ÖYKÜ
Günlerden cumartesiydi. Dolmuştan indim, kitap fuarına yetişmek için hızlı adımlarla yürümeye başladım. Genellikle fuar açılmadan, imza yapacağım stantta olurum. Ancak o gün biraz geç kalmıştım. Benimle beraber dolmuştan inen esmer oğlan dikkatimi çekti. Yanımda, benimle aynı tempoda yürüyordu. Stantlarda görevli gençlerden biri olabileceğini düşündüm.
“Sen de fuara mı gidiyorsun?”
“Yok abi, işe gidiyorum.”
Gencecik bir oğlan, tatil günü işe gidiyor…
“Ne işi, öğrenci değil misin?”
“Öğrenciyim…”
Hızlı adımlarımız gibi durumunu hızlıca anlattı. Lise birinci sınıfa gidiyormuş. Evine katkıda bulunmak amacıyla ciğercide çalışıyormuş. Çalışma saatleri, hafta içi okuldan çıkınca gece 23:00’e kadar, hafta sonları ise tam gün şeklindeymiş.
“Zor olmuyor mu?”
“Derslerde zorlanıyorum, işi bırakacağım galiba…”
O an bir sessizlik oldu, sanki kelimeler tükendi. Çünkü umudun bittiğinin resmiydi bu oğlan.
“Allah yardımcın olsun” diyebildim.
“Derslerde uyukladığım için öğretmenler kızıyor” diye karşılık verdi.
Demek ki, öğretmenler çalıştığını bilmiyor. Bilseler kızarlar mı?
Birkaç adımdan attıktan sonra yolumuz ayrıldı. O çalıştığı ciğerciye, ben kitap fuarının bulunduğu yöne doğru yürüdüm. Keşke yanımda bir kitabım olsaydı da verseydim.
Arkasından seslendim:
“Vaktin olursa, kitap fuarına gel.”
Vedalaşır gibi el salladı, yanıt vermedi. Biliyorum, vakti olmaz.
Yol boyunca sorular kafamın içinde döndü durdu:
“Daha ne kadar taşıyabilir bu yükü?”
“Dersleri nasıl acaba?”
“Evine hiç ciğer götürdü mü?”
Hem sorulara yanıt aradım hem de yürüdüm. Bu sırada önünden geçtiğim duvarda bir yazı gördüm. Duvar yazılarına oldum olası ilgi duyarım. Bu nedenle güncel olan yazıların fotoğrafını çekerim. Yine öyle yaptım.
Duvarda şöyle yazıyordu:
“Hayat Çok Bonktan…”
…
Ahmet Zeki Yeşil
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.