Athena / Kübra Erbayrakçı

ÖYKÜ

Athena / Kübra Erbayrakçı
136 views

Kucağında taşıdığı mavi gözlü bir kızla çıka gelmişti kapıma. Kapı çaldığında umursamaz bir tavır takınmış, sigaram ağzımda, sürünerek kapıya bakmak için yol alırken aklımdan adı dahi hiç geçmemişti. Sağ elimi kapının koluna uzattım ve kapıyı açtığımda onu gördüm karşımda. Işıldayan mavi mi, yeşil mi, belirsiz olan göz renk tonuyla bana bakıyordu.

Geçmişten gelmişti. Aşık olmam dediğim Erzurum’dan. Hani kışının soğuk olduğu yazının ise hiç yaşanmayacak yerden o gelmişti. Ne çok beklemiştim ben onu. Tanıdığımda parmağında altından bir renkte olan yüzük taşıyordu. İlk gördüğüm an heyecanlanmış, dilim tutulmuş, aşık olmuştum; tabii onun nişanlı olduğunu bilmeden. Gözlerine aldanmıştım sanırsam, bir de gülünce ışıldayan gözlerine. Uzun süre sohbet ettiğimizde anlamıştım nişanlı olduğunu. Geç olmuştu ama içimdeki duyguyu bir türlü silip atamamıştım. Şimdi karşımda kucağında esmer, mavi gözlü bir kızla bana gülümsüyordu. Hemen harekete geçip içeriye davet edip dudaklarına dokundum. Ne çok özlemiştim ben onu meğer. O ise hiç aldırış etmeden;

“Geldim” dedi.

Nedenini sormak içimden gelmediği için dudağımda yanmaya devam eden sigarayı söndürdükten sonra bir güzel kahve yaptım ona. Kızı da mışıl mışıl uyuyordu.
Aniden kızının ismini sormak istedim ve içimdeki istek dışa vurunca, anlayışlı ses tonuyla;

“Athena” diye yanıt verdi.

Zamanında bu ismi biz kararlaştırmıştık. Evlenmeden önce, hayal kurduğumuz vakitlerde. Onu yanağından öptüğümde, utanan gözlerimi tavana diktiğimde, gülerek; “Kızının ismi Athena olsun” demiştim. O da anlamına takılmıştı biraz. Bir de nişanlısından olacağı çocuğunun hayalini kurmak bana yakışırmış gibi pat diye; “Kızınız olursa ismini Athena koyun” deme cesaretini kendimde bulmuştum. Athena, Zeus’un kızıydı. Zeka, sanat, strateji, ilham ve barış tanrıçası.. Anlamı buydu. Ama o önce kahkaha attı sonra ise; “Aşkım, bunu bizim aile kabul etmez” diye ciddiye almayarak gözlerimin içine bakmıştı.
Heyecanlanan ellerime rağmen yapmış olduğum kahveyi ona ikram ederken bir kez daha derinden gözlerimin içine bakarak;
-“Kızımın ismi Athena” dedi.

Yanıt vermedim, sustum ve cebimden çıkardığım bir dal sigarayı ağzıma götürecekken;
-“İçme” diye sitem etti. Kızının varlığını unutmuştum bir anda. Sahi evlenip, çocuk yaptıktan sonra, onca yıl geçmişken neden gelmişti ki?

Sormadım, soru boğazıma yapışıp kaldığından eski günleri anımsattım biraz ona; gülüşümle, gözümle ve utanınca kızaran yanaklarımla. Kahvesinden bir yudum aldıktan sonra “hani” diye lafa girdi. O konuşmaya başladığı an dünya durdu, zaman geçmişe yuvarlandı, tarihler 2024 yılına gitti. Oysa 2028 yılındaydık ve onu nişanlı olduğunu bildiğim halde sevişimden geçen dört yıla inat hala seviyordum, her ne kadar parmağımda taşıdığım yüzükte olsa. Sözlerine devam ederek;

“Kızım olursa, bakacağını söylemiştin ya hani. Ben de sana geldim” diyerek elimi tuttu. Sıcacık elleri vardı. Hala alyansı ve pırlantası yerinde duruyordu. O da fark etmişti parmağımda taşıdığım bedelin ağırlığını.
-“Evlendin mi?” diye soru yöneltince cevap vermek gelmedi içimden ve eskiden olduğu gibi sustum. “Evlenmişsin demek” diyerek, “mutlu ol” sözlerini ağzına taşıyacakken susturdum onu. Bir anda dudaklarım dudaklarına değdi. Eskiden de böyle olurdu. Kalbim hızlı çarpar, ona sarıldığım an aklımdan geçen bütün kelimeler silinir, sevgim içime sığmazdı. Şimdi de bir farklılık sezmiyordu yüreğim.

Kapı çaldı ve küçük mavi gözlü Athena ağlamaya başladı. Kucağıma aldım, hafifte olsa yanağına öpücük kondurup kulağına belli belirsiz sözler fısıldarken bir kez daha kapı çaldı. Kucağımda minik Athena ile kapıyı açmaya giderken, mavi gözlerini dikmiş arkamdan bana bakıyordu. Ne çok sevmiştim ben onu… Bana inat evlenmişti. Tanımadığım, ismini dahi duymaktan korktuğum o adamla. Kulağıma fısıldar, onunla evleneceği günü bir kez daha hatırlatırdı bana. Oysa, ne çok söylenecek aşk vardı içimde. Hepsi dışa dökülmeden kalbimde kalmıştı. Ben bu hayallere dalmışken kapı hala çalmaya devam ediyordu. Kucağımda Athena maviş maviş gözleriyle bana bir şeyler anlatırcasına gülüyordu. Kapıyı açtım. Karşımda, ismini dahi duymaktan korktuğum adamı gördüm. Eşi gelmişti. Uzun boylu, zayıf, esmer tenli, sevimsiz adamın tekiydi. İçimden; “ne bulmuşsa artık bu adam da” diye iç geçirirken, ne bulduğunu çok iyi bildiğim gerçeği anımsadım.

Karısını soruyordu bana. Cevap vermedim, içeriye kirli olan ayakkabıları ile girdiğinde umursamadan kucağımda bana bakmaya devam eden minik Athena’ya sarıldım. Doyasıya öptüm onu bir zamanlar annesini öptüğüm gibi.
Aniden uyuyan gözlerimi açtığımda yanımda duran telefonun ışığına daldı gözüm. Bir rüyadan uyanmıştım. Kendime gelmek zor olsa da, elim telefona gitti. Şifreye girdim, Rusça sevgilim anlamına gelen kişiden mesaj geldiğini anlayınca hafifte olsa gülümsedim ve uykulu gözlerim mesajı okurken dört yıl sonrasını düşünmeden yine daldım derin hayallere. Nişanlıydı ve evlenecekti. Ben onu nasıl daha çok sevebilirim derdindeydim. O ise bambaşka gerçeklerden.

Kübra Erbayrakçı

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız…

İLK YORUMU SİZ YAZIN

Yorum yapabilmek için buradan üye girişi yapınız.

Hoş Geldiniz

Üye değilmisiniz? Kayıt Ol!

Hemen Hesabını Oluştur

Zaten bir hesabın mı var? Giriş Yap!

Şifrenizi mi Unuttunuz

Kullanıcı adınızı yada e-posta adresinizi aşağıya girdikten sonra mail adresinize yeni şifreniz gönderilecektir.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.