak gibiydim ve bunu hissederdim.(A K s.162)

Yazarımız kadın karakterlerini sanat eserlerindeki figürlere ya da roman kahramanlarına benzetir. Huzur’da Nuran’ın bir türlü önünden ayrılamadığı aynada kendi hayalini seyrederken “Tam bir Pisanello! Yahut bizim minyatürler” dediğini duyarız.

Cemal Beyin, Atiye Hanım için, “Halinde sonradan okuduğum Edgar Allan Poe hikayelerinin roman kahramanlarını andıran her şey vardı,” dediğini okuruz Sahnenin Dışındakiler’de.  Tanpınar’ın Aydaki Kadın’da sözü geçen Aliye için, “Madame de la Fayette’i , bazı güzel Rubens’leri hatırlatan güzel çehresi vardı. Fakat fantezisi 18. asırdı. Onunla bir saat konuşup da Oğul Crebillon’nun romanlarını hatırlamamak kabil değildi,” diye yazar.

Tanpınar’ın eserlerinde yarattığı kadın karakterler ana çizgileriyle böyledir ama  gerçek hayatta ki kadınına karşı bize hiç ip ucu vermez. O, kendi içinde, kadına bir yoksunluk duygusuyla, eksik bir anne şefkatiyle  yaklaşır. “Başını koyup sükun bulacağı” bir göğüstür aradığı.  Ama en sakin denizlerin bile fırtınalar yaşadığını bilirken, onun ruhunun en kuytu köşelerinde yaşanan uç duyguları yine kendi satırlarında okuruz: ”Dün akşam yemek yediğim yer çok güzeldi. Rüya gibi kadınlar vardı. Elli liraya hepsi hazırdı. Hatta kırka…” (Paris 9/17 Ağustos 1953 A.Cimcoz’a mektubundan)

Özetle söylemek gerekirse yaşamından akıp giden kadınlar yüreğinden çok dostlarına yazdığı mektuplarda kalmıştır. Bu yüzden onun kadınlarını dostlarına yazdığı mektuplardan tanımaya çalışırız.Tanpınar’ın hayatındaki ilk kadının izine  1937 yılında Ahmet Kutsi’ye yazdığı bir mektupta rastlıyoruz. Bu mektupta Ankara’lı bir kızdan söz eder. Ama henüz evlilik için uygun bir zaman değildir onun için. Kızın da onu uzun yıllar beklemeye niyeti yoktur…

Paris’ten Mehmet Ali Cimcoz’a yazdığı mektupta ise heykeltıraş bir hanımdan söz eder. S.Z  diyerek bahsettiği kadını şöyle tanımlar: “Fakat S’nin süzgün bakışı, ısırmak hissi veren çenesi, saçları, peltekliği. Hay yarabbim! Sure-i Fetih gibi kadın. Bir içim su.”  Tanpınar, 53 yaşındadır ve güzele duyduğu ilgi ateşi hâlâ yanmaktadır.

Son söz olarak bir şey yazmak gerekirse, sanırım şunu söylemek en doğrusu olur: Onu hiçbir kadının evliliğe ikna edemeyişinin ve o büyük yalnızlığının nedeni,  eserlerinde altını çizdiği  o uzun koyu kumral saçlı, gözleri ışık saçan, sanata ve musikiye aşina bir kadının karşısına çıkmamış olmasıdır belki de…

Melek Koç

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız…

Kısaltmalar:
(H) Huzur, (MB) Mahur Beste, (SD) Sahnenin Dışındakiler, (AK) Aydaki Kadın

Kaynakça:
Ahmet Hamdi Tanpınar/Huzur/ Dergah yay. 14. Baskı Ekim 2005
Ahmet Hamdi Tanpınar / Mahur Beste/ Dergah Yay. 7. Baskı  Ekim 2005
Ahmet Hamdi Tanpınar / Sahnenin Dışındakiler/Dergah yay. 7. Baskı Mart 2009
Ahmet Hamdi Tanpınar/ Aydaki Kadın/Dergah Yay. 2. Baskı  Mart 2009

İLK YORUMU SİZ YAZIN

Hoş Geldiniz

Üye değilmisiniz? Kayıt Ol!

Hemen Hesabını Oluştur

Zaten bir hesabın mı var? Giriş Yap!

Şifrenizi mi Unuttunuz

Kullanıcı adınızı yada e-posta adresinizi aşağıya girdikten sonra mail adresinize yeni şifreniz gönderilecektir.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.