ANLATI
“Ebedi gecesinde bu dönüşsüz seferin / Hep başka sahillere doğru sürüklenen biz
Zaman adlı denizde bir gün, bir lahza için/ Demirleyemez miyiz?”*
Yolun neresinde olursak olalım sonuna doğru doludizgin gittiğimiz bir gerçek. Varoluşumuzla birlikte başlayan bu yok oluş sürecinde elimize tutuşturulan kısıtlı zamanın değerini bilmeliyiz. Geçen her ânı yaşayarak, ona “Dur, geçme… Öyle güzelsin ki!”** diyebilmeliyiz aslında.
“Zaman, dur artık geçme, bahtiyar saatler sizAkmaz olunuz artık.En güzel günlerimizin tadalım o süreksizHazlarını azıcık.”
Evet, Lamartine ve Dr. Faust…
Biri ne kadar gerçekse, diğeri o kadar düş.
Zamana, “Dur, geçme…” diyecek kadar güzel anlar yaşamamış olabilir miyiz? Dr. Faust için bu sorunun yanıtı “Evet”tir! Zira o yaşamı boyunca hiçbir şeyden zevk almamıştır. Şeytanla aralarında girdikleri bahse göre, Faust bu dünyada herhangi bir şeyden zevk aldığında zamana eğer, “Dur, geçme,öyle güzelsin ki!” derse iddiayı kaybedecek ve ruhunu şeytana teslim edecektir.
Dr.Faust sonunda bunu söyler, ama bu dünyada tattığı maddesel bir zevkten dolayı değil, insanlara hizmet ederken tattığı insancıl bir duygudan dolayıdır. Bahsi kaybetmiştir ama Tanrı onu yanına alarak ruhuna şeytanın sahip olmasını engeller.
“Dünyaya son bir bakış atmam gerekirse, onu Çamlıca tepelerinden atmak isterim” diyecek kadar İstanbul sevdalısı ve Türk dostu olan Lamartine’e gelince; 19.yy Fransız Romantizminin en önemli isimlerinden olduğu kadar, iyi bir siyasetçidir de. Döneminin en büyük sorunu olan işçi hareketlerine daha çok eğilebilmek için edebiyata bir süre ara veren Lamartine, 2. Cumhuriyetin ilanından sonra hükümet sözcüsü olarak seçilmesine rağmen, işçilerin yanında yer alarak onların sözcülüğünü yapmayı tercih eder. Bu davranışı onun meclisteki görevinden atılmasına neden olsa da edebiyata dönüşü açısından Romantizm adına sevindirici olur.
Goethe’nin Faust’u bitirmeye çalıştığı yıllarda, Lamartine Julie Charles’la tanışır ve ona tutkuyla bağlanır. Ama sevgili Julie’nin çok az zamanı vardır. Şairimiz bu büyük aşkın zamanın acımasız akışı içinde kaybolmasına izin vermeyecektir. Kıyısında en güzel günlerini geçirdikleri gölü ve Julie’yi bu şiiriyle ölümsüzleştirir:
“Nafile isteyişim geçen saniyeleri / Akıp geçiyor zaman / Geceye ‘daha yavaş’ deyişim boş / Tan yeri ağaracak birazdan.”Yabancı’nın Açıklaması’nda Sartre şöyle der: “Şimdiki zamanın ötesinde hiçbir şey yoktur.Çünkü gelecek yoktur. Şimdiki zaman, bir başka şimdiki zamanı iterek bilinmeyen bir yerden çıkıp gelir. Hiç durmamacasına yeniden başlayan bir toplamdır bu.(…) İnsanoğlu yaşamını zamana karşı savaşmakla geçirmekte ve zamanda insanı bir asit gibi kemirmekte, onu kendisinden çekip almakta, insansalı gerçekleştirmesine engel olmaktadır. Her şey saçmadır. Yaşam, bir budalanın anlattığı ses ve öfke dolu hiçbir anlamı olmayan bir öyküdür.”Öyle midir gerçekten?Öyle olsaydı Lamartine aşağıdaki satırları böylesine içten yazabilir miydi?”Sevişmek, hep sevişmek! Akıp giden zamanın / Kadrini bilmeliyiz.İnsan için liman yok, sahil yok zaman için / O geçer, biz göçeriz.”Göçmeden önce onun gibi sevdiklerimize böyle ölümsüz şiirler yazma olanağımız olmadığına göre elimizdeki zamanın değerini bilmeliyiz. Fırsatınız varken arayın sevdiklerinizi. Onlara sevginizi söyleyin, söylediyseniz, bir kez daha hatırlatın. Zira öyle bir geçer zaman ki, her şey için çok geç olur. Ve unutmayın ki, Lamartine’den Dağlarca’ya kadar
“Hep aynı pişmanlık(tır) / Kaybolan vakte…”
“Nasıl olur kalmasın bir iz avucumuzda / Nasıl yok olur her şey büsbütün silinerek
Demek vefasız zaman o demleri bir daha / Geri getirmeyecek.”
*Alphonse de Lamartine /Göl
**Goethe / Faust
Melek Koç
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız…
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.