Yazamayanlar / Yakup Yaşar

Hiç kimsenin gitmesini istemediği yerde bir yalnızlık bir kendisi gözleri boşluğa dikili hayallere dalmak istiyordu. Zamanın nasıl geçtiğinden habersiz kalmak ve o kalışın gerçeği unutturduğu yanılsamanın dehlizlerinde kaybolmak… Paul Auster’ın..

Yazamayanlar / Yakup Yaşar
613 views

Hiç kimsenin gitmesini istemediği yerde bir yalnızlık bir kendisi gözleri boşluğa dikili hayallere dalmak istiyordu. Zamanın nasıl geçtiğinden habersiz kalmak ve o kalışın gerçeği unutturduğu yanılsamanın dehlizlerinde kaybolmak…

Paul Auster’ın Kilitli Oda romanının bir yerinde Fanshawe’ın “Yazmak beni uzun süre etkisi altına alan bir bulaşıcı hastalık gibiydi; ama artık iyileştim.” sözüne ilişince gözleri zihnine zıpkın saplanmış gibi hissetti bir an. İnce bir sızı yayıldı gözlerin duyumsattığı sözün beynin odalarından birine doğru süzülmesiyle birlikte.

Kitabı koltuğun kenarına bıraktı. Ayağa kalktı. Hızlı adım mutfağa doğru ilerledi. Buz dolabını açtı. İçi su dolu şişeyi aldı. Buz gibi suyu beyninin damarları çatlarcasına zonklayana kadar içti. Dışarı attı kendini.

Kayboldu… O an onu aramak isteyenlerin bulmayı ummadıkları yerdeydi. Fakat yalnız değildi. Biri daha vardı. Az ileride… Yere çökmüş boşluğu seyreden gözlerle hayal dünyasında gezintiye çıkmış biri…

Yanı başına geçip oturdu. O kişiyle aynı sessizlikte düşüncelere daldı. Aynı yerdeydiler. Aynı yere bakıyor; aynı şeyleri görüyor; farklı şeyleri düşünüyorlardı. Her ikisinin zihninden geçenler mekânın ve duyumsamanın aynılığında başka başka çağrışımları bilinç sahnesine çağırıyordu.

İnsanların bir türlü kabul etmediği bu olağanlık, yaşamın halkaları arasında sıkışıp kalan insanın finalde yaşayacağı yenilginin zemin hazırlayıcısı sanki. İnsan yenilir. Yenilmek zorundadır. Yenilenmek zorunda olduğu gibi. Her yenilenme beraberinde yeni bir yenilgiyi getirir. İnsan yenildikçe yenilenir; yenilendikçe de yenilir.

En çok da kendine yenilir. Kendine yenilen insan başka insanları yenmeye uğraşmayla heba eder ömrünü ve eninde sonunda kaybeder. Geçmişini, bugününü, geleceğini…

Kazanmayı umduklarına kurban eder hepsini. Umduklarını kazandığı da olur; ama hiçbir kazanım kaybettiklerini geri getirmez. Geri getirmeye yetmez. Kazandıklarının anlık hazzına yenilir insan. Diğer bir yenilgisi de budur. Çünkü her haz zamanla silinip gider.

Yeni ve aynı kazanımlar aynı tadı vermez. Silikleşen hazzın, umulan kazanımların elde edilişinde belirmemesi kişiyi hırçınlaştırır. Kazandıklarından duyumsamadığı hazzı başka insanların yenilgisinde tatmayı arzulamaya başlar.

Başka insanların kaybedişlerinden mutluluk devşirme isteğine yenilir bu sefer de. Yere düşen, tökezleyen, başaramayan insanın mutsuzluğundan haz almaya başlar. Bu haz zamanla diğer insanların başarılarından içten içe hazzetmemeyi doğurur elbette. En tehlikelisi de budur işte.

Sahte tebessümünün ardına gizler asıl niyetini. Yalancı bir tebriğin sakladığı hasedinin içten içe kemirdiği canlıya dönüşür zamanla. Her insanda olur bu. Kendine yenilen, bir hazza her şeyini vermeye hazır her insanda…

Dalıp gitmelerinin üzerinden biraz zaman geçtikten sonra hapşırdı yabancı. Aniden irkilip “Çok yaşayın!” dedi içten, tanımadığı adama. Herkesin hiç tanımadığı insanların başarılarını samimi şekilde alkışladığı yerde o an dilinden dökülen sözcüklerin ardındaki niyetin ne ölçüde samimiyet barındırdığını sorgulamak zaman öldürmek demek.

Kendisine söylenen güzel söze karşılık onunla muhabbet etmek istedi yabancı. İki yabancının riyadan uzak sohbeti 1.Yabancı’nın “Neden buradasınız?” sorusuyla başladı.

2.Yabancı: Kendimden kaçıyorum. Sen?

1.Yabancı: Kendimi arıyorum.

2.Yabancı: Neden?

1.Yabancı: Ben kimim bilmek istiyorum. Duygu ve düşünceleriyle şu an ki kişi ben değilim. Kendimi bulmam gerek.

2.Yabancı: Sen dünkü kişi de değilsin! Yarınki kişi de şu an ki sen olmayacak.

1.Yabancı: Nasıl?

2.Yabancı: Theseus’un gemisi paradoksunu bilir misin?

1.Yabancı: Hayır!

2.Yabancı: Biliyorum. Zira bilsen kendini bulmak için değil kendinden kaçmak için burada bulunurdun. Oku! Okuyan birine benziyorsun. O paradoksa konu olan meseleyi oku.

1.Yabancı: Okuyan birine mi benziyorum?

2.Yabancı: Evet! Okuyan insan kendini arayan insandır. İnsan kendini bulana kadar okur. Bulduğu vakit de kendinden kaçmaya başlar.

1.Yabancı: Neden?

2.Yabancı: İnsan zayıf bir varlıktır da ondan. Kendini Tanrı gibi görme yanılgısına düşecek kadar zayıf. İçten içe ona Tanrı olduğunu fısıldayan kendisinden kaçar. Bu sesi susturmanın yolu herkesten uzak bir yerde yalnız kalıp geçmişin tozlu sayfalarında ona ne kadar aciz bir varlık olduğunu anımsatan anılara dalıp gitmektir.

1.Yabancı: Bir halkanın içerisinde kısır bir döngüye hapsolmuş gibiyiz o zaman.

2.Yabancı: Evet! Kendinden kaçanla kendini arayan insanın varacağı yer yalnızlıktır.

1.Yabancı: Bir roman okuyordum. Orada geçen bir söz zihnimi alt üst etti. Kendimi dışarı attım.

2.Yabancı: Biliyorum o sözü.

1.Yabancı: Nasıl?

2.Yabancı: O yazar benim.

1.Yabancı: Paul Auster!

2.Yabancı: Hayır! Fanshawe!

1.Yabancı: Gerçek değilsin sen!

2.Yabancı: Sen de değilsin! Hiç kimse değil! Herkes gerçeğin gölgesi bir yerde. Bir yer var. Orada her gölge tekleşir. Tek bir gölge kalır geriye. Hiçliğin gölgesi…

1.Yabancı: Yazarlık ya…

2.Yabancı: Yazarlık yapıyorsun. Mektubumda geçen sözüme takıldı aklın. Yazmak hastalıktır evet. Fakat iyileşmek yazmamak demek değildir. İyileşmek daha iyi yazmaktır. Tedavi edici şekilde yazmaktır. Gerçekte var olan bütün çarpıklıkları eğip bükmeden yazmaktır. Güçlünün karşısında eğilip bükülmeden, Tanrı kompleksine kapılmadan, Tanrı kompleksine kapılanların acizliğine umarsız kalmadan… Bunlara gücün yetmiyorsa eğer susmaktır… Dalkavukluk yapmak yerine susmak… Ve yazamamak… Sustuklarını yazamayanlar da iyileşir… Yazmanın diyalektiği de denebilir buna. Bu da bir paradoks aslında… Bende de öyle oldu… Yazamamak kendi içimde çözmeye itti tüm meseleleri. Kimseye yaranmak zorunda kalmadığım yere… Aciz olduğumu tüm berraklığıyla gördüğüm yere… Tanrı’nın beni görmekten mutlu olduğu yerde iyi oldum ben.

1.Yabancı: Bir profesör vardı çalıştığım üniversitede. Yeni Doçent olmuş birine “Tanrı olmaya bir adım daha yaklaştınız!” demiş ardından salonun duvarlarında yankılanan gür bir kahkaha atmıştı.

2.Yabancı: Ah unvanlar! Unvanların gölgesine sığınan biçareler! Unvanların var ettiği zavallılar! Gerçek varoluşlarını koca bir yanılsamanın ardına gizleyen aciz varlıklar! Hepsi toprak altındalar şimdi! (Dönüp ona baktı) Bunun için yazacaksan yazma!

1.Yabancı: Bunun için yazmıyorum; ama kayda değer hiçbir şey yazmayıp unvan alanlar…

2.Yabancı: Sen kendini aramıyorsun! Sen kendini bulduğunun farkında değilsin. Hem insanın unvanı ürettikleridir.

1.Yabancı: Öyle ama gerçekte bir karşılığı yok ki bunun!

2.Yabancı: Çünkü gerçek diye bir şey yok! Yansımalar var! Yanılsamalar…

Sokakta bir köşede dalıp gittiği yerden irkilerek dönmesine neden oldu ani bir köpek havlaması. Acıktığı her halinden belli olan köpek, elinde içi kemik dolu poşetle çöp tenekesinin yakınına gelen kadına doğru heyecanla atıldı. Tüm sempatikliğiyle ve kemiklere talip olduğunu yansıtırcasına hoplayıp zıpladı etrafında. Sonra da boyun büküp usul usul bekledi.

Kadına o olmadan aslında bir hiç olduğu izlenimini veren köpek kemikleri almayı başardı. Büyük bir hazla yemeye başladı. Kadın köpeğin sırtını sıvazlayıp boynunu okşadıktan sonra uzaklaştı oradan.

Biraz sonra bir kedi geldi. Kemik poşetine doğru yanaşmasıyla köpeğin hırlayıp onu uzaklaştırması bir oldu. Az önceki sempatikliğinden eser yoktu. Çöplüğün efendisi gibiydi…

Paul Austur’ın romanının kalanını bitirmek için büyük merakla içeri girdi adam. Kitabı aldı. Koltuğa oturup okumaya koyuldu. Sayfalar sonra öğrendi ki Fanshawe, ailesinin ve birçok kişinin ölü olduğunu kanıksadığı gizemli bir yerde hiçliğe mahkûm etmişti kendini. Artık yazmıyordu. Yazamıyordu kim bilir.

Kaldığı sayfanın ucundan katlayıp kapattı kitabı. Çalışma odasına gitti. Masaya oturdu. Yeni öyküsünü yazmaya başladı. Öykü şu başlığın altında vücut buluyordu: YAZAMAYANLAR…

Yakup Yaşar

[button url=”https://www.besincisanat.com/category/yakup-yasar/” target=”true” text=”Yazarın diğer yazıları için tıklayınız… ” class=”mavi” size=”none”]

 

YORUMLAR (1)

YORUM YAZ

Yorum yapabilmek için buradan üye girişi yapınız.

Hoş Geldiniz

Üye değilmisiniz? Kayıt Ol!

Hemen Hesabını Oluştur

Zaten bir hesabın mı var? Giriş Yap!

Şifrenizi mi Unuttunuz

Kullanıcı adınızı yada e-posta adresinizi aşağıya girdikten sonra mail adresinize yeni şifreniz gönderilecektir.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.