Ä°NCELEME
“Belki biraz kendi yalnızlığımı gidermek için baÅŸkalarının yalnızlığına sığındım.” Zihnimiz dogmaların, geleneklerin ve inançların baskısı altında olduÄŸu müddetçe özgür düşünemez. ÇoÄŸumuzun zorlandığı ve hayatımızı çıkmaza sürükleyen nokta burasıdır. Sorgulayamamak, araÅŸtırmamak ve özgürce soru sorup tartışamamak… Bu nedenle bireyin henüz özne olamadığı bir hayatta arayışlar içinde yok olup tükenmektir ömür denilen ÅŸey. Hayatımızı etkileyen doÄŸum, ölüm, aÅŸk, cinsellik, evlilik ve ideoloji gibi olgular kutsallarımıza dönüşürken, bu kutsallıkları aÅŸamamak ve bu olguların gerçek anlamına eriÅŸememek, özgür bir birey ve henüz gerçek bir birey olmamız için önümüzdeki en büyük problemlerdir.
Bireyin kendi hakikatine ulaşmak için ciddi bir bilinç değerlendirmesine mani olan bu tabular, insanlar arası ilişkilere kadar etki etmektedir. Bu bakımdan toplum sorgulanırken bireyin içinde bulunduğu ruhsal atmosfer göz ardı edilmemelidir. Birey nasıl tek başına yaşayamazsa, toplum da birey olmadan var olamaz. Çünkü insan sosyal bir varlıktır. Ancak bu sosyallik, insanı toplumsallaştırdığı kadar yalnızlaştırabiliyor da. Sahip olduğumuz kültürel olgular, düşüncemizi şekillendirdiği gibi toplumun büyümesine ya da parçalanmasına da neden olabiliyor. Zaten bireyin toplumun oluşumunda temel belirleyici olması bundan kaynaklanıyor. Yaşam sürecimizin irdelenmesini sağlayan birey ve toplum ilişkisi kavramsal varoluşun bütün aşamalarında kendini göstermektedir. Bu bakımdan birey, varoluşun her döneminde kendisini şekillendirerek ortaya çıkacak toplumsal oluşuma da yön vermektedir.
Bireysel dönüşümün zorladığı toplumsal deÄŸiÅŸim, toplumu birey için zorunlu kılarken; bireyi, toplum için mecburi kılmayan bir amaca da evriltebilir. Toplum ve birey çatışmasının önemli bir dönüm noktası olan bu evre, bireyin özgürlüğünün sorgulanmaya baÅŸladığı ânı iÅŸaret etmektedir. Organik bireyin hareketliliÄŸi tam da bundan sonra organik olmayan toplumun duraÄŸanlığıyla çatışmaya baÅŸlar. Bundan ötürü, öyle zamanlar vardır ki bireyin topluma rehberlik ettiÄŸine tarihsel süreç içerisinde çoÄŸu zaman ÅŸahitlik edebilmekteyiz. Toplumun bağımsız bir mekanizması olmadığı için bireyin bu mekanizmanın iÅŸlev görmesinde itici güç olması, insanın kendisi üzerinde maddi hiçbir güç kabul etmemesinin asıl nedenini yanılmıyorsam, ÅŸimdi daha iyi izah etmektedir. Çünkü birey ve toplumsal yapı arasında devamlı bir teâruz mevcuttur. Bu açıdan, Selim Ä°leri’nin edebiyat dünyasında ve yoÄŸun bir ÅŸekilde romanlarında, her zaman bireyin mutlulukları, hüzünleri ve arayışları vardır.
Bireysel yalnızlıklarla örülü olan roman ve hikâyelerinde, bireyselleşmenin sağlıklı bir toplum oluşturacağı inancını öngören Selim İleri, taşıdığı bu kaygıyla, edebiyatındaki estetik anlayışını ve yazarlık altyapısını oluşturmuştur. Romanlarında en çok göze çarpan yalnızlık duygusu özünü buradan beslemektedir. Bireyler arası iletişimsizlik ve toplumun yalnızlaştırıcı tarafı bu bakımdan eserlerinde her zaman ana mesele olmuştur.
Selim Ä°leri’ye göre doÄŸal olan yalnızlık, insanın dünyaya ilk geldiÄŸi günkü yalnızlıktır. Bu dönemden sonra, insanın yaÅŸadığı yalnızlığı birey olmada ve toplum-birey çatışmasında arayan yazar, yapıtlarında bireysel yalnızlıkları, insanın içe kapanma hâllerini psikolojik yönüyle ve toplumsal boyutuyla sorunsallaÅŸtırmıştır. Bireyin arayışlarını, dogmalarını, saplantılarını, korkularını ve ideolojisini tüm hâlleriyle romanlarında ve öykülerinde somut bir biçimde betimlemeye çalışan Ä°leri, bireyi en can alıcı boyutlarıyla okuyucuya tanıtmaya çalışmıştır. Özellikle romanlarıyla edebiyat dünyasında tanınan yazarımızın yapıtlarındaki bireyler, genel olarak iletiÅŸimsiz bir yaÅŸam sürmektedirler. Bireylerin içinde oldukları hem fiziksel hem de ruhsal yalnızlıklar, toplumda yaÅŸanan yabancılaÅŸmayla ele alınmaktadır. Bu bireyler kentsoyluların yanı sıra üniversite öğrencileri, sol ideolojiye sahip insanlar, aydınlar, entelektüeller, sanatçılar ve eÅŸcinsellerde olabilmektedir.
“Her Gece Bodrum” romanında kentsoylu, küçük burjuva diyebileceÄŸimiz bir grup gencin yaÅŸadıkları hüzün, içe kapanış, cinsel yalnızlıklar ve toplumla yaÅŸadıkları uyumsuzluklar bireyin iç dünyasına yönelinerek anlatılmaktadır. Aynı zamanda, bu romanda aydınlara yönelik eleÅŸtiriler de yapılmaktadır. “Beni Hiç Göremezsin” adlı eserinde içsel yalnızlığı ve bireyin kimlik arayışını konu edinen yazarımız, “Ä°ntiharın Son Safhası” isimli eserinde varoluÅŸsal problemleri derinlemesine incelemektedir. “Bu Yalan Tango” romanında ise, Türk aydınının çilesini, huzursuzluÄŸunu, zaaflarını, yetersizliklerini ve dönemin siyasal çıkmazında olan aydınların açmazlarını okuruz.
Bireyin iç ve dış gerçeklikleri üzerinde yoğunlaşarak roman ve öykü sanatına farklı bir estetik değer kazandırmış Selim İleri, bireyin algıladığı iç ve dış hakikatlerin çelişkilerine odaklanmıştır. Bireyin iç ve dış dünyayla yaşadığı çatışma, psikolojik sorunlar ve toplumsal uyumsuzluklara kafa yormuştur. Sezgi ve duygu yoğunluğuna odaklanan eserlerinde, insan pratiklerine dayanarak bireye ait olan her şeyi anlatmayı bir yazar tavrı olarak benimsemiş yazarımız, roman ve öykü kişilerinin acılarını, başkaldırışlarını, arayışlarını ve cinsel yönelimlerini, özgürlük kavramıyla birlikte işlemiştir. Bireyin, toplumdaki törel baskılara karşı isyanını ve modern dünyanın birey üzerindeki tahakkümüne direnen insan iradesini, eserlerinde öyküleştirmiş romancımız, döneminin politik problemlerini de yine birey sorunsalı etrafında içerikleştirerek, zamanın sosyo-politik atmosferine ışık tutmuştur.
Kendi dünya görüşünü romanlarında ısrarla tekrarlayan Ä°leri, yerleÅŸik tabulara, yarattığı kahramanlarla birlikte itiraz etmiÅŸtir. Bireyin sorunlarını tarihsel süreçleri önemseyip dikkate alarak yazan ve romanlarında tarihsel olayları anımsatan; bununla birlikte bireysel geçmiÅŸle toplumsal geçmiÅŸi, bireyin merkezinde iç içe geçirmiÅŸ edebiyatçımız, deÄŸiÅŸen zamanın ve mekânın perspektifiyle bireyi temalaÅŸtırmıştır. Bir yazar olarak Selim ileri, aydın kesimini eleÅŸtirmiÅŸ ve bilhassa sosyalist aydınların ideolojisini tenkit etmiÅŸtir. Herhangi bir politik kimlikle tarif edemediÄŸimiz Selim Ä°leri, hiçbir ideolojik gruba dahil edilemeyen bir yazardır. Türkiye’nin siyasal ve toplumsal yapısının bireyi nasıl ezdiÄŸini, kronolojik sıralamadan ziyade zamansal kopuÅŸlarla, geçmiÅŸe ve geleceÄŸe sıçrayarak yazmıştır. Bir anlatım biçimi olarak betimlemeyi eserlerinde ustalıkla iÅŸlemiÅŸ olan Selim Ä°leri, roman ve öykülerindeki kurgularını gözlem ve izlenim gücüyle birlikte akılda kalıcı bir ÅŸekilde kalması için okurlarına sunmuÅŸtur.
KaybettiÄŸimiz edebiyatçımızın mahiyet bakımından romanlarını öncelediÄŸimizde, roman karakterlerinin mizacını; çevreye, mekâna ve zamana baÄŸlı bir ÅŸekilde tasvir ederek resmettiÄŸini söyleyebiliriz. Hayattan mefhuma doÄŸru adım adım ilerleyen romanlarını, psikolojik ayrıntılarla dikkatimize celb etmiÅŸ usta romancımız, karakterleri olaylar ekseninde, ruhsal boyutlarıyla ve uzun soluklu betimlemelerle tasvir etmiÅŸtir. Selim Ä°leri’nin romanlarında bahsi geçen hadiseleri okuduÄŸumuzda, nakledilenler bir film ÅŸeridi gibi gözlerimizin önünde canlanır. Aslında Selim Ä°leri’yi, sinema ve edebiyatla bütünleÅŸtiren özelliÄŸi de bu anlatım yeteneÄŸinden kaynaklanmaktadır. Çünkü Selim Ä°leri, sadece bir edebiyatçı deÄŸil aynı zamanda iyi bir senaristtir. Roman ve öyküleri birçok kez sinemaya uyarlanmıştır.
Gerçek hayattan esinlenerek eserler üretmiÅŸ yazarımız, bu bakımdan edebiyat ve sinemada bireyi içinde bulunduÄŸu koÅŸullarla birlikte inceleyip hayatımızla özdeÅŸleÅŸtirmiÅŸtir. “Kırık Bir AÅŸk Hikâyesi” ve “Bir Yalnız Melek” senaryoları, güncel yaÅŸamdan üretmiÅŸ olduÄŸu sinema faaliyetlerine birkaç örnektir. Kendi duygu ve düşüncelerini; kendi yaÅŸam öyküsüyle eserlerine aktarmış romanlarındaki karakterlere söyletmiÅŸ ve canlandırmış olan romancımız, hayata dair bilgi ve deneyimlerini bu yöntemle yapıtlarında paylaÅŸmıştır.
Bireyin benliÄŸinde yaÅŸadığı çatışmayı, toplumsal çatışmayla doÄŸrudan ilintili olarak gören Selim Ä°leri, duraÄŸan toplumun karşısına dinamik olan bireyi çıkarmıştır. GeleneÄŸe ve kalıplaÅŸmış toplumsal kurallara uymak zorunda bırakılan bireyi, yaÅŸama yabancılaÅŸan bir insan olarak görmüş Ä°leri, bu nedenle görünen insanı deÄŸil; görünmeyen insanı ruhunun derinlikleriyle birlikte eserlerine konu edinmiÅŸ ve yalnızlaÅŸan bireyi ruhsal devinimleriyle birlikte açıklamıştır. Birey konusunu Selim Ä°leri’nin edebiyat dünyasının dışına çıkarak biraz tefekkür ettiÄŸimizde, bireyin toplumsal yaÅŸam tarzına ayak uyduramadığına günlük hayatımızdan birçok prototip verebiliriz. Aslında, nefes alıp veren her insan bu örnekler içerisindeki bir birey olmaktan kendisini soyutlayamaz. Çünkü günlük varoluÅŸumuz bile geleceÄŸe dönük bireysel sorunlarımızın bir devamı niteliÄŸindedir. Bundan ötürü içinde yaÅŸadığımız toplumsal düzen her ÅŸeyden önce bireyi var eden yaratıcılık vasfını ortadan kaldırıyor. Bu ise, gerçek birey olmanın imkânsızlığını gösteren en büyük problemdir. Sadece sıradan bir insanın bu yetisinden yoksun olduÄŸunu söylemek yanıltıcı olur. En büyük sandığımız aydınlar, entelektüeller ve sanatçılar dahi gerçek birey olmanın bu özelliÄŸini kendi konumlarına raÄŸmen kazanamamışlardır.
Selim Ä°leri’nin romanlarında da aydınların, sanatçıların ve entelektüellerin; yalnızlıkları, mutsuzlukları, cinsel sorunları, toplumla yaÅŸadıkları sorunlar ile düşünsel ve sanatsal yaratım kaygıları, eserlerinin ana temalarını belirlemektedir. Konumları bakımından bu insanların iç dünyalarında yaÅŸadıkları çatışmaların hayatımızda her zaman bir karşılığının olduÄŸunu anlatmış romancımız, yaÅŸadıkları çağın yangınında bütünselliÄŸini ve yaratıcılığını yitiren, topluma yön tayin etmesi gereken insanların aÅŸamadıkları trajik gerçekleri okuyucularına fark ettirmek istemiÅŸtir. Romanlarında sıralamış olduÄŸumuz farklı konumdaki bireylerin gerçeklerine deÄŸinmiÅŸ Selim Ä°leri; diyalog, betimleme, bilinç akışı, iç konuÅŸma gibi anlatım tekniklerini kendine özgü üslûbuyla kullanarak kaleme almış olduÄŸu bireyleri daha yakından tanımamızı saÄŸlamıştır. 1973’ten günümüze, özgür olmayan insanın, sahici bir birey olamayacağı hakkında eserler üreterek edebiyat dünyasında hep göz önünde olan Selim Ä°leri’yi, 8 Ocak 2025’te kaybetmiÅŸ olsak da Selim Ä°leri, geride bıraktığı yapıtlarıyla, bireyin nasıl hayatın öznesi olabileceÄŸi konusunda bizlere çok geniÅŸ bir külliyat bırakmıştır ve bu edebî yapıtlar dizisiyle okurlarına rehberlik edecektir. Ä°nsanları, hayatı ve toplumu anlamak için birey üzerine yazdığını söyleyen Selim Ä°leri, bireyin kendi hakikatine ulaÅŸması için, insanlığa kazandırdığı eserleriyle kendine özgü toplumcu bir edebiyatçıydı.
Romanlarıyla, öyküleriyle ve senaryolarıyla, bireyin hayatını çıkmaza sürükleyen her şeyi ömrü yettiğince kalemiyle aydınlatmaya çalışan kıymetli edebiyatçımızı saygıyla anıyorum!
Heybet AKDOÄžAN
Yazarın diÄŸer yazıları için tıklayınız…
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.