Gecenin sarı, ölü ışığında bir gölgeye dönmüştü. “Aynı tas, aynı hamam.” Kocasının horultusuyla uyandı. Yol patlasa uyanacak değil besbelli. Evin içinde başörtüsüz dolandı iki oda arasında. Derin bir iç çekiş…
Gecenin sarı, ölü ışığında bir gölgeye dönmüştü.
“Aynı tas, aynı hamam.”
Kocasının horultusuyla uyandı. Yol patlasa uyanacak değil besbelli. Evin içinde başörtüsüz dolandı iki oda arasında. Derin bir iç çekiş. Gece gece anılar gezindi odada. Ahmet Kaya bangır bangır çalıyor bahçede. Kasetçalarda kaç defa çevirip çevirip çaldı kaseti. Zehra’nın gözünde hüzünlü bulutlar geziniyordu bahçede. Bir çay daha, kız mahalledeki Ali’nin gözü var sende. Liseyi bitirmene izin verecek mi senin peder.
Sorular yordu Aylin’i. Daha yeni yeni örtünmeye başladı, saçlarının perçemini gizleyesi yoktu yine de. Anası tembihlemişti nasıl örtünmesi gerektiğini, Zehra’nın yanında umursamadı koca karının söylediklerini. Nur süresinde yazılıymış, açık yer kalmayacak şekilde başı, boyun ve gerdanlığı örtmek lazımmış. Hele liseyi bitir everelim seni. Eli yüzü düzgün bir oğlan çıkar muhakkak. Ali, ailesini aracı kılıp istetmiş seni. Hele bitir liseyi…İçi sıkılıyordu Zehra’yla konuşurken. Ali, Ali, Ali…Kim ki Ali? İmam efendinin avanak oğlu. “Başım belada, tabancamı unutmuşum helada…” Mırıldandı bir iki. Anam akşama dönüyor. Tilavete gitti besbelli. Bunlar işi pişirmişler, Ali’yle nikahı kıyacaklar anlaşılan. Spor okulunu bitiriyormuş bu yıl. Öğretmen olacakmış yıl sonunda, sonra devlet oğlanı nereye gönderirse sen de gidersin nikahı kıyarlarsa. Ali de Ali…Fasulye gibi nimetten sayıyor kendini bodur avanak. Hele de o pörtlek gözlerle…Allah’tan ümit kesilmez kız, belki seversin çocuğu.
Masal kuşu gezinmiyor gökte. Sarı sıcak. Bahçedeki sardunyalar soldu solacak. Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar, kınalı ellerle gurbette herifin kölesi yapmasınlar. Anası geldi aklına, mahalleliyle ev oturmaları, çarşı alışverişi, analık vazifesi derken on yılda çöküvermiş kadın. Koca götlü diye alay edip duruyor babası kadınla. Kız evlenirsen el kapısına gitmeyecen, evi diş kurur nihayetinde. Anasının bitmez nasihatları, koca karı bilgeliği…Helal süt emmiş bir oğlancıkmış Ali. Hadi açtırmayın ağzımı.
“Allah’tan ümit kesilmez kız.” Zehra koca bulmaya hevesli çoktan. Ali itiyle sen evlensene. Sus kız, deme öyle şeyler.
Anılar gece boyunca sökün etti. Yüreği kuş kanadı gibi çarpındı o an. Apartmandaki kadınlar kahveye çağırdı akşam. Yeni geldin, gurbette sayılırsın. Bir ihtiyacın olursa, komşu komşunun külüne muhtaç. Kupkuru şehir, bahçedeki sardunyalar, menekşelerde yok apartmanın bahçesinde. Yağmur yağmazmış aylarca buralarda. Yarın çarşıya çıkarız, dedi Ali. Kuşaklı, tüllü abiyeyi gördüğünde sevmiştin hani, pamuk eşarp da alırız istersen. İstediğince örtünebilirsin, demişti Ali. Belki seversin oğlanı, demişti Zehra bahçede Ahmet Kaya’yı dinlerken. Gün boyu televizyonda o ak sakallı ihtiyar konuşuyor. Başka kanalları da kapattı Ali. Nur suresi…Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. görünen kısımlar müstesna, zînet yerlerini göstermesinler. …Anası torun yolda mı diye sordu yine, ben evlendiğim yıl doğurmuştum abini. Erkek evin direği, onun sözünden çıkma e mi! Akıllı telefon neyine, ananı ararsın şununla.
Bir gölge gibi izledi geceyi. Aval aval bakıyor Ali Aylin’e. Allah’ın her günü hem de. Et seviyor, yağlı seviyor yemeği. Anası alıştırmış salçalı, yağlı yemeğe. Anası şımartmış herifi. Akşam okuldan geldiğinde tekli koltuğa çöküp hizmet bekler oldu her akşam. Kahvesi az şekerli. Gecenin ıssızlığında mutfağın ışığını açtı, bir iki dilim ekmeğin üstüne reçel sürse ağzı biraz tatlanırdı besbelli. Bir sigara mı tüttürse. Balkon kapısını açmalı. Herif hoşlanmıyor kızın sigara içmesinden. Gündüzleri evde bir başına radyoyu açıp bangır bangır müzik dinlediğini de işitmiş konu komşudan.
Boğuluyorum anne, senin de söylemeye cesaret edemediğin çığlığı radyodaki şarkılar eşliğinde söyler oldum.
Başkaldırıyorum işte, varın benim farkıma diye koro halinde bahçede Zehra’yla şarkı söyledi diye babasından paparayı yediği akşam geldi aklına. “Senin tek başına dışarı çıkmana gerek yok, ne ihtiyaç varsa evde söylersin.” Ali’nin sırıtık, güya sevecen cümleleri. Kocanı gönlünü hoş et sen, ben bunca yıl babanı nasıl idare ettim, sanıyorsun. Hatice Hanım, kızını okuldan apar topar aldığında canın sıkıldı mı hiç? Anasına ilense ne fayda. Kupkuru şehir, yağmur yağmaz buralarda. Hele yazları, gölgede kırk derece. Buzdolabından soğuk suyu lıkır kılık içmek de iyi gelmedi. Ali uyuyor, horlaya horlaya hem de.
Allah’tan ümit kesilmez, hale yola koyarsınız zamanlı her şeyi. Seversin kocanı zamanla. Ben babanı sevdim de mi evlendim sanki.
Gecenin ıssızlığında ölgün mutfak ışığına söylendi. Bir gölge gibi gizlenmişti bir köşeye sanki. Saçlarını taramak istedi aynanın karşısında. Banyoya gidecek gücü yoktu sanki.
“Sesimi yitirdim. Bu evden gitme şansım olsaydı…” Korkaklığına içerledi bir an. Anam gibi erken çökecek göz altlarım besbelli. Hele de ilk veledi doğurursam. İçi acıdı hikâyesine. Kapıyı kilitledi mi yine Ali? Komşular çağırıyor çaya. Arkasından neler söylediler kim bilir. Ali, okulda öğrencileri ip gibi dizdiğini, nasıl da kocasından çocukların ürktüğünü anlattı akşam. Böbürlenerek hem de. Ali’den ürküyor muydu sahiden.
Mutfakta bir köşeye sakladığı radyoyu açtı gecenin köründe. Sesini daha da açmak istedi radyodaki şarkının. Uyansındı Ali. Ne bokuna korkuyordu ki heriften. Mırıltıları yükseldi, Kaya’nın sesini işittikçe. Ne güzel sesin var kız, derdi Zehra evin bahçesindeyken ikisi. Anılar doldu evin içinde. Radyonun sesini açtıkça açtı Ali’nin horultusunu bastırmak istercesine.
“Yine söylüyorum,
Gözü bağlanmış korkulardan,
Yasaklardan, baskılardan
Asla irkilmiyorum.
Çünkü kan emici yarasadan çıldırdım.
Başkaldırıyorum.”
Erinç Büyükaşık
[button url=”https://www.besincisanat.com/category/erinc-buyukasik/” target=”true” text=”Yazarın diğer yazıları için tıklayınız… ” class=”mavi” size=”small”]
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.