ANLATI
Bana sorsalar ki nedir en büyük mutluluğun?
Sorumluluğumu yerine getirmiş olmanın huzurunu tek geçerim. Öteden beri hep kendimi çevremi insanlığı, insanlığın geçirdiği tarihsel süreçler ilgi alanımdaydı, insan ilişkileri de…
Yapmacık arkadaşlıklarım olmadı(askerlik hariç, ordakileri ben tercih etmemiştim çünkü)
Zor beğenir ama en küçük olumlu yapılandan mutlu olan karaktere sahibim. Bazen yalnız kalmayı, işlevsiz, bencil, güruh olmaktan başka hiç bir şey ifade etmeyen kuru kalabalıklara tercih etmişimdir.
Sevdiğim saydığım değer verdiğim insanlarla arkadaşlık etmekti, herkesler gibi.
Tek fark seçicilikti…
Onu altmışbeş ay önce kaybetmiştik.
Dostumdu, arkadaşımdı.
Dağlar büyüklüğünde ovalar genişliğinde, dünyayı avuçlarına sığdıracak ermişliğinde bilgeydi.
Dışardan bakınca hiçbir özelliği yokmuş imajı çizerdi.
Alçakgönüllü herkesin seviyesine çıkıp anlayabilen bir olgunluğu vardı.
En son doğum gününde ziyaret etmiştim mezarını.
” yarın ziyaretine gitmeliyim” planı geçiyor aklımdan. Sabah onda Gebze duraktayım, elimde iki saksı kasımpatılarla…
Gözler sıkıntılı biliyorum da her nasılsa bu gün yürürken insanlar görmüyor da ben onlardan daha iyi görüyorum konumundayım duygusunu hissettiriyorlar, bana!
İnsanların yüzleri asık. İyi, insanca yaşayamamanın huzursuzluğu hareketlerinde yürüyüşlerinde…
Durağa vardığımda yoğun bir yolcu kalabalığı.
Her gelen aracın numarasını görmek için boynu kesilmiş horoz zıplamasıyla (çocukken görmüştüm kesildiğini, uzunca bir süre tavuk horoz eti yememiştim) bir o yana bir bu yana koşuşturuyorum. “Bunca yoğunlukta kasımpatılara bir şey olmasa bari” tedirginliğinde….
Araç geliyor. Kadınlar çocuklar bastonla binmeye çalışanlar, bir telaşla araca hücum ediyor herkes. Ortalarda biryerdeyim kuyruğun, sıra bana geliyor biniyorum ya “araç içinde ben diyeyim kırk, siz deyin altmışbeş” istif insan! Bir koltuğun demirinden tutup dengemi sağlıyorum. Araca bineli tahminim onbeş dk oldu, hala Şekerpınar yoluna giremedik trafik yoğunluğundan…
Tahminimden uzun ve zorlu yolculuktan sonra Şekerpınar’da iniyor, mezarlığa yürüyorum. Sanki az önce bunca sıkıntı hiç yaşanmamış havasında “dostum yaşıyor da onu görecekmişim” telaşındayım.
Mezarlığa vardığımda yazdan ektiğim bütün çiçekler yeşermiş, yenilemişler kendilerini…
Bu aralar kimsenin ziyaret etmediğini biliyorum. Buna rağmen havaların serin yağışlı gitmesiyle nasılda gövermişler…
Hiç aklıma gelmezdi “o göçecek ben ziyaretine gideceğim…”
“İnsan, insanlık hiç aklına gelmeyenleri yaşamıyor mu” diye söyleniyorum.
Kasımpatıları dikerken konuşuyor geçmişte yaptığımız mavraları seslendiriyorum yüksek sesle.
Vakit hızla geçiyor her ona gittiğimde…
……………..
Karanlığa kalmadan huzurla durağa yürüyorum ” görüşürüz sevgili dostum”diyorum yüksek sesle mezara doğru…
Cemil Yüksek
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.