Heybet Akdoğan yazdı: Okuma Günlüğü: “Esir Şehir Üçlemesi” ve Kâmil Bey

İNCELEME

Heybet Akdoğan yazdı: Okuma Günlüğü: “Esir Şehir Üçlemesi” ve Kâmil Bey
Yayınlanma: Güncelleme: 1.436 views

“Kâmil Bey hiç beklemediği bir sevinçle yutkundu. Yakalandığından beri gitgide daha sık, daha şaşırarak duyduğu bu sevinç, ilerde karısı Nermin’le kızı Ayşe’nin sahiden övünebilecekleri çok haklı bir işe girmesinden geliyordu. İlerde, çok değil on yıl sonra, bugünleri anlatırken, on altı yaşında bulunacak olan Ayşe, yüzüne kim bilir nasıl bakacak, karısı Nermin kimbilir kendisiyle nasıl övünecekti? Koğuşta yatma hazırlıklarının kırık dökük hışırtıları, gürültüleri kesilmiş, mırıltılı bir sessizlik başlamıştı. Kâmil Bey Anadolu hakkında hiçbir fikri olmamasına gittikçe daha çok üzülüyor, bu bilgisizliğinden gittikçe daha çok utanıyordu. Avrupa’yı, bütün Amerika’yı, Afrika’nın yarısını, hemen hemen bütün Uzak Şark’ı dolaşmış bir Türk olarak Anadolu’yu tanımamak düpedüz ayıptı.”
“Esir Şehir Üçlemesi”nde Kâmil Bey, babasından kalan mirasla yaşayan bir Osmanlı aristokratıdır. Romandaki kurguda, Kâmil Bey’in bir süre sonra parasız kalıp, yaşayacağı olaylarla, geçireceği ruhsal değişimler konu ediliyor. Epik bir kahraman olarak yeni bir kişiliğe sahip olan Kâmil Bey, romanda yer alan şahsiyetler içerisinde kendisini en çok sorgulayan biri olarak karşımıza çıkıyor. Kemal Tahir’in “Esir Şehir Üçlemesi”nde; İstanbul’un işgal yılları, farklı sosyal çevrelerden değişik insan portleri ve Kâmil Bey’in yaşadığı ruhsal değişimler tasvir ediliyor. Kemal Tahir’in bu betimlemeleri genel olarak Kâmil Bey’in etrafında şekillendiriyor. Kâmil Bey’in İstanbul’a gelişi, işgal yıllarında ailesiyle birlikte yaşadığı ekonomik sıkıntılar, daha sonra Kâmil Bey’in hapishane günlerinde kendini sorgulamaya başlamasıyla geçireceği zorlu zamanlar, Kâmil Bey’in kurgu içerisindeki bireysel serüvenini anlatan gelişmelerle dolu. Hatta Kâmil Bey’in yaşadığı bireysel tahavvül, o kadar ileri boyutlara varıyor ki; bir Osmanlı aristokratı olan Kâmil Bey, işgal döneminde “Millici Abi” olarak çağrılmaya başlanıyor.

Romanın adından da anlaşıldığı gibi; Esir bir şehirde, esir olan insanların yaşadıkları buhranlar, ruhsal dönüşümler anlatılıyor ve tüm bunlar aynı zamanda Kâmil Bey’in karakteriyle özdeşleştirilip, Kâmil Bey’in epik kişiliğini oluşturmasıyla devam ediyor. Romanda Kâmil Bey’in mirasyedi bir aydın tipi olması, ikinci Abdulhamit’in en zengin vezirlerinden olan Selim Bey’in tek oğlu oluşu; Kâmil Bey’in karakterindeki soğukkanlılığın nedenini tipik bir burjuvazi ruh hâliyle açığa çıkarıyor. 1912’den 1919 yılına kadar Avrupa’da, maddi ve manevi bütün endişelerden uzak bir şekilde yaşayan Kâmil Bey ve ailesinin, İstanbul’a döndüklerinde memleketlerine sağlayamadıkları uyum, Kâmil Bey ve ailesinin öz yurtlarında yaşadıkları korku, gerilim ve kaygılar romanın yazılışındaki amacın önemli bir kısmını oluşturuyor.

“Esir Şehir Üçlemesi”nde Kâmil Bey’in tavır ve tutumlarını incelediğimizde söz konusu baş kahramanın, romanın ilk bölümlerdeki ilişkileri ve davranışları soyut ve biçimseldir. Bahsi geçen kahraman, daha sonrasında kendisini biçimlendiren ortama ve olaylara karşı somut bir kişilik kazanıyor. Kemal Tahir’in romanlarını tahlilci bir bakış açısıyla okuduğumuzda Tahir’in, bütün romanlarında, insanları nitel olarak birbirlerinden farklı olarak ele aldığını ve romanda karakterlerini ortama ve olaylara göre anlattığını görüyoruz. Zira Kemal Tahir’e göre, epik romanın izahı zaten bu şekilde yapılmalıdır. Kemal Tahir’in dünya görüşü bakımından idealist mi yoksa realist mi olduğu başka bir yazı konusu… Ancak Kemal Tahir’in, Esir Şehir Üçlemesi”ndeki anlatım tarzını dikkate aldığımızda; olayları ve şahısları ideal olanla, ideal olmayan düalizmi üzerinden sorgulayarak yazdığını fark ediyoruz. Özellikle Kâmil Bey’in etrafındaki insanların çıkarcı, kötü, dindar ve suçlu insan tipleri olması, romanda anlatılmak istenenleri desteklediği gibi, Kâmil Bey’in de dahil olduğu çatışmalarla birlikte, bir sentezin ideolojik konusunun yine romanda bütünleştirilmek istendiğini müşahede ediyoruz.

Romanda Kâmil Bey’in memleketine döndüğünde bambaşka bir hayatla tanışması ve konuştuğu tüm insanlardan yeni şeyler öğrenerek bir iletişim süreci yaşaması, Kâmil Bey’in kendi doğrusunu (ideal olanı) bulmasını bizlere anlatıyor. Romanda yer alan mekân, zaman, olaylar ve diğer insanların yaşadıkları, yazarın kurguda hangi unsurları öne çıkardığını anlamamızı kolaylaştırıyor.  Çünkü Kâmil Bey’in yeni benliğine ulaşma evresindeki anlatımın tarihsel söylemlere dayalı olması, bununla birlikte Kemal Tahir’in romanda sürdürdüğü kurgunun; üst metin-alt metin birlikteliğini dikkate alarak yazması, romanın gerçek olan dünyaya hangi argümanlarla işaret ettiğini bizlere fark ettiriyor. Buna mukabil, Kemal Tahir’in “Esir Şehir Üçlemesi”nde tasarladığı kurgu, arketipsel yöntemlere dayanıyor.

Milli Mücadele yıllarında, 1920’lerin başında, ailesiyle birlikte İstanbul’a dönen Kâmil Bey’in henüz ülke sorunlarına vakıf olamaması ve kendini kurtuluş savaşının içinde bulması; Kâmil Bey’in “Karadayı Gazetesi”nde çalışarak vatan sevgisini tanıması; romanı, yazar tarafından arketipsel bir yabancılaşmanın sosyo-psikolojik analizine yönlendiriyor. “Esir Şehir Üçlemesi”nde, Birinci Dünya Savaşı’ndan yeni çıkmış ve yer yer işgallere uğramış Türkiye’nin kurtuluşu için, her insanın mücadele etmesi gerektiğine inanılıyor. Anadolu’da ‘resmi tarih kayıtlarına göre’ Mustafa Kemal öncülüğünde kurulan Kuvây-i Milliyeciler, bağımsızlığın ancak savaştan geçtiğine inanmışlardır. Karşı tarafta ise İstanbul Hükümeti’ne inanılması gerektiğine dair olan düşünceler mevcuttur. Ve romanda Osmanlı aristokrasisi, burjuvazisi, aydınları ve halkı tüm gerçekliğiyle işleniyor. Üçleme kitabında, Kâmil Bey’in zengin bir aristokrat iken daha sonra devrimci ve vatansever bir aydına tekâmülü, Kâmil Bey’in kendisine çok yabancı olduğu bir dünyaya yolculuğunun öyküsüdür. Özellikle Kâmil Bey’in tutuklandığı gün üstünün aranması, adının kayıt defterine yazılması ve eşyalarına el konulması, Kâmil Bey’i hiç yaşamadığı bir hayatın ilk bilgileriyle tanıştırıyor. Kemal Tahir’in “Esir Şehir Üçlemesi” için tamamen hayata, yabancılaşmaya, tecrübeye ve yeniden doğuşa yönelik somut bilgiler sunan bir tarihi roman diyebiliriz.

Kemal Tahir’in eserlerinde yapılan tarih ve insan analizleri, yazarımızın romanlarını âdeta sosyal bilimlerin bir laboratuvaruna çeviriyor. Çünkü Kemal Tahir sadece gördüklerini ve duyduklarını yazmamış. Bunun yanında, söz konusu usta edebiyatçımızın romanlarını, literal anlamda kanonik eserler olarak da değerlendiremeyiz. Çünkü Kemal Tahir’in Esir Şehir Üçlemesi”nde dikkate aldığı sosyoloji, tarih ve dil okumaları, Kemal Tahir’i yeni bir romancılık anlayışının müellifi yapmıştır. Kemal Tahir’in, tarih ve toplum yorumuyla örtüşen “Esir Şehrin İnsanları Üçlemesi,” Türkiye toplumunun, Osmanlı’nın son dönemlerinde ve Cumhuriyetin ilk yıllarında geçirdiği sosyal ve siyasal değişiklikleri dile getiriyor.

Kâmil Bey’in yaşadığı psikolojik dönüşümler ve romandaki olayların tarihsel seyri, dönemin atmosferini gözlerimizin önüne sererken aynı zamanda toplumdan ve Türk aydınından neler beklenildiğini de somut koşullarla birlikte sorguluyor.

Heybet AKDOĞAN

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız…

İLK YORUMU SİZ YAZIN

Hoş Geldiniz

Üye değilmisiniz? Kayıt Ol!

Hemen Hesabını Oluştur

Zaten bir hesabın mı var? Giriş Yap!

Şifrenizi mi Unuttunuz

Kullanıcı adınızı yada e-posta adresinizi aşağıya girdikten sonra mail adresinize yeni şifreniz gönderilecektir.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.