Ali Rıza Gelirli’nin, KENTTE BİR BAŞINA kitabından “16 B” başlıklı öyküsü

Kadıköy’e gidiyorum. Oradan Altunizade’ye uzayacak yol. 16 B’deyim. 16 B’yi bilen bilir. Bilmeyen bilmese de olur. 16 B’deki kadın öyle baktı ki bana, sanki çıkarıp aklını gösterdi. Aklımın yerinde olmadığını..

Ali Rıza Gelirli’nin, KENTTE BİR BAŞINA kitabından “16 B” başlıklı öyküsü
533 views

Kadıköy’e gidiyorum. Oradan Altunizade’ye uzayacak yol. 16 B’deyim. 16 B’yi bilen bilir. Bilmeyen bilmese de olur. 16 B’deki kadın öyle baktı ki bana, sanki çıkarıp aklını gösterdi. Aklımın yerinde olmadığını o an fark ettim. Gayri ihtiyari kendimi tanımayan ben, tanıtmalıydım kendimi ona. Zira aklını gösterebilen bir kadına pek rastlanmıyor buralarda. Benim için bir akıl seçse nasıl bir akıl seçerdi diye düşündüm. Yüzü değil ama gözü gülüyordu. Yoksa aklı mıydı gülen? Kadın, ondan tamamen umudu kestiğim, unuttuğum, hatta kanat takıp uçtuğunu sandığım aklımı hatırlattı bana. Kadının yüzünün iki yanına, saçının gevşek topuzundan saçlar sarkıyordu. Çıkık çene kemikleri ona anlamı derin bir karakter kazandırıyordu. Sahi aklımın kapısı neresinden açılırdı güzelliklere; onu da söyleyebilir miydi bana? Karamsar düşüncelerime iyilikler aşılar mıydı? Güldü. Ağzını açtı; ‘ha şimdi bir sözcük demleyecek benim için’ diye düşündüm. Yanıldım. Sadece esnedi! Oysa ayakları çıplak, gözleri sürmeli ve iri, kulakları küpeli, burnu hızmalı, alnı dövmeli bir cümle kurmasını ne çok isterdim. Kapısına iyiliğin sancağını dikeceğim bir söz bu kadar zor mu söylenirdi. Aslında bir kazazedeydim. Deniz üstünde oradan oraya yalpalayan ceviz gibi ama kırılmış, ikiye ayrılmış bir ceviz diyelim buna… İşte öyle bir çeşit sandal ya da… ‘Aklım izin verse de çıldırsam’ dedim. Onun aklı başında mı? Benden az mı acı çekiyor bilmiyorum. Nedense kadının yüzüne bakıp düşündüm; İnsanları sadece uzaklıklar, nehirler, denizler, dağlar ayırmıyor; yakınlıklar da ayırıyor bazen. İşte sabır taşını çatlatan bu… Ama umut… Umut engelliyor sabır taşının çatlamasını. Umut bir uyuşturucu mu yoksa?

Hastalığın, ayrılığın, sürgünün, yolculuğun bir sonu olmalı… Yaşamın bile bir sonu varken… Kapı açıldı, indim. Oysa ben sonu olan şeylerin hep güzel olmasını isterdim; akıl dışı bir hayal bu, farkındayım. “Haydi yolculuk bitti, dağılın” dedim düşüncelerime. Dağılmadılar. “Dağılın, bundan sonraki yolumu bulabilirim” dedim. Dağılmadılar.

Kadın, sanki aramızda ses geçirmeyen, konuşsa duyamayacağım saydam bir cam varmış gibi davrandı. Konuşmadı. Güzeldi. Onu güzel olduğu için suçlayacak halim yoktu. Ne var ki, içime koca bir hayal kırıklığı bırakmış ve inmişti benden önce.

Şartlar ne olursa olsun; kar altındaki kardelen çiçeğinin açması gibi öğreniyor insan; yaşamayı, çıldırmayı, çıldırmadan yaşamayı. Ama sevilirse çıldırmıyor insan. Tüm bunları 16 B’de, kadının karşısında öğrendim.

Ben yine hayatın ipleri henüz elimdeyken, kederin soğukluğunu umudun sıcaklığının içine gömmeyi deneyeceğim. Düşüncelerim bir süre daha bu duygusal konforun içinde yaşamaya devam edecek. Öyle görünüyor. Zira “umut tüm tedavilerin ilk şartıdır”.

Her an, her saat, her gün gibi bir sınavdı 16 B ile yolculuğum. Aşırılaştıkça aşırılaşan zamanın sınavı…

“Kentte Bir Başına” başlıklı kitaptan alıntıdır.

İLK YORUMU SİZ YAZIN

Yorum yapabilmek için buradan üye girişi yapınız.

Hoş Geldiniz

Üye değilmisiniz? Kayıt Ol!

Hemen Hesabını Oluştur

Zaten bir hesabın mı var? Giriş Yap!

Şifrenizi mi Unuttunuz

Kullanıcı adınızı yada e-posta adresinizi aşağıya girdikten sonra mail adresinize yeni şifreniz gönderilecektir.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.