Roman ve öykülerde
“İzmir’in saat kulesi, Kemal Tahir’in “Kurt Kanunu” romanına kapak oldu diye hâlâ yıkılmadıysa, Çukurova Yaşar Kemal’e konu oldu diye hâlâ karantinaya alınmadıysa, Haydarpaşa Garı, Nâzım Hikmet’in seçtiği bir mekân olarak kovuşturmaya uğramadıysa sevin, yeter.”
( Yazılı Günler – Tomris Uyar)
Ömer Seyfettin’in “Kaç Yerinden” adlı öyküsünde cepheden cepheye nakledilen askerlerden birine Haydarpaşa Garı’nda rastlamış, garın geniş merdivenlerinde elini sıkarak kaçınılmaz bir ölüme doğru yolcu etmiştir.
Savaşın sonu, İstanbul’un işgal yılları…
Anadolu hareketinin başladığı günlerde şehrin kapısı işgal güçleri tarafından sıkı bir denetim altındadır. Haydarpaşa Garı, harekete katılmak için Anadolu’ya geçmeye can atanlara kapatılmıştır. Dönemi anlatan romanlara garın tehlikeli durumu da yansır. Halide Edib Adıvar’ın Ateşten Gömlek’te İhsan, “İngilizler, kuşkulandıkları insanları Haydarpaşa treniyle yolculuk yaptırmadıkları için” karadan kaçıp gider.
Kemal Tahir’in Yorgun Savaşçı’sında Cemil, garda çalışan işgal görevlilerinin kaba hareketlerine öfke doludur.
Refik Halid Karay’ın anılarında ise, işgal güçlerinin garda uyguladığı baskı ve sıkıntılı hava yer eder. Giriş çıkışlarda kuş uçurmayan işgal askerleri, garın ritüellerini bile değiştirirler. Tren kalkışlarında yıllardır alışıldığı gibi kampana çalınıp “tamam!” diye bağırılması, nedendir bilinmez, yasaklanır.
Halide Edib Adıvar’ın Vurun Kahpeye adlı romanının Aliye’si sözgelimi… “Nihayet hiç kimsenin gitmediği kasabanın açık bulunan öğretmenliğini kendisine verdikleri zaman” Aliye bir başka savaşın, bağnazlıkla savaşın kurbanı olacağı macerasını yaşamak üzere tek ve eski bir sandıkla Haydarpaşa’dan trene binecektir.
Reşat Nuri Güntekin ‘in Eski Hastalık adlı romanında Züheyla, babasının “başındaki heybetli kalpak, yakasındaki miralay nişanları, göğsündeki İstiklal madalyası” ile görkemli dönüşünü hayal ederken, Haydarpaşa’da trenden “soluk elbiseli, soluk benizli, ak saçlı bir hasta” iner.
Sait Faik’in 9 Mayıs 1953 tarihli “Haydarpaşa” adlı röportajında; anlatıcı birden kendisini Haydarpaşa Garı’nda bulur:
“İki bavul, bir çanta, bir denk, tahtadan bir valizle iki kadın, bir erkek, üç çocuktan ibaret bir aileyi gözüme kestirdim. Daha doğrusu Kadıköy iskelesinde bu ailenin erkeği önüme dikildi.
– Hemşeri, dedi. Haydarpaşa’ya hangi vapur kalkacak?
Baştan savma,
– Bu taraftaki, dedim.”
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın 2 Mayıs 1937’de yayınlanan “Bir Yol” hikâyesi bir yolculukla ilgilidir adından da anlaşılacağı gibi; Haydarpaşa Garı da bu yolculuğun başlangıcıdır.
Bu tarihi dönemeçten sonra Haydarpaşa Garı’ndan kalkan trenlerin Anadolu ile kurduğu bağa bambaşka bir anlam yüklenir. Cumhuriyet ilân edilmiştir. Haydarpaşa’dan Ankara’ya, Anadolu’ya kalkan trenler artık sadece yolcu değil bir misyonu da taşıyordur. Yakup Kadri’nin Ankara romanında Haydarpaşa’dan kalkan treni “kervana”, Anadolu’yu “çöle” benzetmesi anlamlıdır bu nedenle…
Yaşadığı hayatın dar çemberinden kaçmak için trene atlayıp uzaklaşanlardan biri de Tomris Uyar’ın “Sonuncu Belki” adlı öyküsünde çıkar karşımıza. Haydarpaşa’dan kalkıp Ankara’ya giderken kar yüzünden yolda kalan bir trende geçen öykü, sonlarına doğru fantastik bir havaya bürünürken tren kaçışın, onun önünü kesen raylardaki kar ise imkânsızlığın simgesine dönüşür.
…
Necati Güngör’ün Haydar Paşa adlı yazısından:
“HAYDAR PAŞA
Haydar, Fatih ilçesinde bir semttir. Adını, Kanuni dönemi vezirlerinden Haydar Paşa’dan alır. Haydar Paşa, Kadıköy Üsküdar arasındaki tren garına da adını vermiştir…
Ola ki aklınıza takılır, tren garı kaç yüzyıl sonra yapılmış, Haydar Paşa’nın adı neden verilmiş?Nedeni, Gar binasının yapıldığı arsa, Haydar Paşa’nın konağının bahçesiydi? Çocuğu olmadığı için, emlaki hazineye kalmıştı; dolayısıyla hazine arazisi üzerine istasyon yapılmış oldu. Yine de Haydar Paşa’nın adıyla anılagelmiştir.”
Aydan Ay
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.