AKŞAMSEFALARI, ANNEM ve İSTANBUL – Melek Koç 

ÖYKÜ

AKŞAMSEFALARI, ANNEM ve İSTANBUL – Melek Koç 
Yayınlanma: Güncelleme: 857 views

Tüm çıplaklığını ince siyah dantel bir tülle örtmek isteyen geçkin bir yosma gibi Adalar, batan günle birlikte kendi günahlarına gömülüyor. Güneşin suda bıraktığı dudak izleriyle birlikte soluyor tüm renkler. Her şey rengini yitirirken, bahçe duvarları dibinde belli belirsiz bir titreyişle açmaya başlayan akşamsefalarının beni eski zamanlara götüren o eflatun büyüsüyle içsel bir yolculuğa çıkıyorum.

50 yıl öncesinin İstanbul’unda Haliç kıyılarına yakın bir eski zaman  mahallesindeki iki katlı ahşap bir eve doğru bu yolculuk. Akşamın yavaş yavaş indiği bu saatlerde, evimizin tersaneye bakan penceresinden içeri hafif  esintiyle birlikte  tuzlu bir serinlik  dolardı. Tersanedeki yorgun gemilerin hikayelerini, çizgi romanlardan tanıdığım kolları dövmeli esmer denizcileri ve uzak denizleri hayal ederdim, uzun uzun karşı kıyıyı seyrederken.

Yine tam da bu saatlerde, hiç kimseyi sevmediğim kadar sevdiğim bir kadının, annemin, demli çay gibi koyu ve sıcak bakışlarında noktalanırdı gözlerim. Annem,  akşamsefalarının açtığı bu saatlerde saklı bir hüzne aşina gözleriyle dalgın dalgın hep aynı şarkıyı söylerdi. “Enginde yavaş yavaş günün minesi soldu/ Derdim bana arkadaş bugün de akşam oldu.”

Gerçekten bir derdi mi vardı, yoksa akşam saatlerine uygun düştüğünden mi söylerdi, bilemiyorum. Şarkının sonlarına doğru üzerinden ağır bir yükü silkeliyormuş gibi omuzlarını kaldırarak kalkar, akşam yemeğini hazırlamak üzere mutfağa inerdi. Arkasından bakarken, ahşap basamakların gıcırtısında kaybolan iç çekişlerini duyardım.

Eğer o gece babam nöbetteyse, bahçedeki akşamsefalarını annem sulardı. Kuyudan çektiği buz gibi suyla yaz ikindilerini serinleten çiçek ve toprak kokulu bir rüzgar estirirdi. Annem, yüzünde kocaman bir gülümseyişle onlarla konuşarak topraklarını sularken, onlar da da en parlak çiçeklerini annem için açardı.

Şimdilerde Haliç kıyılarından çok uzakta, Marmara’nın bir başka kıyısında, Haşim’in gamlı, Dıranas’ın hoyrat ikindilerinden, İlhan’ın “Roman gibi biten akşamüstleri”ne uzanmak, şiirlerinin lezzetine varmak istiyorum.

Ne mümkün?

Nerede o şiir gibi akşamları İstanbul’un? Duvarlarının kenarına akşamsefaları dikilen bahçeler gibi kaybolup gitmişler. Tanpınar’ın, Yahya Kemal’in , Haşim’in İstanbul’undan eser kalmamış… Bir ben kalmışım o günlerden geriye, İstanbul’un en güzel zamanlarında, en güzel yıllarını yaşamış ben, bir geçmiş zaman dinozoru.

Ne dersiniz, acaba bizler de içimizdeki karanlıktan kurtulmak için akşamsefaları mı dikmeliyiz ruhumuzun duvar diplerine?

Melek Koç

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız…

YORUMLAR (2)

  1. Derim ki; cok karanlik gunler yasadim ama icimde hep aydinlik, ferah, guzel anlar biriktirdim. Siir okuyan, kitap yazan insanlarin icinde karanlik barinamaz. Gecmis ve gelecekteki tum aydinlik gunleri size yolluyorum Melek hanim. Aksamsefalari dikmenize gerek kalmasin.

YORUM YAZ

Hoş Geldiniz

Üye değilmisiniz? Kayıt Ol!

Hemen Hesabını Oluştur

Zaten bir hesabın mı var? Giriş Yap!

Şifrenizi mi Unuttunuz

Kullanıcı adınızı yada e-posta adresinizi aşağıya girdikten sonra mail adresinize yeni şifreniz gönderilecektir.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.