BİR TUTAM İSTANBUL -1 / MELEK KOÇ

ANLATI

BİR TUTAM İSTANBUL -1 / MELEK KOÇ
Yayınlanma: Güncelleme: 1.160 views

Galata Köprüsünden Karaköy’e Haliç’i seyrederek yürüyorum. Bir elimde çocukluğum, bir elimde gençliğim. Hem İstanbul’u anlatıyorum onlara hem de kendimi. Az buz değil, elli yıl öncesinden başlıyorum anlatmaya. Eminönü’ne gelip de  Tahtakale’de başlayan iş hayatımı anlatmadan geçmek olur mu?

İstanbul’un ne ararsan bulduğun, belki de en yoğun, en karmaşık semti Tahtakale. Ve ben çoraplarımdan, bakışlarımdaki ürkekliğe kadar henüz okul çocuğuyum, lise sonda tek dersten beklemeli. Oysa üniversite sınavlarını kazanmışım, hem de istediğim fakülteyi. Ankara SBF. İntiharı düşünecek kadar  mutsuzum.

Kimsenin yapabileceği bir şey yok.

Aslında bir şey yapabilecek kimsem de yok!

PTT Tahtakale santralinde işe başlıyorum. Ertesi sene o kadar iyi geçmiyor sınavlar. Bir önceki yıldan aklımda kalanlarla İ.T.İ.A ile yetiniyorum. Okulların açıldığı hafta grup amiri yanıma geliyor. “Bak” diyor, “Öyle sınavdı, okuldu, izin istemek yok.”

Susuyorum… İkisine de mecbur olduğumu anlatamıyorum.

Birkaç yıl sonra bir başka işe giriyorum. Dar sokaklardan, insan kokularından, yapış yapış kalabalıktan feraha çıkış oluyor benim için.  Beyoğlu’nda çalışıyorum artık. Beyoğlu’nun Beyoğlu olduğu zamanlar,70’li yıllar… Bambaşka bir dünya burası. Işıl ışıl, pırıl pırıl…  Bir gün patron elimde kitaplarımı görüyor:
“Sen okuyor musun?”
“Evet,” derken yaramazlık yaparken yakalanmış bir çocuk gibiyim.
“Neden Okula gittiğini söylemedin?”
“Söyleseydim işe almazdınız.”
“Ama şimdi çıkarabilirim!”

Blöf yapıyor. Benden memnun, her işi yapıyorum. Kasa, faturalar, siparişler her şey yolunda gidiyor.
“ Okul için izin istemek yok ama.”
“Yok!” diyorum.

Okul bittikten sonra patronların söylemi de değişiyor.
“Siz yeni evlisiniz, çocuk doğurursunuz. İşler aksar.”
Doğurmayayım mı?  Şimdikiler çocuk da yapıyor, kariyer de! Çocuk doğuran kadın çalışamaz mı?
Israrla, “Hayır, doğurmam” dememi bekliyor.
Diyemem… Bir buçuk aylık hamileyim!

Nihayet utandığımı sanarak üstelemekten vazgeçiyor. Deneme süresini atlatana kadar saklıyorum. Sonrasında kıyamet kopuyor, bölüm şefi zorlukla ikna ediyor müdürü. İşimi kurtardığım için mutluyum. Ama yıl sonu ikramiyesi verilmiyor bana. Süt izni de. Ve bunlar ülkemin en büyük holdingine bağlı bir kurumda gerçekleşiyor…

Kanuni haklar mı, dediniz?
Geçiniz efendim!

“Karaköy’den rıhtım boyunca mı yürüyelim, yoksa Tünel’e mi çıkalım?” Sorum yanıtsız kaldığında bakıyorum ki ellerinden tuttuğum çocukluğumla gençliğim beni çoktan terk etmiş. Uzak anılarla birlikte ruhumun tavan arasındaki yerlerini almışlar bile. Sanki ikisi de yıllar önce değil de az önce elimden kayıp gitmiş gibi incecik bir sızı duyuyorum içimde. Zaman belli bir yaştan sonra daha mı çabuk geçiyor ne?

Aslında “İnsanda hayallerin yerini anılar almaya başlamışsa, yaşlılık başlamış demektir” derler. Başladı başlamasına da, ne gam?

Ben hâlâ hayal de kurabiliyorum…

Melek Koç

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız…

YORUMLAR (2)

  1. Yıllar öncesine götürdü beni…sıcacık bir anlatım…bir solukta okudum….En sevdiğim…Ne gam….benim de umurumda da değil…her anını yaşıyorum…ne gam😉😉

YORUM YAZ

Hoş Geldiniz

Üye değilmisiniz? Kayıt Ol!

Hemen Hesabını Oluştur

Zaten bir hesabın mı var? Giriş Yap!

Şifrenizi mi Unuttunuz

Kullanıcı adınızı yada e-posta adresinizi aşağıya girdikten sonra mail adresinize yeni şifreniz gönderilecektir.