Melek Koç yazdı: ONURUN, YALINLIĞIN ve DERİNLİĞİN ŞAİRİ: AHMED ARİF

İNCELEME

Melek Koç yazdı: ONURUN, YALINLIĞIN ve DERİNLİĞİN ŞAİRİ: AHMED ARİF
Yayınlanma: Güncelleme: 376 views

Ahmed Arif, hayatın ona sunduğu acıyı kendi kalıpları içinde eritip öfkeye dönüştürerek kendi söylemini kurmuş ve şiirde kendine özgü bir yol çizerek 70’li yılların gençliğine bir ses olmuştur.

Tutukluluk ve sürgün yıllarında, içindeki öfkeye dönüşen acısı şiirlerinde su yüzüne çıkan Arif, haksızı, namerdi, baskıyı sorgular şiirinde. Ve bu şiirler yazıldığı dönemden çok, sonraki yılların gençliği tarafından özümsenir. 70’lerin gençliği, onun şiirindeki bu çileci, yereli yansıtan, isyan dolu içeriğinde kendi söyleminin en doğal, üstelik sanatsal düzeydeki bağlaşığını bulur.

Ayrıca söylemindeki yiğitlik, namus, mertlik gibi feodal bir katman içeren törel değerler, siyasal bir söyleme eklendiğinde, her grup kendi kültürel değerlerine ait öğeleri görür. Şiirlerinin birçoğunun bestelenmesinde ve sloganlaştırılmasında o yılların içinde yaşanan siyasi gerginliklerin payı elbet unutulmamalıdır.

1968’de yayınlanan “Hasretinden Prangalar Eskittim” çok büyük bir yankı uyandırır. Bir rekora imza atan Arif, en çok satan şiir kitabı olarak, Nâzım Hikmet’in “Memleketimden İnsan Manzaraları” nı geride bırakır.

Toplumcu eleştirel söylemi yanında şiirinin psikolojik bir derinliği vardır. Onun toplumculuğu aynı zamanda “insan”ı öne çıkaran bir anlayıştır. Büyük bir sevgiyle bir umuda çağırır Anadolu insanını. Gözlerinden öperek, çıldırasıya severek, ipe kurşuna rağmen, “Sıra dağları devirir/ Akan suları çevirir / Alır yetimin hakkını / Buyurur kitabınca” ve, “Otuz iki dişimizle gülmeye / Doyasıya sevişmeye, yemeğe” çağırır insanını. Bunu da, “Dostuna yarasını gösterir gibi / Bir salkım söğüde su verir gibi / Öyle içten / Öyle derinden” yapar.

Şiirindeki öfke ile yumuşama arasındaki gidiş gelişler incelikli bir duygu akışı ile dengelenir: “Akşam erken iner mahpusaneye / iner yedi kol demiri / yedi kapıya / birden ağlamaklı olur bahçe / karşıda duvar dibinde/ üç dal gece sefası / üç kök hercai menekşe”

Şiirin sesindeki ritme olduğu kadar, sözün ritmine de önem verir. Hatta sözün ritmi daha ön plana çıkar. Onun sözcükleri ilişkin oldukları kavramları aşan ve daha geniş durumları kavrayan bir nitelik gösterir. “Yastığım / ranzam /zincirlerim” derken kısıtlanmış bedensel özgürlüğünü anlatmaktadır aslında. Aynı şiirinin sonunda “Dağlarına bahar gelmiş memleketimin” diyerek içindeki özgürlüğün sesini söze dönüştürür.

A. Arif, şiirinin bütünü içinde kullandığı düz sözcükleri, zıt anlamlı sözcüklerle birlikte kullanarak inanılmaz bir çarpıcılık yaratır: “Yivlerinde yeşil güller fışkırmış /susmuş bütün namlular / susmuş dağ / susmuş deniz / dünya mışıl mışıl / uykular derin / yılan su getirir yavru serçeye / kısır kadın maviş bir kız doğurmuş / memeleri bereketli ve serin / sağıyor yeşil”

Öte yandan, birer, ikişer kelimelik mısralarla şiirinin bir müzik eşliğinde akıp gitmesini sağlar: “Maviye / maviye çalar gözlerin /yangın mavisine /rüzgarda asi / körsem / senden gayrısına yoksam /bozuksam / can benim, düş benim / ellere nesi / hadi gel / ay karanlık.”

Bedenini sınırlayan hapishane, düşüncelerinim dışa açılmasını engelleyemez. Dışarıda mutlu bir başka dünyanın var olduğuna inanır ve okurunun da inanmasını ister. Her şeye rağmen umut hep vardır: “Öylece yıkma kendini / öyle mahsun, öyle garip / nerede olursan ol / içerde, dışarıda, derste, sırada / yürü üstüne üstüne / tükür yüzüne celladın / fırsatçının, fesatçının, hayının / dayan kitap ile / tırnak ile, diş ile / umut ile, sevda ile, düş ile/ dayan, rüsva etme beni.”

A. Arif’in kitabına adını veren şiiri Hasretinden Prangalar Eskittim, onun sessiz çığlığıdır aslında. Sevdasını anlatmak, bağırmak ister, dipsiz kuyulara, akan yıldıza, bir kibrit çöpüne, okyanusun en ıssız dalgasına. Ama ne anlatabilir, ne bağırabilir… Dışarıda gürül gürül akan bir dünya varken, o, hasretinden prangalar eskitmiştir içeride. Ve hasretin soğukluğu, incecik jilet kesiği bir sızıyla birlikte o vurucu, duygusal ve incelikli mısralara dönüşür: “Yokluğun cehennemin öteki adıdır / Üşüyorum, kapama gözlerini.”

Sözü fazla uzatmadan, Gülten Akın’dan küçük bir göndermeyle bitirelim: “A. Arif Şiirine umudun, inceliğin, korkusuzluğun şiiri demişler. Eklemek gerek: Bunlar onurun, yalınlığın ve derinliğin de şiiridir.” Diyerek geriye söyleyecek bir şey bırakmamış bize.

Melek Koç

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız…

İLK YORUMU SİZ YAZIN

Hoş Geldiniz

Üye değilmisiniz? Kayıt Ol!

Hemen Hesabını Oluştur

Zaten bir hesabın mı var? Giriş Yap!

Şifrenizi mi Unuttunuz

Kullanıcı adınızı yada e-posta adresinizi aşağıya girdikten sonra mail adresinize yeni şifreniz gönderilecektir.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.