Santiago’nun üzerinden geçtiği çölün bir yerinde ilerlemeye koyuldum düşümde. Bir çocuktum ben… Babamla kitap okurken dalakaldım. Okumaya doyamadığım Simyacı’nın en heyecanlı yerinde hem de… Kişisel Menkıbe’min peşinde de değildim üstelik…
Santiago’nun üzerinden geçtiği çölün bir yerinde ilerlemeye koyuldum düşümde. Bir çocuktum ben…
Babamla kitap okurken dalakaldım. Okumaya doyamadığım Simyacı’nın en heyecanlı yerinde hem de…
Kişisel Menkıbe’min peşinde de değildim üstelik. Küçük telaşlarım küçük beklentilerim var benim. Gündelik yaşamda günlük uğraşlarla hemhal olur; ulaşılması zor olmayan şeylerle mutlu ederim kendimi.
Nedendir bilmiyorum garip bir sorgulamanın içinde buldum kendimi. Üst komşumuzun yüksek sesli TV’sinin gürültüsüne maruz kalmıştım sanki.
Annem ve babamın gerçekle uyumsuz haberlerin yer aldığı kanalları açmaması beni koruyamamıştı maalesef.
Çöl boyunca, yürümesi zor bir yolda ilerlemenin mantıkdışı olduğu düşüncesi içimi kemirip durdu. “Neden başka insanlar gibi kendi konforuma diğer insanları kurban etmeyi seçmiyorum ki ben? Neden ilkeli olmanın yükünü dert ediniyorum? Neden kolay olanı seçmiyorum? Neden başka insanlara zarar verecek yalanı bana bedel ödetecek doğruya tercih etmiyorum?”.
Bütün bu sorular akrep gibi dolaşırken beynimde bir ihtiyar beliriverdi önümde. Ak sakalsız… Kel bir ihtiyar… İç sesimi duyduğu her halinden belli bir tonda kesti soruların önünü. Boşluğa tirat atar hali vardı. Andrey Tarkovski’nin filmlerinden çıkmış gibi… Yüksek sesle söyleniyordu:
___Onlara benzememeliyiz! Bizi onlardan ayıran özelliklerimizi kaybetmemeliyiz! Çocuklar için yapmalıyız bunu! Her çocuk masumdur. Hiçbir çocuk yetişkinlerin kirli yanlarının bedelini ödememeli! Biz onlara benzememek için mücadele etmeliyiz! Bizi onlardan ayıran yanlarımızı kirletmemeliyiz! Aksi halde kaybederiz. İnsanlığımızı kaybetmemeliyiz! Basit beklentilerimiz olmamalı! Kendi çıkarlarımıza yem etmemeliyiz çocukları! Gerekirse acı acı yutkunmalıyız; ama olmayı istemediğimiz kişi olmamıza izin vermemeliyiz! Direnmeliyiz! En çok da nefsimize direnmeliyiz! Bizi ideallerimizden uzaklaştırma gayreti içinde olan nefsimizle mücadele etmeyi hiç bırakmamalıyız! Peygamber Efendimiz’ in bir savaştan dönüşte sahabe efendilerimize “Küçük cihat bitti. Şimdi sıra nefsinize karşı vereceğiniz büyük cihatta!” dediği gibi küçük savaşlara büyük önem verirken büyük savaşı es geçmemeliyiz! İnsan nefsine karşı verdiği mücadeleyi kaybettiğinde her şeyi kaybeder. Dünyayı kazanır görünür belki; ama ahireti kaybeder. Ahiret her insan için her şeydir. Dünya ise çok küçük bir şey. Bir zerre… Zerreye kurban eder birçok insan ruhunu. Ruhunu teslim ettiği nefsinin dayattığı yaşamı hak görür. Haksızlığı ilke edinir. Haksız rekabeti… Haksız kazancı… Haksız galibiyeti… Haksızlığın haklı olduğu yanılgısına yenilir. Canavarlaşır zamanla. Tüm ilkelerini yitirir. Sırf dünyayı kazanmak için yapar bunu. Bir zerre için… Canavarlaşmamalıyız! Onlara benzememek için canımız dişimizde mücadele etmeliyiz! Mutlak Varlık’ın içerisinde küçücük bir nokta olan bir varoluş için değer mi onlara benzemek ya da olmayı istemediğimiz kişi olmak?
__ Değmez!
Geldiğimi bekler gibi irkilmeden dönüp baktı bana.
___ Değmez tabi! En acısı da ne biliyor musun?
___ Ne?
___ Yanılgıların en acısı: Kendilerini inançlı addedenlerin yanılgısı! En büyük şaşkınlığı onlar yaşayacaklar! Israrla takip ettikleri yolun cehenneme doğru ilerleyişinden habersiz atacaklar adımlarını. Sonra…
___ Sonra da cortlayacaklar!
___ (Gülümser) Z kuşağının tabiri mi bu?
___ Yani! Öyle diyelim! Daha da acısını ben söyleyeyim: Hiçbir uyarıyı dikkate almayacaklar.
___ Evet… Ve varoluşunu görünen yanlarıyla sınırlı tuttukları inançlarının görünmeyen yanlarıyla yargılanmaktan kurtulamayacaklar. Belki ömürleri boyunca onlarca defa Kâbe’ye gidecekler; ama kırdıkları tonlarca kalbin ahında boğulacaklar. Onlara benzememeliyiz işte! Anla artık sen! Lafın tamamını söyletme! Aklını, vicdanını kullan! Bir zerreye feda etme sonsuz bütünü!
___ Eyvallah!
___ Eyvallah!
Balkonda sigara içen üst komşumuzun bağıra bağıra “Hahahaha! Nasıl koyduk ama! Eyvallah!” demesiyle düşümün bölünmesi bir oldu. Aslında bitmesi! Her bölünme bir bitme değil mi neticede? Her yarım kalış esasen bir bitiş değil mi?
Yarım kalan gerçeklerin insanlığı bitirişi değil mi mesele? Doğruyu gizleyenlerin süslü yalanları değil mi asıl bitişi tetikleyen?
Bizi bitiren… İçimizi kemiren… Beynimizin her zerresine sızı veren… Değil mi? Hiç bitmeyen mücadelemiz buna karşı değil mi?
Yarım kalan düşlerimize ağıt çekişlerimiz… Doğruyu yalana kurban verişlerimiz değil mi bizi asıl bitişe götüren?
Cehenneme yürüyen insanlara benzemeyeceğim ben! Zerreyi bütüne tercih etmeyeceğim. Edenlerin peşinden gitmeyeceğim. Söz veriyorum anne! Söz veriyorum baba! Söz veriyorum yarınlarım! Söz veriyorum çocuklar! Sizler için! Hiçbir zulmü yol edinmemek uğruna direneceğim! Nefsime yenik düşmemek için mücadelemi sürdüreceğim!
Bir başıma kalsam da yapacağım bunu. Osho’nun yücelttiği ‘Tek Başınalık’’taki yalnızlığın ürpertisini iliklerime kadar hissetsem de vazgeçmeyeceğim… Mücadelemden… Gözlerinizdeki baharı size getirme savaşımda kimseye boyun eğmeyeceğim. Nefsime bile!
Yakup Yaşar
[button url=”https://www.besincisanat.com/category/yakup-yasar/” target=”true” text=”Yazarın diğer yazıları… ” class=”mavi” size=”small”]
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.
Maşallah. Okunması çok keyifli hocam. Emeğinize sağlık.