Yenilgiyi Kazanmak / Yakup Yaşar

/ 25 Mayıs 2023 / 303 views / yorumsuz
Yenilgiyi Kazanmak / Yakup Yaşar

Henüz 9 yaşındaki oğlunu bir pazar sabahı piknik yerine sınava götüren bir baba… Direksiyon başında trafiğin akışına dikkat kesilmesi gerekirken yakın zamanda yazıp yönettiği bir oyununda geçen “Bu ülkede insanlar haksız yollarla ilerlemenin peşinde. Bu nedenle hak edene hak ettiği verilmez. Kazanmayı hak eden bu hakkından mahrum bırakılır… Kaybettirilir…” sözlerinden ötürü 3 yıl hapisle yargılandığı soruşturmayı geçiriyordu zihninden.
Mücadelesini verdiği gençlerin umarsızlığının dehlizinde onuruyla yalnızlık çekiyordu yazar. Soruşturanları -yani gücü elinde tutanları- koşulsuz destekleyen gençler için… “Ulan yoksa değmez mi bunlara…” diye geçirirken içinden oğlu seslendi arka koltuktan:

__ Baba!
__ Efendim!
__ Şimdi ben sınava gidiyom ya!
__ Evet.
__ Şey! Eğer kazanamazsam… Üzülür müsün?
__ Yani! Üzülürüm tabi!
__ Sevmez misin o zaman beni?
__ Ben seni çok seviyorum oğlum. Benim sana olan sevgimin senin sınavdaki başarınla bir ilgisi yok. Sınavı kazanmanı istiyorum elbette. Herkes ister. Herkes yarışı, sınavı kazanmayı ister. Aksini iddia eden yalan söyler. İnsanın doğasında var bu. Kimse kaybetmek istemez. Herkes kazanan olmak ister. Zaten yenilgiyi isteyen neden bir yarışa girsin ki? Değil mi?
__ Doğru!
__ Bak! Eğer kazanırsan seninle sevinirim. Kaybedersen de senle birlikte üzülürüm. Kaybetmenin hüznünü birlikte yaşarız. Sonra ayağa kalkar birlikte gene mücadele ederiz. Her ne olursa olsun ben seni her zaman çok severim. Bu değişmez. Anladın mı?
___ Anladım baba! Teşekkür ederim!
___ Eyvallah! Şimdi biraz yanaş bakayım!
___ Niye ki?
___ Heyecandan al al olmuş yanakların. Öpeyim de geçsin!
___ Geçer mi?
___ Geçmez!
___ Eyvallah!
___ Eyvallah mı?
___ E senden duydum az önce!
Birlikte kahkaha attılar kırmızı ışıkta beklerken. Sınavın olduğu yere vardılar. Sınav oldu. Bitti. Eve döndüler. Hayat devam ediyordu. Hayatın belki de en kabul edilir tarafı bu: Devam etmesi…

Kimine basit gelen bu hâli zamanın esasen çok sırlar saklar içinde. Devam edenin içerisinde bir mücadele yürütüyoruz. Hepimiz… Bir mücadelenin çarkında eziliyoruz aslında.

Devam eden bir yaşam var ve biz o döngünün getirip bizi bıraktığı aynı yerde yeniden başlıyoruz güne. Her güne…
Yine bir mücadele karşılıyor bizi. Biz o çabanın öznesi olmak yerine esiri oluyoruz çoğu zaman. Bir çabanın esiri olan bizler kazanmaya saplantılı biçimde hiç ediyoruz günü. O günü…

Her günü… Her günümüzü kaybetmekten uzak geçirmenin hırsıyla hem de… O hırs bizim zaafımız işte. Aslında kaybetme sebebimiz.

Yenilginin tetikleyicisi olan hırsın esareti altında neyi kazanabiliriz ki? Kazanma ne öyleyse? Kaybetmek ne?
Yenilgi kendi emeği olmadan bir kazanımı kendine hak görmek değil mi? Asıl yenilgi bu değil mi? Sahte bir galibiyetin ardına saklanan vicdan azabı değil mi yenilgi? Asıl kaybetmek bu değil mi hayatta?

Herkesin gözleri önünde başka insanların emeklerini çalıp “Kazandım!” demek değil mi gerçek yenilgi? “İnsanlar görse ne der?” cümlesinin bile dayattığı birazcık utanmaya umarsız kalmak… Hırsızlık değil mi yenilginin kendisi? Neyi çalarsa insan ona yenilmez mi zaten?
Muvakkat galibiyetin rüzgârı dindiğinde yaşamaz mı asıl yenilgiyi? Aslında kazanamadığını bilmek değil mi gerçek yenilgi? Firavun gibi en muktedir anında tatmak yenilginin kendisini… Ve dişleri arasında sakız olmak kendine tapan yığınların… Onursuzca çiğnenmek mağlubiyet zamanlarında…

Haksız bir galibiyeti sahiplenirken yüzün kızarmaması değil mi? Tamamı ilkesiz ve hileli bir yarışta ipi göğüslemek midir kazanmak? Yoksa o galibiyeti çok az kişiye nasip olan utanmamayla taçlandırmak mı?
Yenilgiye boyun eğmekle yenilgiye direnmek farklı şeyler. Direnerek yenilmek bence kazanmanın en onurlusu. En onurlu kazanım bu. İnsan için… Bizim için… Hepimiz için… Çocuklar için… Yarınlar için…

Hileli taşlarla serili satrançta üzerine düşen hamleyi yapmak… Adilce… Ve kaybetmek… Daha iyi değil mi adice kazanmaktan? Gerçek galibiyet bu değil mi? Onurlu olmak ve sahiplenmek mücadeleyi… Mücadele ede ede daha iyi yenilmek… Yenilgiyi kazanmak…
Kazanmak… Kazandığını bilmek… Vicdanı rahat uyumak… Her gece… Gerçek galibiyet bu değil mi?

Yakup Yaşar

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız...
Benzer Konular
Başkaldırıyorum / Erinç Büyükaşık
Gecenin sarı, ölü ışığında bir gölgeye dönmüştü. “Aynı tas, aynı hamam.” Kocasının horultusuyla uyandı. Yol patlasa uyanacak değil besbelli. Evin içinde başörtüsüz dolandı iki oda arasında. Derin bir iç çekiş...
Dile Gelmek / Mert Happy
Tost makinesi içindeki artık ekmek kırıntılarını tezgâhın üstüne atmaya çalışıyordu. Tost Makinesi: Yahu ne pasaklı bu kadın beni bu halde bırakıp gitti. Bunu alanın vay haline. Kahve Makinesi: Sen yine iyisin ya..
Yarım Kalan Düşler / Yakup Yaşar
Santiago’nun üzerinden geçtiği çölün bir yerinde ilerlemeye koyuldum düşümde. Bir çocuktum ben… Babamla kitap okurken dalakaldım. Okumaya doyamadığım Simyacı’nın en heyecanlı yerinde hem de… Kişisel Menkıbe’min peşinde de değildim üstelik...
İzler / Yakup Yaşar
Her okur kendi romanını yazar. Kendi hikâyesine ayna tutar yazarın yazdıkları. Bir kitapta gözleri sürekli kendi geçmişine yolculuğa çıkar. Her yazar kendinden izler taşır sözcüklerinde; ama hiç kimse yazarın kendisiyle..
Alaycı Yüzler Duvarı / Enver Karahan
”İlk taşı en günahsız olanınız atsın.” Bu söz dökülüyordu dilinden İsa’nın. Kalabalık dağılıyordu omuzlarındaki ağır yüklerle. Şimdiki kalabalıkların pişkinliği ve güce tapmaları beynimi kemiren kurtçuklar gibiydi. Buna engel olamıyorum. Almadığım..

Yorum yaz