Heybet Akdoğan yazdı: Necip Fazıl Kısakürek’in “Bir Adam Yaratmak” Eseri Film Olacak

İNCELEME

Heybet Akdoğan yazdı: Necip Fazıl Kısakürek’in “Bir Adam Yaratmak” Eseri Film Olacak
Yayınlanma: Güncelleme: 539 views

“Ben ne yaptım? Bir hududu zorladım. Kendimin dışına çıkmak isterken, kendime rast geldim. Meğer kul olduğumu anlamak için Allahlık taslamalıymışım! Meğer sonradan hakikat yapmaya mecbur olmak için evvela yalan söylemeliymişim! Meğer nasıl yaratıldığımı görmek için bir adam yaratmaya kalkmalıymışım! Ben ne yaptım? En sağlam basamağı ayağımdan kaydırdım. Körlüğü zedeledim. Şimdi görünen şeye nasıl bakayım? İnsan kaderini bir rüya gibi uykuda bulur. Bu rüyayı uyanık nasıl seyredeyim? Allah’la kalabalık arasında kaldım. Boşlukta nasıl durayım?”                                  

***

İslâmcı ideolojinin öncülerinden olan Necip Fazıl Kısakürek, aydınlanma dönemiyle birlikte değişen değerlere ve kavramlara karşı bir tavır alarak, tarihin yeniden kurgulanışına itiraz etmiştir. Necip Fazıl için tarihin köklerinden koparılarak ele alınması geleneğin ve dinin ortadan kaldırılmasıdır. Sanatı da içine alarak yeni bir dünya görüşünün Aydınlanma bilinciyle (modernizmle) beraber yaygınlaşması Necip Fazıl için sanatı ve sanatçıyı tekrar tarif etmenin sebebidir.

İslâmcı ideolog olan Necip Fazıl göre, her şeyi insanın deneyimine ve görüngüsüne indirgeyen Aydınlanma görüşü olay ve olguların ayrımını idealize ederek, salt gerçekliği sadece fenomenlerin sınırlarına hapsetmiştir. Böylesi bir bağlamda pozitivizm, yazar ve şairimize göre egemen metafiziğe dönüşmüştür. Aydınlanma ideolojisini özellikle poetik fikirlerinde ve “İdeolocya” isimli eserinde açıklayan Fazıl, Aydınlanma sürecini insanın yaratıcılığına dayalı sanat merkezi olarak ifade etmiştir. Bununla birlikte İslâmcı ideolojinin sanata yaklaşımını Allah ve O’nun yaratıcılığı telakkisiyle ayrımlaştırmıştır. Bütün şiirlerinde, öykülerinde, yazılarında, roman türü eserinde ve tiyatro yapıtlarında bu ilkeyi esas alarak yazan Fazıl, dinin olmadığı yerde sanatında olamayacağını iddia ederek, sanatı Allah’a ulaşmanın bir yolu olarak benimsemiştir. İslâm’ın sanattaki tek muradının mücerretlerin mücerredi olan Allah’ı aramak olduğuna inanan Kısakürek, “Bir Adam Yaratmak” adlı tiyatro oyununda sanatkârın yaratma girişimine rağmen, yaratıcı olamayacağını ortaya koymak istemektedir.

Sanatçının da her insan gibi bir alınyazısına sahip olduğunu ispatlamak isteyen tiyatro yazarımız, “Bir Adam Yaratmak” isimli tiyatrosunda, Aydınlanma ideolojisinin sanatçıyı tanrılaştırdığını ve modernist bir sanatçının sonsuzluğu ararken bir kayboluşa doğru sürüklendiğini kanıtlamaya çalışmaktadır. Bununla ilgili tiyatro eserinin giriş kısmında, “Bütün imkânların erişilmez ucu, gayelerin gayesi, kemallerin kemali, maveraların maverası olan Allah’a doğru, sonsuz bir tekâmül yolunda giden insanoğluna mahsus “vücut veriş” nevileri içinde en zengin ve en güzel hissenin üzerine oturmuş mahlûktur. Onun bir eseri, bir de kendisi vardır. İşte sanatkar, çok defa yaratmaya kalkıştığı tipin, yaratılmış olanın ta kendisidir.”ifadelerini paylaşarak, sanata ve sanatçıya yön vermeye çalışan büyük Türk şairi, sanatçının çoğu defa yazdığı eserinin aslında kendisini anlattığını vurgulamaktadır. Böylece sanatçının hiçbir zaman ilâhi iradeden bağımsız yaşamadığını ve buna mukâbil gerçek bir sanatçının ortaya koyduğu her ürünün asıl gâyesinin yaratıcıyı aramak olduğuna göndermede bulunmaktadır. Batı’ya ve pozitivist düşünceye dikkat çeken Necip Fazıl, modern sanatta, yaratıcı sanatçıların gerçekte bir insan yaratmak isterken; kendi yaratıcılığının gerçekte Allah’ın yaratması olduğunu ve ondan başka yaratıcı olmadığını iddia ederek, bu savunusunu “Bir Adam Yaratmak” eserinde somutlaştırmak istemiştir. Bu minvalde Aydınlanma Çağı’nda gelişen sanat eserlerini eleştiren Necip Fazıl, “Bir Adam Yaratmak” isimli tiyatro yazınında sanatçıyı öncelikli olarak ele alarak; birey, toplum, arkadaşlık, aşk ve çıkar ilişkilerinin gerçek yüzünü deşifre etmeyi amaçlamaktadır.

Necip Fazıl’ın tenkitlerinde Aydınlanma süreci, yeni bir insan tipi inşa etmiştir. Hâl böyle olunca sadece aydın kesiminin değil, okur-yazar insanlarında öz değerlerine yabancılaştığını ve bununla alâkalı olarak modern toplumun geçmişini bir kâbus gördüğünü söylemektedir. Aydınlanma ideolojisini “Bir Adam Yaratmak” isimli oyunuyla eleştirdiğini söyleyen Necip Fazıl, bu eserinde tiyatro yazarı olan Hüsrev’in yaşamış olduğu ruhsal çileyi anlatmaktadır. Hüsrev karakteri üzerinden ölüm korkusunu, sanattaki çileyi, kaderi ve cinnet konusunu işleyen Fazıl, aslında kendi yaşadığı buhranı çarpıcı bir üslûpla izleyicilere aktarmıştır. Eserde oyunun norm karakteri Mansur’dur. Fakat Mansur’un oynadığı oyun, Hüsrev’in başından geçmektedir. Hüsrev bir kaza kurşunuyla annesini öldürdükten sonra ağır bir bunalıma girmektedir. Böylece Hüsrev, yazmış olduğu tiyatro oyununda; yaratmış olduğu adama dönüşmüştür. Bundan ötürü eserin içeriği ve başlığı bir uyum içindedir. Artık, Hüsrev yaratmış olduğu oyun karakterinin alınyazsıdır.

Piyesteki diğer norm karakterler Ulviye ve Selma’dır. Kart karakterler ise Doktor Nevzat, Şeref Bey ve Zeynep’tir. Bu karakterler Batılı formasyonları ve eğilimleri nedeniyle modern kent yaşamında kendine yabancılaşmış (yozlaşmış) insan karakterini temsil etmektedirler. Oyunda, Hüsrev’le röportaj yapan fon karakter, gazeteci Turgut konuşturulmaktadır. Gazeteci Turgut, yazılan eserin Hüsrev’in hayatından alıntı olduğunu Hüsrev’e kabul ettirmek için ona daima sorular sormaktadır. Turgut, Hüsrev’in söylediklerine, kendi düşüncelerinide ekleyerek gazetede yayımlamaktadır. Hüsrev’in kaleme almış olduğu tiyatroyu tek dostu olan Mansur oynamaktadır. Mansur, Hüsrev’in hem tek güvendiği dostu hem de Hüsrev’in yakını olan Selma’ya âşık olmuş gençtir. Eserde, Hüsrev yaşadığı travma nedeniyle annesi Ulviye Hanım’la devamlı kavgalıdır. Hüsrev, babasının ölümünden bir bakıma annesini suçlu tutmaktadır. Hüsrev’in bu dramına şahit olanlar aynı zamanda bu bunalımı kendi çıkarları için kullanmaktadırlar. Psikiyatrist Nevzat Bey ve Turgut’un gazete patronu Şeref Bey, Hüsrev’in yaşadığı psikolojik rahatsızlığı kendi meslekleri uğruna bir fırsata çevirmektedirler. Psikiyatrist Nevzat, mesleğinde adını duyurmak için Hüsrev’in rahatsızlığından faydalanmak istemektedir. Gazete sahibi Şeref Bey için Hüsrev, gazetenin tirajını artırmak için bir reklam kaynağıdır. “Bir Adam Yaratmak” isimli temsil oyununun asıl sahnesi, Hüsrev’in eserinde yaratmış olduğu kahramanın, annesini öldürmesidir. Necip Fazıl bu sahnede kaderin bir hakikat olduğunu ortaya koymak istemektedir. Kaderin ilk sahnesi, Hüsrev’in eline aldığı silahla başlamaktadır. Hüsrev silahtaki mermileri boşaltır ama bir merminin pas tutmuş şarjörün içinde kalması nedeniyle, Selma, ilâhi iradenin tecellesi olmaktadır ve Hüsrev tarafından istenmeden öldürülmektedir. Tiyatronun bir özeti olan bu sahneyle birlikte, tiyatronun yazılmasındaki temel maksat görünür olmaktadır. Sahnenin son bölümünde, Hüsrev’in yazmış olduğu piyesle birlikte kaçınılmaz bir hâlde ortaklaşan kaderi, Hüsrev’in nihayetinde kabullenmiş olacağı kader iradesinin vücûd bulmuş hâli olmaktadır.

“Bir Adam Yaratmak” tiyatrosunun bütün sahnelerini burada sıralayarak özetlemek, esere olan ilgiyi azaltabileceği için bu kadar bir paylaşım yapmanın yeterli olacağı kanısındayım! Bu tiyatro hakkında yapmakta olacağımız yorumların yapıta daha çok anlam kazandıracağı düşüncesindeyim. Necip Fazıl Kısakürek, tiyatroyu, Allah’a ulaşmada sanatın bir zirvesi olarak kabul eder. ” Tiyatro benim için içtimaî davada en büyük vaaz kürsüsüdür.” Diyen Kısakürek, 1937 yılında yazdığı “Bir Adam Yaratmak” kurgusuyla, içerik ve söylemde Türk Tiyatro tarihinin yazılmış en güzel eserini tiyatro severlere armağan etmiştir. Necip Fazıl’ın Türk Tiyatrosu’na kazandırdığı “Bir Adam Yaratmak” yapıtı, tarihi belirtilmemiş bir zamanda İstanbul’da yaşanmaktadır. Hüsrev’in yazmış olduğu bu tiyatro oyunu ilk sahnelendiğinde İstanbul’da büyük ilgi görmüştür.

Hangi zamanda yaşandığını bilmediğimiz fakat mekânını bildiğimiz “Bir Adam Yaratmak” temâşâsı, 87 yıl sonra bu defa sinema severler için vizyonda olacak. 1977 tarihinde TRT tarafından dizi hâline getirilen tiyatro oyunu, yıllar sonra, Kültür ve Turizm Bakanlığının desteğiyle sinemaya kazandırılacak. Sinema sahnesinde Hüsrev karakterini Engin Altan Düzyatan canlandıracak. Filmin yapımcılığını Filimetre Medya Yapım üstlendi. Filmin yönetmeni Murat Çeri… Filmin yapım tasarımcısı ise, Nihat Sönmez… Sinema dünyasına uyarlanacak olan “Bir Adam Yaratmak” isimli tiyatro oyununda Hüsrev’i oynayacak olan Engin Altan Düzyatan bu film ile ilgili çok güzel bir paylaşımda bulundu. Düzyatan: “Bir Adam Yaratmak”ın Türk edebiyatı için çok önemli bir eser olduğuna dikkati çekerek, “Gerçekten yazarın da yazarlık kariyerini düşündüğümüzde onun için de bir dönüm noktası olan çok güçlü bir edebiyat eseri. Böyle bir eseri sinemaya kazandırıyor olmanın getirdiği bir heyecan hepimizde var. Yönetmenimiz Murat Çeri gerçekten dersine çok çalışmış ve çok ince ayrıntılarıyla düşünmüş. Bana ilk anlattığında beni çok heyecanlandıran bir hikaye bu.” dedi. “Kadromuzdaki hemen hemen herkes tiyatro kökenli. Zaten metin de aslında bir tiyatro metni. O yüzden farklı bir disiplinle çalışıyoruz. Biraz daha tiyatroya hazırlanır gibi hazırlanıp, sinemaya uyarlıyoruz. O yüzden farklı iki disiplini birleştirdiğimiz bir iş olacak bizim için.” ifadelerini filmin meraklıları için paylaştı. Çekimlerine 7 Ekim’de İstanbul’da başlanmış filmin oyuncu kadrosunda Altan Erkekli, Serpil Tamur, Deniz Barut, Hakan Meriçliler, İsmail Hakkı, Murat Serezli, Gülper Özdemir ve Caner Topçu gibi isimler yer alıyor. 87 yıl sonra sinemaya uyarlanacak “Bir Adam Yaratmak” eseri önemli ölçüde metafizik ve mistik bir öze sahip. Oyun içerisinde oyun tarzında yazılan eser, aklını ilahlaştırıp, ilâhi olana sırt çevirmiş Hüsrev’in dramatik dünyasının modern toplumdaki ruhsal tezahürüdür.

Batı uygarlığının rasyonalitesi içinde şimdiki zamanı (modernizmi) yaşayan Hüsrev’in, çürümüş bir toplumda bir ölet gibi yaşamasını konu edinen piyes, modern topluma karşı Hüsrev’in mağduriyetini bir tavır olarak konumlandırmaktadır. Binâenaleyh, Hüsrev’in modern toplumda ezilen ve mağdur bir kimliğe sahip olması, Hüsrev’in çekmiş olduğu acılara yönelik mazoşist bir psikoloji içinde olduğunu göstermektedir. Dikkat edersek Hüsrev, yaşadığı acılardan kurtulmak istememektedir. Bırakmak istemediği acıyı en derin hâliyle yaşamak isteyen Hüsrev, bu acıyı yaşarken hayal kırıklığına uğramaya, yenilgiler almaya devam ederken, tüm bu nesnel gerçeklikler karşısında ideolojik ve tinsel karakterinide güçlendirmektedir. Zaten Necip Fazıl’ın; hakikatte demek daha doğru olabilir: “Bir Adam Yaratmak” isimli eserinde yaratmak istediği insan tipide tam olarak Hüsrev’dir! İslâmcı ideolojinin tarihsel deneyimini, öznenin başından geçenlerle dolayımlayarak, negatif bir gerçekliği modernizme karşı, Hüsrev’in iç dünyasıyla pozitifleştiren Kısakürek, tiyatroyu dini ve mistik ruhu ifade etmenin bir aracı olarak görmüştür. Hüsrev, gerek geçmişe karşı çaresizliğiyle gerekse şimdiki zaman içindeki eylemsizliğiyle, dini ve mistik duyguların oluşumuna bir emsaldir. Başından geçmiş olayla ideal bir benlik ve kimlik arayışına yönelen Hüsrev, zihinsel bir sancı sürecinin başlangıcı olduğu gibi, Aydınlanma döneminin zihinsel yapısına karşı düşünsel bir cevapda olmaktadır. Hüsrev’in aklında devamlı sorular olması ve şüphelerin beynini kemirmesi, Hüsrev’in modern çağın toplumsal yapısı içinde yaşadığı ızdırapları ve varoluş savaşınıda tiyatro oyunu içerisinde serimlemektedir. Zira, Necip Fazıl’ın tiyatro eserlerini okuduğumuzda ya da izlediğimizde, genel ilkelerden ziyade özel bir kaygının ve hususî bir acının olduğuna şahitlik etmekteyiz. Modern bireyin ontolojik sorunlarını dile getiren

“Bir Adam Yaratmak” adlı yapıt, bireyin yüzyüze kaldığı toplumsal krizi zemin alarak, Aydınlanma döneminin belirgin hissiyatı olan aidiyet duygusunu sorgulamaktadır. Aydınlanma çağına itiraz olarak “Büyük Doğu” idealini yazılarında canlandırmaya gayret etmiş Kısakürek, dini ve metafizik duyarlılıkları Hüsrev’in karakterinde içselleştirerek, değişen değer ve kavramları egzistansiyel bir lirizmle temalaştırmış ve bu amacını yoğunlukla tiyatro ürünlerindeki kahramanlarla birlikte hayatın öznesi kılmak istemiştir. Aydınlanma dönemiyle birlikte fikirsel değişim gösteren sanatçının ” insan yaratma” düşüncesiyle eserler ortaya koymasının, gerçekte bir pozitivist aldatmaca olduğunu ispatlamak isteyen Necip Fazıl, tarihin köklerine tutunarak, “Bir Adam Yaratmak” oyununu geleneğin ve dinin özüyle temalaştırmıştır. Bu bakımdan Hüsrev, sanatçı kimliğiyle Allah’a erişmeye, geleneksel olarak yorumlanan fatalist bir nazarla ve son sığınağı olan din ile ulaşmıştır.

Heybet AKDOĞAN

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız…

İLK YORUMU SİZ YAZIN

Hoş Geldiniz

Üye değilmisiniz? Kayıt Ol!

Hemen Hesabını Oluştur

Zaten bir hesabın mı var? Giriş Yap!

Şifrenizi mi Unuttunuz

Kullanıcı adınızı yada e-posta adresinizi aşağıya girdikten sonra mail adresinize yeni şifreniz gönderilecektir.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.