Edebiyat Hayata Karşı Bir Savunma mıdır? / Melek Koç

İNCELEME

Edebiyat Hayata Karşı Bir Savunma mıdır? / Melek Koç
Yayınlanma: Güncelleme: 210 views

Tezer Özlü, “Edebiyat, yaşam ve ölümün sınırlarının artık acıları tutamadığı, tutmaya yeterli olmadığı yerde başlamıyor mu?” sorusunun yanıtını, Yaşamın Ucuna Yolculuk adlı kitabında arıyor. Yaptığı bu yolculukta yaşamın anlamını sorgularken, Kafka’nın, Svevo’nun, Pavese’nin izlerini takip ediyor.

Peki, bulabiliyor mu aradığı yanıtı?

Sanmıyorum…

Ne Prag’da Kafka’nın, ne Trieste’de Svevo’nun mezarları başında, ne de Torino’da Otel Roma’nın 305 nolu odasında tahta karyolanın yanında, üzerinde beyaz giysileriyle Pavese’nin cesedinin bulunduğu yatağa bakarken…

Zira yanıt ölülerde değildir.

Eğer edebiyat yeterli olsaydı, özellikle izini sürdüğü Pavese intiharı seçer miydi? Ama yanıt kendisinde de değildir. 18 yaşından itibaren kaç kez denemiştir intiharı…

Edebiyat yeterli gelmekten öte bu acıları çoğaltıyor olmalı ki, yaşamın anlamını ararken, anlamsız bir boşluğa düşülüyor. O boşlukta uzanacak bir el boşuna bekleniyor. Depresif ruh halleri, sıra dışı yaşanan hayatlar, korkular, çöküntüler, hayal kırıklıklarıyla bu boşluk günden güne artarken, aynı hızla da sona doğru yaklaştırıyor. Ne Hemingway, ne Nerval, ne Beşir Fuat, ne Zweig ne Sadık Hidayet kurtarabiliyor kendini.

Ve bu öyle bir boşluk ki, insana kendini mutlu hissettiğinde bile ölümü düşündürüyor. En mutlu yıllarında ölümü seçen Virginia Woolf’u ve ödül aldığı gün intihar eden Pavese’yi başka türlü anlamak mümkün olabilir mi?

Kocasına, onunla birlikte çok mutlu olduğunu yazarak, kendini Ouse ırmağının soğuk sularına bırakan Woolf için edebiyatın işlevi, yaşam ve ölümün sınırlarının artık acıları tutmaya yeterli olmadığı yerde bitmişti. Pavese ise Torino’da aldığı edebiyat ödülünün ardından aynı gün Otel Roma’nın Felice-mutluluk- meydanına bakan odasında, bir avuç hapta arayacaktır edebiyatta bulamadıklarını.

Evet, alınan en prestijli edebiyat ödülleri bile yaşanan acıları unutturmaya yetmiyordu. Fransa’da bir yazara ancak bir kez verilen Goncourt Edebiyat Ödülünü biri kendi adıyla, diğeri takma adıyla olmak üzere iki kez kazanan Romain Gary’i yaşadığı acı ve girdiği bunalımdan kurtaramamıştı bu büyük ödüller.

Slyvia Plath 33, Nilgün Marmara 29, Kaan İnce 21 yaşındaydı, edebiyatın onları hayatta tutmaya yetmediği yere geldiklerinde.
&
Bazen sevdiklerimiz bile ruhumuzdaki yalnızlığı gidermeye yetmeyebiliyor. Mutlu olmamamızı gerektiren bir şey olmadığı halde, içimizdeki eksikliğin, boşluğun dayanılmaz boyutu bizi savuruyor…

Bazen yazarak, bazen çizerek, bazen notalarla doldurmaya çalışıyoruz o boşluğu.

Yazmayı seçenler iç dünyalarıyla bağdaşan bir şeyler arıyor sözcüklerin içinde. Bazen bulduklarını sanıp düştükleri yanılgı daha derin boşluklara sürüklüyor onları. Kimseler bilmiyor neler olduğunu. Anlatmak istediklerinde kimse dinlemiyor. Dinleyenler de anlamıyor… o boşluğun içinde sürekli düşerken, alabildiğine uzaklaşıyorlar kendilerinden ve yaşamdan.

Sonunda “ Yalnızlık, en büyük yalnızlık içinde yitiyor. Hiçlikte.”* Ve edebiyat yaşam ve ölümün sınırlarının artık acıları tutamadığı, tutmaya yeterli olmadığı yerde başlasa da hayata karşı savunamıyor bazılarımızı…

*Yaşamın Ucuna Yolculuk / Tezer özlü / sayfa 125

Melek Koç

İLK YORUMU SİZ YAZIN

Hoş Geldiniz

Üye değilmisiniz? Kayıt Ol!

Hemen Hesabını Oluştur

Zaten bir hesabın mı var? Giriş Yap!

Şifrenizi mi Unuttunuz

Kullanıcı adınızı yada e-posta adresinizi aşağıya girdikten sonra mail adresinize yeni şifreniz gönderilecektir.