Ateşin Dansı / Erinç BÜYÜKAŞIK

ÖYKÜ

Ateşin Dansı / Erinç BÜYÜKAŞIK
Yayınlanma: Güncelleme: 276 views

Şehir, karanlık bir örtüyle boğulmuş. Gökyüzü gri, binalar devasa mezar taşları gibi yükseliyor. Sokaklar sessiz ama bu sessizlikte biriken hınç, yeraltında fokurdayan lav gibi.

Elif’in zihni, borçların soğuk ağırlığıyla uğuldayan bir kovana dönmüş. Evin duvarları, üzerine kapanan demir parmaklıklar gibi. Donmuş odalarda titreyen bedenleri, karanlıkta yolunu bulmaya çalışan yorgun bir ateşten ibaret. Onları diri tutan o incecik sıcaklık, sönüp gitmeden önce alevlenmek zorunda.

Telefonu titriyor. Borçların çığlığı, ekrandan delip geçiyor. Şehir onu çemberine almış, kaçış yollarını kapatmış. Geri dönmek, sesi sonsuza dek yitirmek demek.

Mert odadan öfkeyle çıkıyor. Sesi çatlamış bir yankı gibi duvara çarpıyor.

“Bugün dışarıdayız. Artık ne barınabiliyoruz ne de nefes alabiliyoruz. Sesimizi duyurmadan geri dönmek yok.”

Elif başını sallıyor. Bu ses yalnızca ona ait değil; boğulmuş seslerin, karanlıkta yankılanan nefeslerin de sesi.

“Öleceksek bile haykırarak öleceğiz.” diye mırıldanıyor.

Şehrin kalbine yürüdüklerinde, sokaklar titriyor. Gençler bir araya toplanmış, ellerinde yükselen kelimeler. Her biri, sessizliğe karşı bir ateş.

“Sesimizi duyan var mı?” yazılı pankartlar, umutsuzluğun karanlığını delip geçmek istercesine havaya kaldırılıyor.

Demir barikatlar, onları bastırmaya çalışan soğuk duvarlar. Gaz bombalarının uğultusu, kalabalığın sesini boğmaya çalışıyor. Ama o ses her seferinde daha güçlü geri dönüyor.

“Borçlar silinsin!”
“Kadınlar katlediliyor!”
“Barınamıyoruz!”
“Adalet yoksa barış da yok!”
Elif megafonu kavrıyor. Yüzündeki kararlılık, sesine ağırlık katıyor.
“Biz buradayız! Duyacaksınız! Susmayacağız!”

Sözleri, şehrin sert duvarlarına çarpıp yankılanıyor. O yankı, sessizliğin kalbini yarıyor.

Dumanlar yükseliyor. Gaz bombalarının boğucu sisleri arasında, Elif dumanların içinde silik suretler görüyor. Bedenleri karanlıkta eğrilmiş, yarım kalmış birer hikâye gibi.

Sesler kulağına ince iğneler gibi saplanıyor.

“Ben Melike… Otuz beş yaşındaydım. Kocamdan kaçarken öldürüldüm. Herkes, ‘Ama iyi adamdı.’ dedi. Benim adım kimsenin umurunda olmadı. Oysa ben yalnızca yaşamayı istedim.”

Bir başka ses, sokak lambasının soluk ışığında belirip kayboluyor.

“Adım Esma. Henüz on dokuz yaşındaydım. Ailemden kaçtım, sevmek istediğim biri vardı. Babam buldu beni. Evimin ortasında boğdu sesimi. Kardeşim annemin arkasına saklanırken, ben yalnızca nefes almaya çalışıyordum.”

Bir kadın, saçları dağılmış, elleri yaralı. Sesindeki kırgınlık, koca bir kışı andırıyor.

“Beni sevdiğini söyledi. Oysa sevgisi, her kelimemde beni kırmaktan başka bir işe yaramadı. Konuştuğumda yumruklar vardı, sustuğumda sessizlik. En son, o gece, boğazımı sıktığında bile hâlâ ‘Seni seviyorum.’ diyordu.”

Elif’in dizleri titriyor. Yutkunmakta zorlanıyor. Dumanlar arasında yankılanan sesler, onu sarsıyor. Ama en kötüsü, o sesleri bir daha asla duyamayacağını bilmek.

Ama dumanların içinden bir başka ses geliyor. Güçlü. Dirençle yoğrulmuş.

“Ben kaçmadım. Herkes sus dediğinde, daha da bağırdım. Evde, sokakta, karanlıkta… Sesim hep onların kulağındaydı. Ama duymak istemediler. Adımın üzerine kalın duvarlar ördüler.”

Elif’in gözleri dumanların arasında daha belirgin bir siluete takılıyor. Kolları havada, yüzünde korkudan çok öfkenin çizgileri var.

“Namus dediler. Töre dediler. Adımı karaladılar. Ama ben buradayım. Şimdi herkesin sesiyle yankılanıyorum. Şimdi her isyanda varım.”

Elif megafonu sıkıca kavrıyor. Artık megafon yalnızca onun sesi değil. İçine dolan o hayalet fısıltılarıyla yankılanıyor.

“Adalet istiyoruz! Kadınlar, çocuklar, gençler için! Hepimiz için!”

Kalabalık boğucu dumanların altında inliyor. Mert kolundan çekiştiriyor.

“Elif! Kaçmamız lazım! Bizi burada boğacaklar.”
Elif’in ayakları yere çakılmış gibi. Kaçmak, sesi yitirmek demek. Artık korkmuyor.
“Hayır! Gitmiyorum. Sesimizi duyurmadan gitmeyeceğim!”

Dumanlar arasında yankılanan sesler bir koroya dönüşüyor. Her biri farklı bir acının yankısı. Ama hepsi birleşiyor.

“Adım Melike. Adım Esma. Adım o gece yarısı susturulan her kadının adı.”

“Adım unutuldu. Ama sesim kalacak.”

“Yalnızca karanlıkta değil, ışığın ortasında bile öldürdüler bizi.”

Elif o sesi duyuyor. O sesi, hep duyacak. Gözleri dolu dolu. O gölgeler hâlâ orada, dumanların arasında titreşiyor. Artık bir hayal değil. Onlar, susturulmuş seslerin yankısı.

Elif’in sesi kırılgan ama duru.
“Biz buradayız. Hiçbir yere gitmiyoruz.”
Kalabalık hep bir ağızdan haykırıyor.

Ama bu defa, sesin yankısı dumanlarda kaybolmuyor. Göğe yükselip şehrin taş duvarlarına çarpıyor, yankıdan birer bıçak gibi keskinleşiyor.

Bir sokak lambasının soluk ışığında, bir evin penceresindeki karanlıkta, bir çocuğun uykusuz gecesinde…

Ve karanlık, ilk kez ürperiyor.

Erinç Büyükaşık

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız…

YORUMLAR (2)

YORUM YAZ

Hoş Geldiniz

Üye değilmisiniz? Kayıt Ol!

Hemen Hesabını Oluştur

Zaten bir hesabın mı var? Giriş Yap!

Şifrenizi mi Unuttunuz

Kullanıcı adınızı yada e-posta adresinizi aşağıya girdikten sonra mail adresinize yeni şifreniz gönderilecektir.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.