Heybet Akdoğan’ın İncelemesiyle: “Veba Geceleri”

Kitap İncelemesi

Heybet Akdoğan’ın İncelemesiyle: “Veba Geceleri”
93 views

Orhan Pamuk’un Doğu- Batı gerilimi üzerine inşa ettiği hermeneutik, Türk edebiyatının felsefi olarak iki ontoloji arasında kaldığı ve bu ontolojilerden herhangi birisini tercih etmek yerine, diyalektik çözümlemeyle bu gerilimi koruyup anlayarak aşmanın mümkün olacağı yönünde ilerliyor.

Orhan Pamuk’un eserleri üzerinde inceleme yaptığımızda, diyalektik ilişkinin farklı estetik anlatımlar içerisinde tekrarlanarak yapılandırıldığını görüyoruz.

Bir başka deyişle Orhan Pamuk’da, Doğu-Batı diyalektiğinin çözümlenişi, farklı anlatım tarzlarıyla tartışma ekseninde gün yüzüne çıkıyor.

Pamuk’un 2021 yılında yayımlanan ve otuz beş yıl üzerinde çalıştığı Veba Geceleri adlı romanı, yazarında kendi ifadesiyle Doğu-Batı romanıdır.

Veba Geceleri’nde yirminci yüzyılın başında, 1901 yılının bahar aylarında, Osmanlı İmparatorluğu’nun 29. Vilayeti olan Minger Adası’nda ortaya çıkan veba salgınının modern epik anlatımını okuyoruz.

Salgının hızla yayılarak insanlarda yaşattığı felaket, adada hem toplumsal hem siyasal krizlere neden oluyor.

Pamuk bu romanında Doğu-Batı sorununun merkezinde yer alan metafizik kaygıları gündeme taşıyor.

Veba Geceleri romanında Doğu-Batı sorunlarının sınırları, ufku; modernliğin diyalektik sunumuyla tartışılmaya açılıyor.

Kendi adına düşünebilen özneler, özgürlük sorunu, modern çağda dünyanın büyüsünün bozulması, metafiziği sorgularken yaşanılan anlam arayışları, etik yaşam kurgusu, bireyin içselliği ve toplumun dışsallığı gibi temalar, Veba Geceleri’nin ana anlatılarını oluşturuyor.

Veba Geceleri’nde Doğu-Batı sorunu merkeze alınarak anlatılırken, Doğu-Batı problemi arasındaki gerilimler ontolojik yapı ele alınarak ayrıntılı olarak tartışmaya sunuluyor.

Orhan Pamuk’un Veba Geceleri isimli romanı, modern dünyadaki formel ve tözsel akıl türlerinin hem disipline edici hem de özgürleştirici boyutlarını inceleyerek, modernliğin felsefi kurgusunu toplumsal, politik, iktisadi ve estetik düzlemlerde anlamayı amaçlıyor.

Veba Geceleri’nde hayali Minger Adası üzerine kurgulanmış anlatı, tarihsel ve politik dönüşümlerinin izlerini gösteren modern bir epik olma iddiasını taşıyor.

Veba Geceleri, tahttan indirilen bir önceki Padişah V. Murat’ın kızı Pakize Sultan ve eşi Nuri Paşa’nın önemli bir diplomatik heyete katılmak için, Çin’e gitmek üzere İstanbul’da, Aziziye Gemisi’ne binmeleriyle başlıyor.

Romanda başarılı bir karantina uzmanı olan Nuri Paşa, Abdülhamid tarafından Pakize Sultan ile evlendirilerek saraya damat olmuştur.

Gemi, saraydan gelen talimatla rotası dışına çıkarak, İzmir Limanı’na esrarengiz birilerini almak için yanaşıyor.

Geminin yanaşma sebebi Sağlık Başmüfettişi Bonkowski Paşayı almak içindir.

Romanda daha sonra Bonkowski Paşa, Minger Adası’nın başşehri Arkaz’da gemiden iniyor.

Adaya indiğinde, adada başlayan salgını durdurmak üzere, Abdülhamid tarafından görevlendirildiği ada sakinleri tarafından daha sonra anlaşılıyor.

Devamında Başmüfettiş Bonkowski adada gizemli bir şekilde öldürülüyor.

Bunun üzerine Abdülhamit o esnada İskenderiye’de olan Nuri Paşa’yı eşi ile birlikte salgını durdurmak ve cinayeti aydınlatmak için adaya yolluyor.

22 Nisan 1901 gecesi başlayan bu hikâye aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu’nun modernleşme serüveninin ileri bir aşamasına denk gelmektedir.

Kitabın devamını okuduğumuzda, modernliğin felsefi söylemlerine eşlik ediyoruz.

Romanın ilk yarısında asıl tartışma konusu, bilimin modern dünyadaki konumudur.

Bir salgını önlemek için yaşanılanları okuduğumuzda, ana meselenin modern bilimin hegemonyasını kabul etmekteki istek ve direnç arasındaki gerilimlerin olduğuna şahitlik ediyoruz.

Minger Adası’nın idarecilerinin salgını önlemek için ortaya koydukları strateji, onların modern aklın araçsal ve teknik boyutlarını ne kadar içselleştirdiğini gösterirken, diğer taraftan karantina konusunda aktörlerin sergilediği tutumlar, bizlere modern yaşamın boyutları hakkında ayrıntılı bilgiler veriyor.

Romanın ikinci kısmı siyaset üzerine odaklanmış olup, siyaset ve cemiyet arasındaki ilişkileri aktarıyor.

Veba salgını ve milli uyanış arasında kurulan rabıta, Pamuk’un; modernitenin felsefi söylemine ilişkin tözsel bakış açısını da bizlere tarif ediyor.

Bu tözsel yaklaşım, metafizik çelişkileri aşabilecek bir tutumu sergilemenin yanında, Batı dışı toplumların bilimin üstünlüğünü kabullenebilecek öngörülerini izah etmeye çalışıyor.

Orhan Pamuk’un Kar adlı romanından neredeyse yirmi yıl sonra kaleme aldığı Veba Geceleri isimli romanı, Doğu-Batı ikilemini aşmaya çalışarak bir senteze ulaşmak istiyor.

Veba Geceleri romanı Batı aklının felsefi, politik, iktisadi ve estetik üstünlüğünü savunuyor.

Pamuk bu romanında Batı’nın normatif kuruculuğunu, ontolojik ve epistemolojik düzeyde temsil ediyor.

Pamuk, bilhassa Abdülhamid, Vali Sami Paşa ve Şeyh Hamdullah portlerinde, “müslüman ethos”un ve modern yaşamın bilime, özgürlüğe verdiği normatif anlamı detaylandırmaya çalışıyor.

Pamuk’un bu çalışması modern etik yaşamın, özerk değer alanlarını onaylaması bakımından dikkate değer bir eser.

Orhan Pamuk’un Veba Geceleri romanı diğer kitaplarına göre estetik olarak fazla olmasa da, kavramsal açıdan farklı noktalara temas ediyor.

Veba Geceleri biçimsel ve iletişimsel aklın her iki veçhesini aynı derecede sahipleniyor.

Modernliğin kurucu felsefi söylemlerine göndermelerde bulunan Orhan Pamuk, Doğu-Batı hermeneutiğine ontolojik olarak yaklaşıp, romanının konusu içinde ele aldığı çözümlemeleri diyalektik yöntemle analiz ediyor.

Heybet AKDOĞAN

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız…

İLK YORUMU SİZ YAZIN

Yorum yapabilmek için buradan üye girişi yapınız.

Hoş Geldiniz

Üye değilmisiniz? Kayıt Ol!

Hemen Hesabını Oluştur

Zaten bir hesabın mı var? Giriş Yap!

Şifrenizi mi Unuttunuz

Kullanıcı adınızı yada e-posta adresinizi aşağıya girdikten sonra mail adresinize yeni şifreniz gönderilecektir.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.