Yıl 1954, aylardan haziran.. Beyoğlu Hasnun Galip Sokağındaki Galatasaray Kulübü’nün önüne siyah bir Buick yanaşıyor. Arabadan koyu renk kruvaze ceketli, ütüsüz bej pantolonlu genç bir adam iniyor. Birazdan bir masa..
Yıl 1954, aylardan haziran.. Beyoğlu Hasnun Galip Sokağındaki Galatasaray Kulübü’nün önüne siyah bir Buick yanaşıyor. Arabadan koyu renk kruvaze ceketli, ütüsüz bej pantolonlu genç bir adam iniyor. Birazdan bir masa başında peş peşe flaşlar patlayacak ve Metin Oktay ilelebet Galatasaraylı olacak..
Metin Oktay her kral futbolcu gibi gece yaşamında da çok “çalımbaydı”. Hayatına sayısız kadın girdi ve çıktı.İzmirli delikanlının İstanbul’a gelişi devrin basınında büyük olay olmuştu. Çok geçmeden “Yeditepe”nin bütün “gezegen kızları” bu gencin peşinde. Ama o çok centilmen. Hiçbirini kırmadı, kıramıyor. Sayısı belirsiz hoş kadınlar, ama hiçbiri reklam aşkı değil. Çünkü o her sevgilisine körkütük aşık.. Efsane kimliği onu dokunulmaz yapmıştı. Sevgilileri de bu korunaklı şemsiyenin altında VIP maceralar yaşadılar. Hiç arkasından atıp tutan; velayet, ihanet, tazminat, babalık davası açan, hiç beddua eden çıkmadı..
1950’li yılların sonlarından itibaren, tiyatro ve sinemada cazibesiyle herkesi büyüleyen bir yıldız parlamıştı. Mualla Kaynak’tı bu güzel. İstanbul Şehir Tiyatroları’nda ünlenmişti, oradan gazino sahnelerine, oradan da “Bir Aşk Hikayesi” (1955) adında bir filmle sinemaya sıçramıştı. Devrin popüler magazin dergisi “Aydabir”, bakın bu geçmiş zaman efsanesinin Metin Oktay’le ilişkisine nasıl değiniyordu: “Vücudunun güzelliğini ve tenasübünü (birbiriyle orantılı oluşunu) her gün yaptığı spor hareketlerine medyun olduğunu söylemektedir. Deniz sporlarını ve bilhassa futbolu çok sevmektedir. Galatasaray’a fazla sempatisi olduğu söylenir.”
Mualla Kaynak’ın Galatasaray aşkı ne yazık ki bir çiçek ömrü kadar kısa oldu. Çünkü karşı konulmaz bir rakibesi vardı; 1953 Türkiye Güzellik Yarışması (hakkı yenmiş) Üçüncüsü Ceylan Ece!.. Bir paşa kızı, çok küçük yaşta yüzmede, binicilikte, teniste şampiyonluklar kazanmış. Metin Oktay sezonlar boyunca onun aşkıyla vurdu toplara. Sipahi Ocağı’nın en yaman binicisine yanıp tutuşuyordu koca Kral!..
Artık Metin Oktay sosyete barlarında “Kaktüs Çiçekleri”nin yakın markajı altındadır: “Düşüp kalktıkça canınız yanmıyor mu?”, “Voli nedir?” “Rövoşata ne?”, “topa kafa atınca başınız acıyor mu?” gibi futbola dair sorulara muhatap oluyordu. İçlerinden biri, çoğunun anlamadığı ofsaytın etiğine takmıştı kafayı; Feriha Şen! 45’lik plakları satış rekorları kıran, fıkır fıkır türküleriyle çok gözde bir gazino sanatçısıydı o. Kral’a Ceylan Ece’yi unutturan..
Ama bu aşk da rüzgar gibi gelip geçti. Çünkü o sıralar İstanbul’da Maria Vincent (?) fırtınası esiyordu. Sosyetenin bütün kalantorları onunla karşılaşınca göbeklerini içeri çekerlerdi. Bu, üçüncü sınıf bir Fransız şantözdü, gelgelelim çok güzel ve çok cesurdu. Onu İstanbul’a Dario Moreno getirmişti. Geliş o geliş.. Kral’ın gönlüne demir atan Maria, bu limanda güzel vakit geçirdi. Ama günün birinde sır oldu, kayıplara karıştı. Kral bu aşkın ardından da bakakalmıştı..
Neyse ki İzmirli hemşerisi Ayfer Feray, can simidi gibi yetişip onu avuttu. Yıl 1962, Metin Oktay henüz 26 yaşında. Ayfer Feray karşı konulmaz bir kadındı. Pervanelerinden biri de Refik Erduran’dı. Ona orkide içinde tek taş pırlanta yüzük hediye etmişti de yine havasını almıştı. Ayfer Feray’dan gözleri kamaşan Kral, tacını dizine koymuş düşünüyordu; evlenmeli mi, evlenmemeli mi?..
Sonunda bir başka İzmirli güzel Kral’ı nikah masasına oturmaya ikna etmeyi başardı. Oya Sarı, çok zengin Egeli bir ailenin “kahvaltısını yatakta yapan” kızıydı. Metin Oktay’ı ailesi namına İstanbul’dan ve Galatasaray’dan, ait olduğu yere geri istiyordu. Ve bunun için çok kararlıydı. Ama bu niyetini nikahtan sonra açıklayınca olay çıktı. yengeyle taraftar karşı karşıya kalmıştı. kaybeden yenge oldu, boşandılar. Kral çok üzüntülüydü. Pusulayı şaşırmış vaziyette, Kaktüs Çiçekleri’ne geri döndü..
Tam da bu sıralar ağzı aşktan feci şekilde yanmış bir kadın teselli aranıyordu. Bu, Menderes devri zenginlerinden Tatari ailesinin prensesi Ayfer Tatari’den başkası değildi. Beyoğlu’nda Ağa Camii’nin yanı başındaki Rumeli Apartmanı onlara aitti. Ayfer Tatari, Adanalı eşi Uğur Terzioğlu’ndan yeni ayrılmıştı. İki evlilik kurbanı mıknatıs gibi birbirini çekti. Doludizgin bir aşk artık kaçınılmazdı, öyle de yaşadılar. Ta ki aralarına yine bir İzmirli, Gönül Yazar girinceye kadar..
Sonra.. Kral artık 30 yaşına geldiğinde, evliliği bir kez daha denemek istedi.. Ve Servet Hanım, Kral’ı ikinci kez nikah masasına oturttu. Taraftar, “Servet Yenge”yi bağrına bastı. Kral onun devri saltanatında asıl Kral oldu. Zaten artık jübilenin de zamanı gelmişti.. (ÜMİT BAYAZOĞLU, Ümit Dünyası”, Tabiat Kitap, 2022)
Bu yazı Vedii Yukaruc ‘un “Not Defterimden” başlıklı sayfasından alınmıştır.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.