YÜREĞİN TEK DİLİ OLAN SESSİZLİĞE SIĞINDIM* / MELEK KOÇ

ANLATI

YÜREĞİN TEK DİLİ OLAN SESSİZLİĞE SIĞINDIM* / MELEK KOÇ
Yayınlanma: Güncelleme: 1.266 views

Çekilip sonra kabuğuna küskünlüğün, kendime düşlerden sığınaklar kuruyorum ** diyor ya şair, benim yıllar öncesinde çocuk ruhumun düşlerden kurduğu sığınakta farkında olmadan sarıldığım senmişsin meğer.

Bağımlılık mı, farklı olana özlem mi, sevgi arayışı mı, arzu mu, tutku mu, yoksa sadece bir sığınma mıydı, neydi sana duyduğum?

Deli gibi okumaya merak saldığım yıllardı. 12-13 yaşlarındaydım sanırım. Bir Fransız filmi seyretmiştim. Orta yaşlı bir kadın oyuncu vardı baş rolde, adını anımsamadığım. Kadın hayli meşhur bir yazardı. Kendinden oldukça küçük bir hayranı romanlarından dolayı aşık olmuştu yazara. Yazar da kayıtsız kalamamıştı bu aşka. İnanılmaz güzellikte bir ilişki yaşıyorlardı. Masal gibiydi her şey. Ama sonu hüzünlü bitmişti. Sonuçta her şey olması istendiği gibi değil, olması gerektiği gibi oluyordu. Eve geldiğimde rüyada gibiydim. Ben de bir yazar olabilsem,  böylesi güzel bir aşk yaşayabilsem diye içimden geçirmiştim çocuk masumiyetiyle. Sonrasında bunu sık sık düşünür oldum.  Hatta dualar ettim…O film hiç çıkmadı aklımdan.

Yıllar geçti. Okullar bitti. İş hayatı bitti. Gençlik ve orta yaşlılık bitti. Meşhur bir yazar olamadım. Ne meşhur, ne de yazardım. Evet, kitaplarım basılıyordu ama yazar olmak başka bir şey sanki. Ben yazarsam, örneğin Yaşar Kemal için ne diyeceğiz diye sorarım kendime. Evet, çocukluk düşüm kısmen de olsa gerçek olmuştu ama hepsi o kadardı.

&

Tanrı unutmuştu duyduklarını… O kız büyüdü. Hiç ilgisiz birine aşık olup çok mutsuz oldu. O da unuttu duasını. Sevmediği bir hayatı yaşayıp yaşlandı…

Sonra, bir gün Tanrı hatırlamış olmalı ki küçük kızın duasını, sen çıktın karşısına. Yazdıklarını beğendin, onu beğendin, aranızdaki yılların önemi olmadığını söyledin. Daha da önemlisi, “Karşına çıkmam rastlantı değil, içindekiyim ben senin” dedin!

Doğruydu!

On iki yaşımdan bu yana içimdekiydin sen. Çok geç kalmıştın ama gelmiştin işte!
Bu ani gelişe “Git” diyemedim!
Savruldum, sürüklendim…

Nihayetinde bazı şeylere biz karar veremiyorduk. Yazgı diye bir şey vardı, yaşamak zorunda olduğumuz. Ne yaparsak yapalım, değiştiremeyeceğimiz…

Yaşadıklarımız, birbirini tamamlayan tesadüflerin kozmik bir el tarafından öyküleştirildiği bir modern çağ masalıydı,  ama tüm masallar artık mutlu sonla bitmiyordu.

O filmdeki gibi, olması istenen değil, olması gereken oldu…ben de yüreğin tek dili olan sessizliğe sığındım. Sessizlik, incinen ruhların daima son sığınağıdır…

*Halil Cibran
**Şükrü Erbaş

Melek Koç

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız…

YORUMLAR (2)

  1. Derler ki; “önemli olan sonuç degil, sürectir.” Geçde olsa o süreci yaşamak, hic yasamamaktan iyidir. Sessizligin sesini dinliyerek mutlu olun.

  2. Diyorsunuz ki, önemli olan yolun sonuna varmak değil, o güzel yolda yürüyebilmektir… Teşekkürler 🙂

YORUM YAZ

Hoş Geldiniz

Üye değilmisiniz? Kayıt Ol!

Hemen Hesabını Oluştur

Zaten bir hesabın mı var? Giriş Yap!

Şifrenizi mi Unuttunuz

Kullanıcı adınızı yada e-posta adresinizi aşağıya girdikten sonra mail adresinize yeni şifreniz gönderilecektir.