KİTAP İNCELEMESİ
“Hakkâri kentim
çileli gözlerin
cüzzamlı derin
ve kar ile devam eder adın.
İrtifa binaltıyüz metre.
Nüfus onbin, yarısı asker.
Ne yolun var, ne suyun yarlar arasından akan ve yaza doğru dağlardan eriyen karlarla birlikte taşan Zap ‘ını saymazsak. Adın gibi garip bir kentsin Hakkâri. Sende yaşayanlar ne Tanrılar, ne insanlar hiçbir iz bırakmamış gibidirler.
Ola ki Tanrılar hiçbir zaman uğramadılar semtine
ama insanlar yüzyıllar boyu gelip sende yerleşenler, kaçanlar, korkanlar, yalçın kayalarında bir korunak bulup, çoraklığına, dayanılmaz iklimine karşın sende karar kılanlar, seni barınak bilenler, sende yerleşenlerniçin bir iz bırakmadılar arkalarında o kaçan, durmadan kaçan halklar, kovalanan ve kovalayanlar? Kafka, karabasanlarında gördü belki seni, ama adlandırmadı. (Ya da hiç girmedin onun düşlerine.) Bilseydi, senin gibi bir yer var yeryüzünde en korkunç kitabının konusu sen olurdun. Tolstoy bilseydi seni soyluluğundan bin beter utanırdı. Ve kimbilir belki yazarlığından
-şimdi benim utandığım gibi-
Avvakum bilseydi yakınında senin gibi bir kent olduğunu, Kafkasları aşıp çile çekmeye sana gelir, senin mağaralarında yaşardı.
Dostoyevski sürülseydi sana Yer Üstünden Notlar’ı yazardı ya da Suç ve Suç’u.
Kentim Hakkâri, umudunla umutsuzluğun, güneşinle karın, uykunla uykusuzluğun, insanlarınla hayvanların, kurtlarınla köpeklerin, bil ki bir inilti gibi sürüyor daha bende. Her kim ki seni gerçekten yaşamıştır, bu inilti sürüp gider yaşamında, düşünde. Örneğin: Senden ayrıldıktan sonra sana hiç benzemeyen gerçek kentlere gittim. Uygarlığın büyük kentlerine. O kentlerde de insanlarla konuştum. Yabancı, ama bildiğim dillerden. (Sen benden, ben senden olduğum halde, garip, yüzyıllar boyu hiç öğrenememişiz birbirimizin dilini.)”
***
Hayatının her döneminde başkaldıran, baskı altında özgür insan olunamayacağına inanan bir yazardı Ferit Edgü. Onun için bir kişi özgür değilse kimse özgür değildi. Birey olmayan birinin özgür olamayacağına ve bu nedenle başkaldırma gibi bir şansının mümkün olmayacağına inanmış Ferit Edgü, her zaman için gerçeğe ulaşma sevdasında olan bir yazardı. Özgür olunmadan ne aydın ne de sanatçı olunmayacağını her konuşmasında dile getirirdi. Yazmak ve yaşamak onun için bir tutkuydu. Yazı yoluyla kendini ve kişiliğini gerçekleştirebileceğine inanmıştı. Bununla birlikte yazdıklarından hiçbir zaman memnun değildi. Hep daha iyisini yazmanın arayışındaydı. Her yazarın kendisini anlatırken başkalarını tarif ettiğini; başkalarını anlatırken kendini ele verdiğini söylerdi. Yazmak Ferit Edgü için başkalarına ulaşmaktı, her insanla bir köprü kurmaktı; yani başkası olmaktı. Yazmayı, başı belli ama sonu nereye çıkacağı belli olmayan bir yolculuk olarak tanımlıyordu. İnsanın varlığını anlatmasının en iyi yolunu yazmak olarak değerlendiriyordu. Ferit Edgü 1950 kuşağımızın Türkçeye gönül vermiş yazarlarındandı.
Kalıplaşmış, gelenekselleşmiş her türlü yazınsal anlayışa karşı büyük bir tepkinin sesi olarak edebiyat dünyamıza katılan Ferit Edgü, kendi kuşağı içerisinde, Sait Faik’e kendisini daha yakın görüyordu. Toplumsal romanların tekil bakış açısına karşı olan ve bundan dolayı varoluşçu felsefeyi benimseyerek, tüm yazılarında ” insan nerede” sorusunu eserleriyle sorgulayan söz konusu yazarımız, yazma eylemini soru sorma metodu olarak kullanıyordu. Edgü için sanat, kalıpları aşmak( kırmak) demekti. Onun için konuşmak, anlatmak ve de yazmak, kesin bir bilincin ürünü olmalıydı. Anlatabildiklerini ve anlatamadıklarını tekrar anlatabilmek, başka sözcüklerle her şeyi gerçek anlamına ulaştırmak, Ferit Edgü için yazmanın önemli amaçları arasındaydı. Genel olarak öykü ve romanlarını insanın yalnızlığı, bunalımı ve varoluş sıkıntıları üzerine kurgulayan Edgü, susmanın ve başkaldırmanın imkânsızlığını eserlerinde dile getirmiştir. Hakkâri’de kaldığı yıllarda da insan yalnızlığını ve varoluş sıkıntılarını ” (O) Hakkâri’de Bir Mevsim” isimli romanında işleyen Ferit Edgü, Doğu insanın bunalımını, yalnızlığını ve dokusunu; bireyin içinde bulunduğu uzamla olan sıkışmışlığına dikkat çekerek kaleme almıştır. Doğu’nun varlığını bu yapıtıyla duyumsatmaya çalışan Edgü, kullandığı imgelerle, bazen açık bazen örtülü bir şekilde; Doğu’nun bu yönüne roman sanatının kalıplarını aşmaya çalışarak dikkat çekiyor. ” (O) Hakkâri’de Bir Mevsim” romanını bizzat yaşayarak yazan müellfimiz, bu romanı yazdıktan sonra, hayatının dönüm noktasını Hakkâri öncesi ve sonrası diye iki bölüme ayırıyor. Askerlik görevini yapmak için Hakkâri’nin Pirkanis köyüne gidişiyle başlayan
” (O) Hakkari’de Bir Mevsim ” romanının başlangıç öyküsü, bu kentte yaşadıklarının ve tanık olduklarının edebiyata uyarlanmış gerçekleridir. Hakkâri’nin Pirkanis köyünde yaşadıkları ve gördükleriyle, kendi dönemini sorgulayıp, hesaplaşma sürecine giren Ferit Edgü, romanın içeriğinde ve anlamsal boyutlarında bu süreci ifade etmeye çalışıyor. Coğrafi konumunun zorluklarıyla bu küçük köy, Edgü’nün yaşamının ve kendini sorgulamasının uzamıdır. Hayatında, yıllar öncesine geri dönerek “O” adıyla kendini tanımlayarak yazmaya başladığı ” (O)Hakkâri’de Bir Mevsim ” romanı Ferit Edgü için; “O” dediği kendisinin yeniden doğuşunun hikâyesidir.
Bir roman içerisine bütün Doğu öykülerini sığdırmak istercesine çok katmanlı olarak yazılmış “O” üst başlıklı roman, varoluşçu yazarımız için Doğu’yu anlatmaktan ziyade anlamanın bir ürünüdür. Yazar bu romanında anlamayı kimi yerde okuyucuya seslenerek, romanın bazı bölümlerinde ise okuyucuyla iletişime geçerek gerçekleştiriyor. Böylelikle okuyucu, “Hakkâri’de Bir Mevsim” romanını okurken, İsmail Ferit Edgü’nün yaşadığı serüvene katılıyor. Romanda kendinden kaçan ve kaçtıkça kendini bulma arayışına yönelen “O” (İsmail Edgü), Pirkanis köyünün yaşam koşullarına karşı mücadele ederken bununla birlikte, köyün insanlarıyla bir çatışma içerisinde iletişim kurarak, arayış yolculuğunu sürdürüyor. Dillerini bilmediği, çaresizce kendi kaderlerine terk edilmiş olan insanların içinde, hem onlara öğreten hem de onlardan öğrenen bir öğretmen olarak Edgü, romanda toplumsal göndermelere ağırlık vererek; bireysel olandan hareketle toplumsal olan sorunlara geçişler yapıyor.
Coğrafi engeller içerisinde bir bölgenin insanlarından söz eden yazar, romanda mekâna önemle işlevler yüklüyor. Özellikle eserde sıklıkla kullanılan deniz ve dağ metaforları birbirine zıt gerçeklikleri, farklı yaşam ve insan tiplerini simgeliyor. Eserde nesnel koşulların bilincine varmaya vurgu yapan Edgü, “…gerçek mi yoksa düş mü?” dediği köy yaşamında; hayatının Pirkanis’ten öncesine ve sonrasına eleştiriler yaparak, geçmişi ve bugünü arasındaki farkları göstermey çalışıyor. Parça parça bölümlerle ve değişik biçimlerle yazılmış olan “(O) Hakkâri’de Bir Mevsim” romanı, klasik bir romanın bütünsel yapısından bağımsız bir şekilde, kendine özgü bir yapı ortaya koyuyor. Modern ve postmodern romanlarda çoğunlukla karşılaştığımız bu benzer yapı, eserin dikkat çekici bir yönünü oluşturuyor. Romanı ikinci bölümünde karşılaştığımız alt alta dizilmiş bölümler ise, kendi başlarına âdeta kısa birer öykü niteliği taşıyor. Roman, birinci tekil kişi anlatımıyla “O” tarafından sunuluyor. Ancak romanda Ferit Edgü, zaman konusunda gelgitler yaşıyor. Geçmişe, geleceğe ve şimdiki zamana gidiş-gelişler yaşayan yazar; düş ile gerçeği bir arada sunduğundan dolayı, öznel bir zaman anlayışını romanda soluyor. Alıntı ve kurguların bir arada olduğu “(O) Hakkâri’de Bir Mevsim ” romanı, iki ana bölüm başta olmak üzere yirmi beş alt bölümle yazılmış.
Gerek yapısal gerekse anlamsal boyutuyla (O) romanı, kökleşik roman vasıflarından farklı özellikler arz ediyor. Romanda en çok dikkati çeken başka bir özellik, birçok anlatım tekniğinin bir arada kullanılmasıdır. Diyalog, iç diyalog, mektup yazımı, tasvir ve yorumsal anlatımlarla örülü olan Edgü’nün bu yapıtı; şehirli ve köylü insan tipolojileriyle birlikte, devlet- halk merkezli çelişklieri ele alarak, geniş anlatım teknikleriyle, insanın, mekânın ve sistemin izleklerini belirginleştirmeyi amaçlıyor. Romanda yer alan kişiler bu bakımdan varoluşçuluktan muaf, hiçlik boyutunda geleceğe bakan insanlardır.
Diyaloglar ve içsel konuşmalarla oldukça ilgi çekici olan ” O” romanı, varoluşçuluğun yerelden evrensele uzanan anlatımıdır. İsmail Ferit Edgü’nün “(O) Hakkâri’de Bir Mevsim ” romanıyla edindiği tecrübeler, edebiyat kariyerinin dönüm noktasıdır. Edgü’nün hayatını tümüyle değiştiren Pirkanis köyü, yazarın kendi ifadesiyle yeniden doğumudur. Ferit Edgü bu romanında yazdıklarını yaşamış olduğu için, diğer eserlerinde toplumsal- bireysel gerçekleri irdeleyen bir yazın dönemine başlamıştır. Bu nedenle Ferit Edgü’nün “O” isimli romanı ve sonrasındaki öyküleri, bilgeselliğe uzanan bir yolun yapıtlarıdır. Okurunu her eserinde kendi içine çeken Edgü, sessizce kendini kabul ettiren hayatların yazarıdır.
“(O) Hakkâri’de Bir Mevsim ” romanıyla, çağdaş Türk edebiyatının önemli bir yazarı olan Edgü, şiir dilinde ve ezgi niteliğindeki bu romanını bizlere bırakarak aramızdan ayrıldı! Geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz yazarımız; şiir yazarken romanı, roman yazarken şiiri bizlerle buluştururdu. Hayatı boyunca yazdıklarıyla yanlışlara başkaldıran, varolmak için yaşayan ve insanlığın özgürlüğünü herkesin özgürlüğüyle eş gören kıymetli edebiyatçımız, gerçeğe ulaşma aşkıyla hayatını sürdürdü. Ve geride bıraktığı eserleriyle, gerçeğe ulaşmanın sevdasını bizlere armağan etti. Edebiyat sanatının üretken, yılmayan ve boyun eğmeyen sanatçısı olan İsmail Ferit Edgü’yü saygıyla anıyorum!
Heybet AKDOĞAN
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.