Aralık

Aralık ayında gözümü açtım dünyaya. Sanki yeniden doğmuştum. Uzun süredir yatağa bağlanmışım; kimi komadaydın derken, kimi de uyuyordun diye sitemde bulunuyordu. Oysa ben ne dünyadaydım ne de diğer tarafta. Boşluk..

Aralık
352 views

Aralık ayında gözümü açtım dünyaya. Sanki yeniden doğmuştum. Uzun süredir yatağa bağlanmışım; kimi komadaydın derken, kimi de uyuyordun diye sitemde bulunuyordu. Oysa ben ne dünyadaydım ne de diğer tarafta. Boşluk ve karanlık içinde bekledim. Belki zamanın durmasını belki de onun gelmesini. Kokusunu duyumsamamıştım, yüzünü görmemiştim. Bir ukde vardı içimde ama o gelmemişti.

İlk annem tuttu elimi, sevincinden yeri göğü inletiyordu.
UYANDI” diye bağırınca bütün ev halkını ayağa kaldırdı. Odama kimler gelmedi ki! O, gelmedi ama. Kız kardeşim neşeyle suratımı okşuyor; “Sonunda” diyordu. Belli ki, çok beklemişti uyanmamı. Peki bana ne olmuştu da uzun süre uyuyakalmıştım? Bunun cevabını küçük kardeşim verdi yanı başımda.

Kurtuldun abla. O elim kazayı da atlattın” dedi. Hafızamda yavaştan parçalar birleşmeye başlamıştı. Kaza olmuştu. Kırmızı arabanın içinde ben ve o vardı. O, gülümseyerek bir şeyler anlatıyordu bana. Kış mevsimindeydik, hatırlıyorum. Karlar, bembeyaz bakıyorlardı yüzlerimize. Donmuş bir buz parçasına girmişti arabanın sağ tekerleği. Patinaj yapan araç anlamadan aşağıya doğru yuvarlanmaya başlamıştı. O; “Dikkat et!” diye bağırıyordu. Sesi hala kulağımda. Araba, yan yan kaymaya devam edince, içime bir korku girdi. Bu korku, ayrılık hissinden başka hiçbir şey değildi. Önümü göremiyordum. Cam silecekleri çalışmıyordu, durmuştu. Camlar buz kesilmiş, hiçbir şey görünmüyordu. Ona baktım. Uzunca soluğumu tuttum. Ses geldi bir yerlerden. Gözlerim kapandı. Onu göremedim. Eline dokunduğumda, hava gibi buz gibi elleri vardı. Son olarak ona affet dediğimi hatırlıyorum. Sonrası kocaman boşluk.
Ağzımdan tek kelime çıkabildi;
O nerede?”

Herkesin suratı ekşiydi. Kimse suratıma bakacak cesareti bulamıyordu. Karşımda bana gülümseyen resimler duruyordu. Mutluluk resmeden resimlere bakıp bağırmaya başladım;
O nerede?”

Küçük kardeşim elime sımsıkı sarılıp göz yaşlarını akıttı yüzük parmağıma. Annem, inleyen sesiyle;
Öldü” dedi.

İnanmak gelmedi içimden. O, ölemezdi. Daha hayallerimiz varken, gidemezdi. Ben onu bekledim. Tıraş losyonu kokan kokusu, hala burnumda dururken… yastığa gömüldü yüzüm. Kimseye fark ettirmeden duvarda asılı duran takvime gitti gözlerim. 20 Aralık 1980. Aklım en son 1979 yılında kalmıştı. Kış ayıydı. Karlar bembeyaz. Kışı çok severdik biz. Bu yüzden Uludağ tepesine arabayla çıkmayı macera saydık. Aşağıya indiğimizde, hızlı gidiyordum.

Benim yüzümden” dediğimde kapının ardından babam göründü. Sakalının altından bana gülümsedi. Yaklaştı ve elimi tuttuğu gibi sarıldı, kokladı. Başını omzuma yasladı. Beyaz önlüğüyle doktorun gelişiyle odada hiç kimse kalmadı. Hastanede değildim. Doktor nereden çıkmıştı şimdi? Zengindik değil mi biz? Zenginler, doktorları bile evine çağırma özelliğine sahiptiler. Bu yüzden, beyaz odaları görmemişti gözlerim. Soğuk işlememişti vücuduma.

Uyandığına sevindim. Ne yazık ki, Ohannes Bey’i kaybettik.”

Bildiğim gerçeği tekrar etti doktor. Dinlemedim onu. Odadan çıkınca, ayağa kalktım ve karşımda bana gülümseyen resimleri elime aldım. Doyasıya baktım onlara. Bir hışımla giyindim ve dışarıya çıktım. Kar yağıyordu. Beyaz Beyaz düşüyordu yerlere toplar. Onu hatırladım. Gözümün önüne yine kaza anı düştü. Annem koşarak geldi yanıma. Elimi tuttu ve sımsıkı sarıldı. Tam bir yıl olmuştu. Bir yıldır uyuyan ben, gerçekleri görmemek için komada kalmışım sanki. Vücuduma baktım, hiçbir yerde kazaya dair çizik yoktu. Yere oturdum. Gözlerimden akan yaşlara engel olamazken, gözümün önüne kırmızı araba geçti. Garaj da, paramparça duruyordu. Koştum. Soluğum kesilse de, koşmaya devam ettim. İçeriye yaşlı gözlerle bakarken, arka koltukta gitarını gördüm. Çok sevdiği, kırmızı gitar. Elime aldım ve çalmaya başladım.

Sen gideli sevgilim, bahçemde güller açmıyor. Geceler bitmek bilmiyor. Geceler buz gibi, sabah olmuyor.”
Kış ise bitmek bilmiyor. Yaz gelmeyecekmiş gibi hissediyorum. Annem; “Geçecek kızım” dedi. “Kışlar hiç bitmez” cevabını verdikten sonra kırmızı arabaya geçtim. Kontak da durmaya devam eden anahtarı sağa doğru çevirdim. Motor çalıştı. Aylardan aralık. Yine kış mevsimindeyiz. Paramparça olan otomobili yürütürken ardıma bakmadan gaza bastım. Radyo çalışıyor mu diye kontrol ettim. Çalışıyordu. Son parçayı dinlemek istedim. Sezen Aksu’dan çalıyordu:

“Bir sabah saçlarımı, okşayıp da rüzgar
İzlerini sürüp de, gidecek beyaz beyaz”

Kübra Erbayrakçı

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.

İLK YORUMU SİZ YAZIN

Yorum yapabilmek için buradan üye girişi yapınız.

Hoş Geldiniz

Üye değilmisiniz? Kayıt Ol!

Hemen Hesabını Oluştur

Zaten bir hesabın mı var? Giriş Yap!

Şifrenizi mi Unuttunuz

Kullanıcı adınızı yada e-posta adresinizi aşağıya girdikten sonra mail adresinize yeni şifreniz gönderilecektir.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.