KİTAP İNCELEMESİ
Lise yıllarında içine kapanık, utangaç bir çocukken bir umudun peşine düşmüş, üniversite yıllarında dışa dönük, sosyal bir gence dönüşmüştüm. Elimde halkı Sosyalizme davet eden gazete yada bildirilerle hiç tanımadığım insanların kapılarını çalıyor, evlerine dalıyor, kentin kalabalık caddelerinde gazeteler, bildiriler dağıtıyordum. Bu yıllarda, yaş ortalaması yirmi beşi bile bulmayan acemi ama inançlı çocuklar olarak yaşça büyüklerimizi ziyaret ediyor, onların siyasi deneyimlerinden faydalanmaya çalışıyorduk.
Hiç unutmuyorum. Bu ziyaretlerin birinde 12 Eylül darbesinin psikolojik yenilgisini yaşayan ama mücadeleyi de bırakmayan bir ablamıza boyumdan büyük sözler ederken bana ‘’aşk hayatın nasıl?’’ diye sormuştu. Beklemediğim bu soru karşısında afallamış, utanmış, geçiştirmek için, espriyle karışık ‘’biz devrimle nişanlıyız’’ demiştim. Hayır dedi! Ömrünü devrime adamış ve yaşamak istediği aşkları hep ıskalamış ablamız. ‘’Hayır! Bizler devrime borçlu, aşktan alacaklıyız.’’
O gün ‘’aşk ve devrim’’ ilişkisinin ne kadar sıkı bağlarla birbirine bağlı olduğunu onun pişmanlık akan gözlerinden anlamıştım. O geçmişin hatıralarına dalıp giderken ben yanından sessizce çekilmiştim. Sonrasında aşkla ilgili beylik sözler etmemeye başladım. Çünkü hem aşık hem devrimci olmak birlikte yürütüle bilecek çok güzel bir eylemdi.
Kısa bir süre sonra hayatıma başka bir aşk girdi. Adı şiirdi. Koca koca kitaplarda anlatılmak isteneni, birkaç mısrada anlatabilecek güzellikte ve güçteydi ve bu görkemli haliyle beni büyülemişti. Ahmed Arif, Nâzım Hikmet ve Ahmet Telli’nin tozlu, dağınık bir kitaplıkta bulup okuduğum şiirleri, yanıp tutuşturmuştu hislerimi. Şiir önce aklıma girdi. Sonra politik sohbetlerde kullandığım kelimelerime. Gazete ve dergi dağıtımlarında sokaktan geçenlerin ilgilisini çekmek için söylediğim sözlere. Sonra da her yere ve her şeye girdi hayatımda şiir.
Heybem doldukça ağırlaşıyor, hislerim artık okumakla yetinmeyip yazmamı istiyordu. Acemi ve aceleci şiirler ilk böyle dökülmeye başladı kalemimden. Şiir ile devrim arasında kurduğum bağ beni her geçen gün içine çekiyordu. Dünyayı değiştirmek için yola çıkan kalemi toy bir gencin, yürüdüğü yolda yaşadığı duyguları şiirsel bir dille anlatma çabası olarak görüyordum yazdıklarımı.
***
‘’Bunlar nereden aklına geldi ve neden anlattın şimdi?’’ diye sora bilirsiniz. Hemen cevaplamak istiyorum.
Geçtiğimiz günlerde Özgün E. Bulut’un Totem yayınlarından çıkan, ‘’Şiir ve Devrim’’ arasında ki birlikteliği ele aldığı ‘’Anlatılan Onların Şiiridir’’ kitabını kısa sürede okuyup bitirdim. Beğenerek okuduğum kitabın ilk bölümünde yazar dünya devrimci hareketi liderlerinin şiirle olan ilişkisine değinirken ikinci bölümde kalemini ülkemiz devrimci önderlerine çeviriyor ve onların az bilinen yanlarına yani şiirle kurduğu bağlara ışık tutuyor.
Kitabında, Marx’tan Engels’e, Mao’dan Lenin’e Latin Amerika’dan Afrika’ya, Vietnam’dan ülkemize kadar devrimci liderlerin derinlerde kalan, ön plana çıkamayan ‘’şairliklerine’’ bakmayı deneyen yazar, kitabım giriş bölümünde şu düşünceye yer veriyor. ‘’Şiire değmeyen bir devrim görkemli olmaz. Devrimi görkemli kılan şey şiirle kurduğu yol arkadaşlığıdır. Şiiri olmayan her devrimin ruhunda bir boşluk vardır. Bunu söylerken diğer sanatsal disiplinleri göz ardı etmiyorum. Ancak devrim şiirle sevdasını yüceltirken, şiir de devrime o sevdanın imgelerini taşır tereddütsüz olarak.’’
Kültür, sanat ve edebiyat, toplumsal değişim ve dönüşümlerin en güçlü araçlarından biridir. Kültürün, sanatın, özelliklede şiirin görmezden gelindiği yada önemsenmediği bir dönemde yazar, şiir ile devrim arasında ki ilişkiyi şöyle kuruyor. “Şiir sessizliğe bürünen, konuşmayan insanın sesidir. Derdini, aşkını anlatamayana yol gösterir. Devrim de ezilen, sōmürülen insanın derdine çaredir. İkisini buluşturan gerçek, rüzgârın sesi, ormanların yeşilliği, dağların zirvesidir. Şair doğanın eşsiz güzelliğiyle sarsılırken, devrimci doğanın eşsiz güzelliğine bedenini teslim eder. İkisi de birlikte olunca şair devrimci, devrimci de şair olur.”
Yazar Afrika devrimlerini anlatırken sözlü edebiyatın ve şiirin önemini ise şöyle dile getiriyor. “Patrice Lumumba, Agustino Neto ve Amilcar Cabral da şiirden geçerek devrime gelen liderlerdir. Geleneksel Afrika yaşantısında halk türküleri, sözlü edebiyat önemli bir yer tutar. Çünkü sömürgeciler tarafından eğitim dilleri bile alınmıştır. Yaşadıkları her şeyi türkülere döken bu halkın şiire yakın olması çok doğaldır.”
İkinci bölümde kalemini ülkesine çeviren yazar, kitabında okuru Mahir Çayan’dan, İbrahim Kaypakkaya’ya, Cihan Alptekin’den, Hüseyin Cevahir’e, Hikmet Kıvılcımlı’dan Behice Boran’a varan bir yolculuğa çıkarırken, Ülkemiz devrimci önderlerinin yazdıkları şiirlerden örnekler sunuyor.
Özgün E. Bulut’un ‘’Anlatılan Onların Şiiridir’’ kitabı toplumcu şiir araştırmaları yada okumaları seven herkesin edinmesi gereken bir kitap olarak okurlarını bekliyor.
Halil Yeni
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.
Güzel ve faydalı bir yazı olmuş. Bu ekonomik koşullarda bizi kitap masrafına sokacak. Teşekkürler.