İNCELEME
“(…)Altı-yedi yaşlarında Naşid Özcan tiyatrosunu seyrettim. Ve evimizin bahçesindeki sundurmanın altında kendi tiyatromu kurdum. Seyircilerim de mahalledeki arkadaşlarımdı. (…)”
“(…)İlkokul üçüncü sınıfta İstiklal piyesindeki Adalı Halil rolünü bana verdikler ki, bu başroldü.(…)”
“(…)İstanbul Lisesi’nde okuduğum zaman tiyatroya başladım. Okulda tiyatro olmadığı için, Cağaloğlu Halkevi- o zamanlar Paşabahçe’den, Cağaloğlu’na taşınmıştık- tiyatro bölümüne yazıldım.(…)”
“(…)İlk rolüm bir uşak rolü idi. Ancak oyuna çıktığım ilk gece, heyecandan ayağım takıldı ve sahnede düştüm. Elimdeki kahve tepsisi bir yana, ben öteki yana devrildik…( …)”
“(…)Oyunculuğu evden gizli yapıyordum. Bir gün tesadüfen oyunu seyretmeye gelen annem, beni sahnede görünce düşüp bayıldı. Ve bunun sonucu “asabi şeker” oldu. Ömrünün sonuna kadar da böyle kaldı.(…)”
“(…)Halkevinde oynadığım “Zehirli Kucak” isimli oyun sayesinde, ilk kez 1942 yılında basında yer aldım.( … )”
“(…)Tiyatro ile, İstanbul Lisesi birlikte yürümeyince ben “devam mecburiyeti yok” diye Güzel Sanatlar Akademisi’ne girdim. O zamanlar ortaokuldan sonra alıyorlardı. İmtihanı birincilikle kazandım. Yirmibeş lira ikramiye verdiler.(… )”
“(…)İlk filmim olan “Günahsızlar”ı 1945 yılında çevirdim. Ve 750 aldım. Ki o zamanlar büyük para idi.(… )”
“(…)Filmde yüzüm biraz tanındığı için halk beni görsün ve birbirine göstersin diye her akşam Tünel’den Taksim’ e yürüyüp sonra karşı kaldırımdan tekrar aşağıya inerdim.(…)”
(Kubilay Çelik, Veda Değil Merhaba’dır, Beda Yayıncılık.)
***
Türk sinemasını tanımlamak istediğimizde birçok farklı boyuta varabilecek açıklama ve eleştiriler yapabiliriz. Türk sinemasının tarihsel seyri içerisinde geliştiği dönemler konu başlıkları açısından geniş bir literatüre sahiptir. Bununla birlikte Türk sinemasının çoğunlukla ideolojik bir altyapıya bağlı kalarak eserler verdiğini söylersek bu konuda daha isabetli bir tespitte bulunacağımızın kanaatindeyim. Ancak Türk sinemasında senaryo ve oyunculuk bakımından hayatın olağan akışını herhangi bir ideolojik veya radikal alana çekmeden günlük hayatımızda karşılaştığımız sorunları, içinde bulunduğumuz zamanın yapısına dikkat çekmek için yazılmış senayolar ve bunları sahneleyen oyuncular da vardır.
Oynamış olduğu filmlerle tanığı olduğumuz zamanın en yalın anlatıcısı olan Sadri Alışık, Türk sinemasında hemen hemen herkesin aklına ve kalbine yerleşmiş bağımsız bir sinema emektarıdır. Onun filmlerinde yoğunlukla İstanbul gibi kozmopolit bir şehirde yaşayan insanların, modernleşen dünyamızda yaşadıkları sorunlar ve kendilerine yabancılaşmaları konu edinilmiştir. İnsan, mekân ve zaman uzamında günümüz insanını maddi ve manevi yönleriyle beyaz perdede anlatmaya ve eleştirmeye çalışmış Sadri Alışık, modern Türk sinemasının en önemli erkek oyuncularındandır.
Sadri Alışık’ın filmlerini izlediğimde birey ve toplum kutuplaşmasından ziyade, modernleşen hayatta insanın yaşadığı kişilik ve vicdan problemlerini görüyorum. İnsanı, bireysel ve toplumsal görüşlerin ötesinde-birey ve toplum tartışmalarının dışında-şahsiyet ve vicdan yönünden ele alan Sadri Alışık, filmlerinde insanı duygu, düşünce, davranış ve tutumların bütünü olarak tarif etmiştir. Modernleşen şehir hayatında insanî değerlere karşı yabancılaşmış bireyi ne tamamen bireycilikle ne de tamamen toplumsallıkla sinemada irdeleyen Alışık, insanın fıtratını (tabiatını) maddi ve manevi ögeleri dikkate alarak izleyicilerine yansıtmıştır. Birçoğumuzun farkında olduğu gibi insanın şimdiye kadar ki duygu ve düşüncelerini, maddi ve manevi birikimlerini geçmiş olarak değerlendiren ve şimdiki zamana odaklanarak yeni bir irade iddiasında olan modernizm, modern öznenin kuruluşu etrafında şekillenmektedir. Bu bakımdan modernite, sosyo-politik düzenin inşasıyla birlikte yaratılmak istenilen modern öznenin, modern yaşama nasıl dahil olmasıyla ilgili yeni bir insan anlayışını geliştirmektir. Şimdiye kadar modernitenin geliştirdiği insan, varoluş bakımından modernitenin doğrultusunda rasyonelize edilmiş ve etik olarak tam da modernitenin arzuladığı gibi gelenekten arındırılmış ayrıca ahlakî değerlerini yitirmiş bir insan tipidir. İnsanın farklı varoluş tercihlerine karşı olan modernite kendine özgü tanımlamalarla bugüne kadar anlatılan insan çeşitliliğini silikleştirmeye çalışarak bu maksadını geleneksel toplum modelinde yarattığı kopuşlarla şimdiki zamana uyarlamaktadır. İnsanı evrensel ölçülere göre konumlandırdığını öne süren modernite, sadece hedeflemiş olduğu yeni insan modeliyle yetinmemektedir. İnsan varlığını kökten değiştirmeyi; sosyal antropolojiye değinecek kadar ilerletmektedir. Bu sayede modernite, benlik olgusundan uzaklaştırdığı insanı, toplum içinde yalnızca birey pozisyonuna indirgeyip toplumu da indirgenmiş bireyin bir aracı hâline dönüştürmektedir.
Gelinen aşamada modern dünyadaki insan; sevgiden, dostluktan, paylaşmaktan, aşktan ve eşitlikten soyutlanmış bir bilinçle sırf kendi egosunu tatmin eden canlı bir varlığa dönüşmüştür. Böylesi bireylerden oluşan toplumsal yapıda, insanlığın ortak değerleri yok edildiği için insan her şeyi tüketen bir canlıdan ibarettir. Modernitenin insana aşıladığı bu gerçekleri Sadri Alışık’ın oynadığı filmlerde görebiliyoruz. Özellikle siyah-beyaz filmlerinde sahte aşkları; çıkar ve güç ilişkileriyle yozlaşmış tertemiz duyguları, ihanete uğrayan dostlukları, sevginin menfaatlerle kirletilmesini, paylaşmayı unutmuş insanların büyük bir açgözlülükle sadece kendilerini düşünmelerini ve fakir insanların zenginler tarafından ezildiklerini Sadri Alışık’ın yer aldığı filmlerden izleyebiliyoruz.
Türk sinemasının usta emektarının rol almış olduğu bütün filmlerde bu temalar yer almaktadır. Mesela, ” Günahsızlar, Ah Güzel İstanbul, Sokakların Kanunu, Izdırap Şarkısı, Hicran Yarası, Avare, Gariban, Gecekondu peşinde…” isimli filmleri seyrettiklerimlerinden aklımda kalan ilk örneklerdir. Dahil olduğu filmlerde Türk halkının sorunlarına, yerel kültürüne ve yaşadığı dönüşüme rolleriyle tercüman olan Sadri Alışık, oyuncu yeteneğiyle ve mütevaziliğiyle izleyicilerinin gönlünde ölümsüzleşmiş bir karakter oyuncusudur. Karakter oyunculuğu bakımından özgün bir sanatçı olan Alışık, sergilediği oyunculuğunda sadeliğe özen vermiştir. Sinema dilinde yerel lisanı kullanmayı benimsemiştir. Kendine özgü üslubuyla, unutulmaz “Turist Ömer” selamıyla ve yarım asra yaklaşan sanat hayatıyla tanık olduğu her dönemi beyaz perdede canlandırmıştır.
Sinemada birbirinden farklı karakterleri bizlere tanıtan ve Yeşilçam’ın beyefendisi olarak tanıdığımız Sadri Alışık’ı kaybetmiş olsak da adına yapılacak bir filmle Sadri Alışık’ı bu defa yaşam öyküsüyle birlikte hatırlayacağız! Ölümsüz sanatçımızı henüz bilmediğimiz yönleriyle de tanıtacak bir film çalışmasının hazırlıklarına başlanacak. Yapımcılığını Sev Yapım’ın, yaratıcı yapımcılığını Sadri Alışık Kültür Merkezi‘nin (SAKM) üstlendiği Sadri Alışık filminde, Sadri Alışık’ın Türk sinema ve tiyatrosuna kattığı değer, büyük aşkı Çolpan İlhan ve oğlu Kerem Alışık’la olan ilişkisinin yanı sıra sanat ve özel hayatındaki tüm bilinmeyen yönleri de beyazperdeye aktarılacak. Çekimlerine yaz aylarında başlanacak film için titiz bir hazırlık süreci devam ediyor ve filmin kadrosunda yer alması planlanan oyuncular ile de yakında görüşülmeye başlanacakmış. Sadri Alışık (Kahkaha ve Hüzün) filmi, sinemanın ölümsüz adını hayranlarıyla bir kez daha buluştururken yeni nesillere de 30 yıl önce aramızdan ayrılan sanatçımızın renkli ve etkili dünyasını anlatacakmış. Sev Yapım ve ” SAKM” tarafından filmin 28 Kasım 2025’te izleyiciyle buluşması hedefleniyor. 18 Mart 1995’te aramızdan ayrılan Sadri Alışık’ı böylesine güzel bir haberle tekrar anımsamak beni ve Sadri Alışık severleri çok mutlu etti.
1990’lı yılların ortalarına kadar İstanbul’da yaşamış olan Sadri Alışık, bir İstanbul efendisiydi. Kent hayatının gelişmesiyle başlayan sinema, Alışık gibi bir şehirli beyefendinin oyunculuğuyla farklı bir nitelik kazandı. Modern kent hayatındaki yabancılaşmayı ve absürtlükleri her yönüyle sinema severlere gösteren karizmatik oyuncumuz, modern yaşamda insanın kendisiyle ve başkalarıyla bütünleşememesini bireysel ve toplumsal açılardan ele aldı. Onun filmlerinde insanın kendisine, başkalarına ve varlığına olan yabancılaşması mekânsal kopuşlarla birlikte beyaz perdede canlandırıldı. Sadri Alışık, filmlerinde bazen doğduğu evi ve mahalleyi özleyen bazen ilk aşkını arayan bazen çıkarsız insan ilişkilerine hasret kalan bazen de yürekten bir dost muhabbetine ihtiyaç duyan bir sinema karakteriydi. Sadri Alışık için sinema, insan ve hayat ikileminde çok geniş bir olguydu… İyinin ve kötünün beyaz perdede nasıl anlatılacağı, telaffuz için gereken dil ve içerik analizi, onun sinemayı bir toplumbilim gibi görmesini sağlamıştı. Türk sineması Sadri Alışık için insanı insana anlatan bir hakikatti.
Türk sineması tarihsel süreç içerisinde farklı amaçlara hizmet etmiş olsa da Alışık için sinema insanı ve hayatı anlatan bir yaşam felsefesiydi. Bu minvalde Sadri Alışık sinemasında, modern birey çoğunlukla yaşamın anlamını tam olarak kavrayamamış insandır. Bu nedenle Sadri Alışık’ın filmlerinde tanıtmış olduğu karakterler yine büyük bir oranda mutluluğu yanlış yerlerde arayan huzursuz fertlerdir. Modern şehir insanını ruhsal boşluğuyla ve boşluğun doldurulma kaygısından dolayı yeni heyecanlar arayan yönelimleriyle, modern kent insanını dikkatlerimize sunan duayyen sanatçı, orta ve üst sınıfların alışkanlıklarını ve tercihlerini sinemada görünür kılmaya özen gösterdi. Bu sayede yoksul sınıfın yaşadığı tüm acılar daha gerçekçi sahnelerle izleyenlerini hâlâ tatmin ediyor. Modernizmle birlikte şehir yaşantısını, sanayileşmeyi, kimlik bunalımını; yoksul, orta gelirli ve zengin sınıfların yaşadıkları değer yozlaşmasını ve fakir insanların ise sahip oldukları asil değerlerle ezilişini sinemada bir bütün halinde rolleriyle birlikte sergileyen bunların yanısıra dahil olduğu her senaryoda bu temalara ortak olan Sadri Alışık, bir sanatçı tavrıyla mevcut çelişkilerin bütününe karşı tutum takınmıştır.
Modern insanın yaşadığı çürümeyi ideolojik ve politik kaygılardan uzak durarak sinemada modernizmle yüzleştiren unutulmaz oyuncu Sadri Alışık, bir sinema sanatkârı olarak nefes aldığı zamanın toplumsal krizlerini ve belirsizliklerini izleyicileriyle birlikte gözlemlemeyi prensip edinmiş bir aktördü. Birkaç ay sonra kıymetli sinema oyuncumuzu bu defa kendi yaşam öyküsüyle izlemenin vereceği sevinçle birlikte saygıyla anıyorum!
Heybet AKDOĞAN
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız…
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.