ANLATI
İlkokula giderken okuduğum kitapların kahramanlarına özenirdim. Kendimi onların yerine koyarak hayaller kurardım, tüm masumiyetimle ve çocukça. O yıllarda beni en çok etkileyen de Küçük Prens’ti. Uzak bir yıldızda yaşaması mı, benim gibi yalnız bir çocuk olması mı, yoksa bilgece sözleri miydi beni sürükleyen bilemiyorum. Bugün bile aklıma geldiğince sayfalarını çevirdiğim bir başucu kitabımdır ve hala St.Exupery’nin uçağıyla kayboluşundaki sır aklımı kurcalar… Küçük Prens gibi, ortadan kayboluvermesi, bende, o sevimli kahramanın “Kendisi” olduğu izlenimini yaratır.
Lise yıllarında tragedyalara takılmıştım. O yılların isyankar ruhuyla, ” Antigone” idolüm olmuştu. Erdemi ve kurallara karşı çıkışıyla büyülemişti beni. Elektra ve Medea’nın farklı sebeplerle kapıldıkları intikam duygusu beni dehşete düşürse de, bu iki acılı kadının yaptıklarını haklı gösterecek mazeretler aradım. Tragedyalara ara verip Homeros’u okurken Penelope’nin sonsuz sabrına ve hiç bitmeyen umuduna saygı duyup, Odisseus’un geri dönmesini herkesten çok ben istedim. Ve elbette “Akhilleus”. Ona aşıktım!
Sonraki yıllarda, roman kahramanlarına tutkuyla bağlanmayacak kadar büyümüştüm. Kitabın kapağını kapattığımda kendi dünyama dönebilsem de, zaman zaman kendimi “Anna Karenina” kadar aşık, Prens Mişkin kadar “Budala”, Meursault kadar “Yabancı”,Oblomov kadar tembel, Samsa kadar yalnız ve sevgisiz hissediyordum. Erdem, sabır, güç ve intikam duygularıyla yüklü Edmond Dantes’e ise hayrandım.
Adalet Ağaoğlu’nun bedensiz, Ayla Kutlu’nun yaralı, Tanpınar’ın mutsuz kadınları içimi acıtıyordu. Ebedi ‘kahramanlarımsa, Lara ve Yuri’ydi. Kış mevsimine bakışımı değiştiren “Dr.Jivago ” sevdiğim romanlar sıralamasında hep ilk sırayı aldı.
Mutlaka siz de Bihter’in yasak duyguları karşısında durup, Nihal için üzülmüş, Feride ile birlikte Anadolu köylerinde dolaşarak kırılan gururunu onarmaya çalışmışsınızdır. Kötü bir şey yaptığınızda, içinizde bir Raskolnikov suçluluğu yaşamışsınızdır kimseler bilmese de. Ve bilirim ki, aşkını ifade edemeyen her gencin içinde bir Cryno de Bergerac mutlaka yaşar.
Etrafımıza baktığımızda oturduğumuz apartmandan, alış veriş yaptığımız markete, okuduğumuz okuldan, çalıştığımız iş yerine kadar roman kahramanı olacak ne çok tiple karşılaşırız… Emma Bovary’ler, Goriot Baba’lar, Bekçi Murtaza’lar, Zebercet’ler, Hayri İrdal’lar, Julien Sorel’ler,, Bazarov’lar her biri farklı bir karakter olan Karamozof Kardeşler…vb. gözümüzün önünde canlanmış gibi dururlar. Hatta, birçoğumuzun içinde saklı bir “Dr.Jekyll ve Mr.Hyde olmadığını bize kim söyleyebilir?
Melek Koç
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.