Aydın Akyüz yazdı: STEFAN ZWEİG’TAN MİCHEL DE MONTAİGNE DENEMESİ

İNCELEME

Aydın Akyüz yazdı: STEFAN ZWEİG’TAN MİCHEL DE MONTAİGNE DENEMESİ
Yayınlanma: Güncelleme: 3.105 views

Stefan Zweig’ın, Can Yayınları’ndan 2012 yılında Ahmet Cemal’in çevirisiyle çıkan Montaigne biyografisi yazarın mutlaka okunması gereken denemelerinden birisidir. Biyografileriyle tanınan Stefan Zweig (1881-1942) ömrünün son demlerinde Montaigne üzerine düşünüp yazıyordu. Zweig, toplumu iyi analiz eden bir yazardı. Biz onu Satranç adlı eseriyle biliyoruz daha çok. Bu eserinden hatırlarsak, savaşın neden olduğu derin psikolojik yaralarını dile getirdiğini görürüz. Zweig, İkinci Dünya Savaşı’nın en çok mağdur ettiği yazarlardan biridir. İnancından dolayı ırkçılığa maruz kalmıştır. Ülkesi Avusturya’dan kovulmuş, İngiltere, Amerika ve Arjantin’den sonra Brezilya’ya sığınmıştır. Santranç’ı da burada yazmıştı. Maalesef son durağı olan bu ülke onun yaşadığı bunalımın etkisiyle hayatına son vererek uykuya daldığı yer olacaktı.

Zweig’ın birçok biyografi çalışması vardır. Freud, Erasmus, Montaigne, Tolstoy, Dostoyevski, Balzac, Stendhal ve Nietzsche üzerine yaptığı incelemeleri ünlüdür. Son olarak da kendi otobiyografisini yazmıştı. İntihar etmeden önce de Montaigne üzerine yoğunlaşmıştı. Öldüğünde daha tamamlayamamıştı. Zweig’ın, Montaigne üzerine yazma sebebi, onda kendini arama çabası olabilir. Kitapta, Montaigne’in kendini sorgulama ve özgürlük arayışı üzerine yaptığı değini bu görüşü destekler niteliktedir. Kendini gerçekleştiren insan dünyayı da güzelleştirebilirdi. İçine düştüğü bunalımda insanı arayan bir uğraştı onunki. Öncelikle kendi insanlığını kurtardığı için mutluydu.

Zweig, Montaigne’in insanlardan kaçıp iç kalesine çekildiğini ve “içindeki özgür insanı” aradığını belirtir. Dönemdeki iç savaşın izlerini sürer. Montaigne’nin veba nedeniyle halkını terk edip kaçmasını anlayışla karşılar. Yalnızlığın özgürleştirmesi, iç diyalog ve kendini gerçekleştirmesini en büyük sanat olarak görür. Vicdan ve iç muhasebe yapmanın insan kalmanın önemli bir şartı olarak görür. Zweig’ın bu eseri yazma sebeplerinden biri de kendisi gibi Montaigne’nin de felsefe okuması, hümanist olması, filozof ve tarihçilere ilgi duymasıdır. Onun Avrupa vatandaşlığı/Avrupalılık fikrini Montaigne’nin dünya vatandaşlığı/akrabalığı ve daha yaşanılabilir bir dünya düşüncesinden etkilendiği barizdir. Zweig, aynı etki sebebiyle Montaigne’deki ölümle iç içe oluş durumunu da içselleştirmeye başlamıştı. Bu nedenle de eserde intihar olgusuna eğilmeye başlamıştı. Belki ölümüne güzel bir bağlam ve destek arıyordu.

Zweig, İkinci Dünya Savaşı’ndan önce Avrupa’nın en çok okunan yazarlarından biriydi. O kadar ünlüydü ki Maksim Gorki, önsöz yazarak eserlerini Rusçaya çeviriyordu. Sosyolojik ve psikolojik tahlilleriyle ün salmıştı. Çünkü o, aslında bir felsefeciydi. Freud ile yakın bir dostluğu vardı. Psikolojik tahlillerinin gücü buradan geliyordu.

İlk dünya savaşında cephelerdeki ölüm kalım savaşına şahit olmuştu. Bu nedenle savaşa karşı ateşli bir tutum takınmıştı. Meydanlarda kitapları yakılıyordu. Bunda Theodor Herzl’le olan yakın ilişkisi de etkili olmuştu. Onun gazetesinde yazıyordu. Bu nedenle kara listedeydi. Evi basılıyordu. Hitler, zaten Avusturya doğumluydu. Kavgam’da burayı mutlaka ele geçireceğini belirtmişti. 1934’ten itibaren Naziler Avusturya’da iç savaş çıkarınca ülkesinden ayrılıp İngiltere’ye yerleşti ve İngiliz vatandaşı oldu.

Zweig, savaş yüzünden onuru kırılmış bir insandı. Buna rağmen kendi benliğini kaybetmemek için, kendini diri tutabilmek için Montaigne’e sığındı. Genç yaşlarında iken Denemeler’i okumuştu; fakat ruhunda hissedememişti. Üstelik kendi özgürlüğünü gerçekleştirme ihtiyacında da değildi. İstediği gibi yazabiliyordu. Henüz yazabilme özgürlüğünün farkında değildi. Bu nedenle yüzyıllar öncesinde yazmış bir yazarın sözleri ona modası geçmiş sayıklamalar gibi geliyordu. Ne zaman ki bir yazar olarak kendinden ve yazma eyleminden vazgeçmek zorunluluğu ortaya çıktı, yüzyıllar öncesinden bunu gören Montaigne’nin sözleri onun ilahi buyruk gibi tutunacağı dalı oldu. Montaigne’nin savaş, yokluk ve vahşetin ortasında kendine kaçışı bir çare olarak görüp kendi mutluluk şatosunu kurma yaklaşımını anlamıştı. Ölüme direnerek, ölüm saçanlardan kendine kaçarak var olmak böyle bir şeydi. İnsana rağmen kendi iç insanıyla kalabilmek en önemli meseleydi. İnsanlığını başkasına sunmak değil kendi mutluluğu için adamaktı. Montaigne’nin bu çağrısı zamanla sınırlı değildi. Onu dinleyen herkeseydi. Onun çağrısını okuyan herkes onun yaptığını haklı bulup kendini onun dediklerini gerçekleştirirken bulacaktı. Zweig da bu sesi duydu ve kendi içinde hissetti. Dini inancından dolayı kendisi ve sanatı yok edilmek istenen bir yazar olarak ayakta kalmanın yolunu Montaigne gibi hümanist düşünürde bulmuştu. İnsanlara da ayakta kalabildiğini, ruhunu özgürleştirmeye devam edebildiğini göstermeliydi. Montaigne’nin biyografisini bu amaçla yazdı Zweig. Bu, aslında böyle düşünür ve düşüncelerin onun arkasında olduğunu göstermek, onu var edecek gücü insanlara duyurmaktı. O, Montaigne’i yazarken biyografisiyle birlikte tarihi gelişmeleri de ele aldı. Psikolojik tahlillerle birlikte sosyolojik ortamı da irdeleyip sundu. Bir Montaigne nasıl yetişiyor, nasıl bu noktalara geliyor, bugüne nasıl sesleniyor, bunu ortaya koydu.

Stefan Zweig’ın bu eseri mutlaka okunmalıdır. Montaigne’nin Denemeler’i bu kitaptan sonra daha anlamlı bir bilinç düzeyine oturacaktır.

Aydın Akyüz

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız…

İLK YORUMU SİZ YAZIN

Hoş Geldiniz

Üye değilmisiniz? Kayıt Ol!

Hemen Hesabını Oluştur

Zaten bir hesabın mı var? Giriş Yap!

Şifrenizi mi Unuttunuz

Kullanıcı adınızı yada e-posta adresinizi aşağıya girdikten sonra mail adresinize yeni şifreniz gönderilecektir.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.