ANLATI
İnsan bedel ödeme ihtimali olmayan konularda duyarlılık gösteren ve bu tavrının kaymağını yemeye meyilli riyakâr bir varlıktır.
Kalabalık yığınların aldatmacası… Bir köşede benzer hassasiyeti bekleyen mazlumların hayal kırıklıkları… İnsanın iki yüzlülüğü…
Duyarlı toplum gibi görünme yanılsamasının mimarları… Ve temelde hiçbir risk barındırmayan hassasiyet gösterme eylemlerinin riyakâr gösterilere evrilişi…
Bedenini saran ve yer yer kendisine huzursuzluk hissini duyumsatan vicdanın sesine sus payı… Böyle davranan insanları rüşvetçi olarak görüyorum.
“İnsan onuru için yaşar.” diyen Tolstoy’un kastettiği insan tipinden uzakta bir yerde gezinen ve kendine tüm ilkeli sıfatları yakıştırma yanılsamasına tüm değerlerini kurban veren insan… Ne kadar da zavallı… Değil mi?
Zulmün prangaları arasında inim inim inleyenlere kulaklarını tıkayan, sadece kendi mahallesine duyarlı varlık…
Zalimin sofrasında haram lokmaya ekmek banıp mazlumun göz yaşlarına kör kesilen ve zalimin borazanlığını yapmayı hak savunuculuğu diye pazarlayan menfaatperestler…
Kendi maddi konforu içindeyken başka insanların çektiği sıkıntıları görmezden gelmeyi zalimin haram lokmasına sadakat sayan köleler… Bedenî hazlarına ruhunu esir bırakanlar… Acınası varlıklar değil mi?
Jose Saramago “İnsanları temel ihtiyaçlarıyla meşgul edersen, kaybettikleri özgürlüğü unuturlar.” der. Ekmekten, havadan, sudan daha değerli mülkü özgürlüğünü unutan yığınlar…
İnsanlara ait olanlara hunharca çöküp çöktüğü mallardan halkına hizmet ettiği iddiasıyla gıdım gıdım hizmet sunanların minneti altına girmeyi onurlu birey olmaya tercih edenler…
Efendilerini besleyen ve kendi cebinden çıkanların çok küçük miktarıyla yapılan yollara, binalara büyük hizmet gözüyle bakma gafletine düşen bireyler… Çöpten ekmek toplayanların sırtında yükselen şaşalı hayatlar…
Kendi tokken aç yatan komşularının açlığına duyarsız, özgürlüğünü iffeti gibi koruma çabası içinde olanların zulmün paletleri arasında ezilişine umarsız et yığınları… Ne kadar da onurdan yoksun haldeler değil mi?
Sadece aynı safta olanların memleketin kaymağını yediği ve ötekilerin açlığa mahkûm edildiği yaşam biçimine ekonomik kriz diyor insanlar. Ben buna kendisiyle aynı düşünmeyenleri ölüme mahkûm etme diyorum.
Torpille işe giren kişiyi bedenini satan insandan daha aşağılık görüyorum mesela. Zira kendi bedenini satan kişiyi bir yerde anlayabiliriz; ama ruhunu şeytana satanı hiçbir şekilde anlayamayız.
Her harama sırf kendileri bulaştığı için kılıf bulanlara dini temsil ettiği için tonlarca maaş ve harcırah veriyorlar. Sanki din Allah’ın rızasını kazanmak için değil de birilerinin ekmeğine yağ sürmek için var.
Keyiflerine göre kalem kırıyorlar. İnsanların alın terlerine çöküp önce aç bırakıyor sonra da makarnayla karın doyuruyorlar. Her makarna poşetine bir oy parselliyorlar.
Zengini çok zengin; fakiri çok fakir hâle getiriyorlar. Getiriyorlar ki zengin kendi lüks malikanelerinde, evlerinde, arabalarında, her krizde maddi değeri daha da artan mallarında, konfor alanlarında onları savunsun. Yoksula akıl versin, ekşi suratıyla iki kuruş sadaka ile garibanı minnet altına soksun.
Sadakaya meyletmeyenler ise ailesini geçindirmek için canını dişine taksın, çalışsın, çalışsın, çalışsın… Rahat uyku uyumasın, nefes alamasın, sofrasında huzurla ekmeğini tabağa banamasın, evlatlarının isteklerine yetememenin acısını iliklerine kadar yaşasın. Bir lokmaya duçar olsun. Sonra da Saramago’nun kastettiği özgürlüğünü unutsun.
Kuru ekmekle korkutamadıkları ruhu özgür insanlar dört duvar arasında çürümeye terk edilsin. Bir yalana kuyruklu yalanlar eklenerek gıyabında laflar gezdirilsin. Her onurlu insan gibi zalimin kuklası et yığınlarının dişleri arasında onuru çiğnensin.
Hayatında özgürlük namına gıdım bedel ödememiş, onurlu olmanın tadını hiç duyumsamamış insancıkların kalabalıklığına haklılık yakıştırması yapıyor insanlar. Ben ona korkakların birlikteliği diyorum.
Zira bedel ödemek bedel ödeyecek değerleri olan insanlara yaraşır. Önce değerli bir varoluş elde etmeli; sonra da o varoluşu ne pahasına olursa olsun şerefli biçimde muhafaza etmenin işçisi olmalı.
Başkasının lambasının aydınlığına sığınmak yerine kendi elindeki mumla yolunu bulmalı. Hiçbir iyiliğe teşne olmamalı mesela.
Zalimin köpeğinin gür sesiyle “Özgürüz işte. Özgür olmasak rahat rahat havlayamazdık” önermesine “Yiyorsa sahibine havla. Mazlumun çaresiz bedenini dişlemek kolay. Yüreğin varsa zalimin tiksinç etine dişini yasla.” diyecek bilinç seviyesine ulaşmalı. Sonra ise… Daha sonra bedeli ne olursa olsun insan olmalı… İnsan kalmaya çalışmalı… Onuru için var olmalı insan… Onuru için yok olmayı şeref nişanesi saymalı.
Not: Bu yazı bizim sahip olduğumuz demokrasi ve özgürlüğe hiç sahip olamamış değerli Nepal halkına ithafen kaleme alınmıştır. Var olsun Nepal halkı. Var olsun özgürlüğü için mücadele edenler.
Yakup Yaşar
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız…

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.