Şair ve Yazar Adil Başoğul şiir severlere 8 kitapla merhaba diyor.

.
Şair ve yazar Adil Başoğul’un Akdoğan yayınlarından çıkan ve 8 kitaptan oluşan şiirlerini tüm şiir severlerin beğenisine sundu.
…
.. En çok senin ellerini seviyorum Bilim yapan ellerini Sanat yaratan ellerini Toprağı işleyen buğday ellerini Direksiyon sallayan şoför ellerini Duaya duran ellerini Senin kutsal ellerini seviyorum…
Şair ve yazar Adil Başoğul Akdoğan yayınlarından çıkan ve 8 kitaptan oluşan şiirlerini okuyucusuyla buluşturacak olmanın mutluluğunu taşımaktadır. Büyük bir özen ve titizlikle hazırladığı eserini, şiir severlerin beğenisine sunmanın heyecanı içerisinde olan şair Adil Başoğul, birçok dergide yayımladığı şiirlerini bir arada toplayarak Edebiyat dünyasındaki yerini taçlandırmanın haklı gururunu yaşamaktadır.
Son Ezgi Oysa şimdi bir aşk ezgisi çırpınarak sonsuzluğa savrulan Bir kuş ki nesilden son kalan Hiçmiş gibi yaşanan Hiçlik olan Hiçlikte kaybolan Kral Midas'ın sırrı Sonsuz kör karanlık kuyuya fısıldanan Sesim ulaşır mı Sessizlikte sensizliğe Bensizlikte sensizliğe Bizsizlikteki hiçliğe…
Adil Başoğul
.
Mutlu insanlar kenti Kırklareli İnece doğumluyum.
Kırklareli Atatürk Lisesi’nden mezun oldum.
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü bitirdim.
İstanbul’da 4 yıl Günaydın gazetesinde gazetecilik yaptım.
Şiir kitaplarım
LİRİKLİRİKLER
SENFONİKLER
YÜREKTEKİLER
GÖNÜLDEKİLER
YUNUS GÖNLÜM
MASUMLAR
SEVDALUKLAR
AYRULUKLAR
ile siz değerli dostlarıma bir merhaba demek istedim.
Felsefe, sosyoloji, psikoloji, kişisel gelişim, sanat, edebiyat alanlarında çalışmalar yapıyorum.
Özellikle şiir, kitap değerlendirmeleri edebiyat, şiir makaleleri ve aforizmalar yazıyorum.
Birçok edebiyat dergisinde şiirlerim, makalelerim, kitap değerlendirmelerim yayımlandı.
Nice güzelliklerde ve başarılarda buluşalım.
Sevgiler…
… Çoban ateşlerine sordum seni İnsanlara verdiği Prometheus ‘un ateşine Hep aranan saadet ateşine Dayanılmaz hasret ateşine Evrenin ilk kıvılcım ateşine…
Adil Başoğul’dan Teşekkür
Merhaba değerli okuyucu dostlarım. Sizleri ve tanış olduğum dostlarımı saygıyla selamlıyorum.
Benim yetişmemde çok büyük emekleri olan rahmetli anam Adile BAŞOĞUL’a ve babam Hüseyin BAŞOĞUL’a saygı, sevgi, minnet ve hasretle çok teşekkür ediyorum. Kahrımı çeken eşim Ebru BAŞOĞUL’a çok teşekkür ediyorum.
Bana eğitim yolunu açan rahmetli Selim TUNA hocama saygı, sevgi, minnet ve hasretle teşekkür ediyorum.
Bana her aşamada destek olan çok değerli arkadaşım şair Gonca DOLU’ya çok teşekkür ediyorum.
Eğitimimin başından sonuna kadar emeği geçen ve benden desteklerini esirgemeyen bütün değerli hocalarıma çok teşekkür ediyorum.
Kitaplarımın basımında her desteği veren değerli dostum Akdoğan Yayınları sahibi şair ve yazar Kamil Akdoğan’a ve editörümüz değerli şair ve yazar arkadaşım Hatice EĞİLMEZ KAYA’ ya ve yayınevi ekibine çok içten teşekkür ediyorum.
Beni engellemeye çalışanlara da başaramadınız diyorum.
Başta doğup büyüdüğüm, ekmeğini yiyip suyunu içtiğim İnece olmak üzere Kırklareli’ne Trakya’ya ülkeme, milletime çok teşekkür ediyorum.
Vefa borcumun bir kısmını böylece ödemiş olayım ama daha da ödemeye devam edeceğim.
Bundan başka milletime ve ülkeme başka alanlarda da vefa borcumu hizmet olarak ödeyeceğime söz veriyorum.
Nice güzelliklerde ve başarılarda buluşalım. Sevgilerimle hoş ve mutlu kalın…

SANATIN DOĞUMU
Ey muktedir erk evreni kuran
Ey gök gürültüsü çarpışan ışığın
Ey haşmetli fırtına insanı doğuran
Ey doğum sancısı bilincin
Ey habercisi sanatın
Bu insanın bilinçli varoluşu
Bu asil sanatın doğuşu
Bu anlamın ilk kuruluşu
İlk töz
İlk neşe
İlk acı
Ve ilk zarlar atıldı
İstemenin sevinçli hissi
Güzelliğin coşkun imgesi
Seyretmenin esrik hazzı
Estetiğin nazenin feomeni
Sefih sureti bengi anlayışlar
Safi sahih tinsel bakışlar
Duygunun metafizik derinliği
Tragedyaların doğuşu
Mitosların kavrayışı
Hayatın anlamı
Apolloncu ateşte düşsel sanat yaratıları
Dyonysosçu suda esrik sezgiler
Şenlik var şenlik
Şölen başlasın
Kitara’nın sozsuz ses akışı
Sakaeler Babil’in Asma Bahçeleri’nden
Teslimiyet yakışır mı
Akıp duran Dünya’ya
Ve insan aklına
Piyanoda romantik Beethoven neşe müziği
Pindaros’un flütünde Olympos fantastik hevesi
Schiller’in sivri dilli Messinalı Gelini
Hırslarından koparıp istenci
Aynada Güneş Gözü’nün berraklığı
Okyanus Kızları Korosu’nun şen şarkıları
Ve sarsıcı Yunan tragedyaları
Gülmeyi kutsadım oysa ben
Bilgi eylemi öldürmeden
Dalınçsal hazzı getirdim
Kafkas dağında işkencelerden
Prometheus’u kurtardım zincirlerinden
Diz çökün ey insanlar
Yaratıcını gör ey köhne dünya
Yeni sanata halk türküsü geldi
Arkhilokhos’tan akan ateş seli
Homeros’un destansı ve esrik düşselliği
Ve Shakespeare’in uzun soluklu gerçekliği
İşte lirik sanat
İşte lirik şiir
Ey insan
Kendini bil
Ve ölçülü ol
Ophelia’nın bilinen korkunç yazgısı
Silenos’un bilgeliği utandırır insanı
Delfoi kesinlikle söyledi
Oidipus çözümledi
Sfenks’in çözülmemiş bilmecesini
Ve bildi kötü kaderini
Doğanın kalbine işleyen işveli arp sesleri
Varoluşun çetin çilesini
Yokoluşun korkunçluğunu
Ruhların kaosunu
Ancak sanat eritti
Bach’ın sonsuzluk ritimlerinin armonisi
Erkek affedilmez suç işlemedi mi
Kadın günahkârlıkla suçlanmadı mı
Belki kadın bin aşamada bunu yaptı
Erkek ise bir çırpıda buna kıydı
Haykırdı korkunç cadılar korosu
İlk büyük suçu
İlk büyük günahı
Umut Pandora’nın Kutusu’da kaldı
Pan büyük flüt üstadı
Ve tragedyalar insanlıkla vedalaştı
Meşakkatli
Ve şiddetli bir ölüm geldi
Ve şiir öksüz kaldı
Güzel akla uygun diye mi güzeldi
Bilen insan erdemli miydi
Usa vurulan görgül dünya
Hangi hakikatle açıklanabilirdi
Başlangıçta koskoca bir kaos vardı
Keskin akıl düzeni kozmosu kurdu
İçgüdü müydü
Bilinç miydi
O yaratıcı erk neydi
Sokrates nasıl suçlandı
Baldıran zehrini nasıl içti
Platon diz çöktü ve onu izledi
Ve şiirlerini gözünü kırpmadan yaktı
Müziğin mitli tini nereye gitti
Muhabbet tellâlları aşüfteler
Ve açıkgöz köleler
Nerede o şarkılar
Ah nerede o coşkular
Şimdi elimizde küstah bir sefillik kaldı
Karanlık uçurumun kenarında göveren çiçek
Naifliğin istencini tüketen sonsuz soluk
Yine de neşeyle sesleniyorum
Seni istiyorum
Seni istiyorum
Seni istiyorum
Ve sen yaşanmaya değersin
Kuramın bağrında uyuyan rezil felâket
Evrensel değişmez geçerlilik
Ve Tanrısal tek ereklilik
Kant’ın bitimsiz iyimserliği
Ve Schopenhauer’un cüretkâr cesareti
İşte mutlak mantığın zaferi
Düşsel derin bir uyku seferi
Özlem dolu güç gecesi
Ve efkârlı yaşam seli
Korkakça koşturur kuramcı kıyıda
Hayvanlara ad veren Âdem’den
İskender zamanı hatalarla körleşen
Coşkulu bir teveccühle müziğin dünyası kurulsun
Ve resitatif şiirin doğuşu başlasın
Bir yanda süren hüzün
Bir yanda pirüpak neşe
Duyarlılığın pastoral sanatı dinlensin
Tasavvurun doğuşudur idilin
Kelebek devinimi metamorfozu idealin
Kelimelerin imgeye dönüşümü
Duyguların şiirdeki izdüşümü
Doğruluk ve varlığın dönüşümü
Sonsuz oluş ırmağın akış oyunu
Karanlık Herakleitos’un aklı yakan diyalektik logosu
Geothe’nin çılgın gerçeği umutsuzca arayan Faust’u
Dürer’in yazgıyla savaşan şövalyesi
Haz denizinin dalgalarında rayihalı sesi
Dünya’nın nefesinde yorgun gerçekler vardı
Herakles tüm gücüyle büyülü gökleri tutardı
Hey Ademoğlu ne arıyoruz
Nereden geldik
Nereye gidiyoruz
Bulabildik mi bunu
En keskin bakışla hakikati arıyoruz
Haydi be ne bekliyorsun
Koş uçsuz bucaksız gökyüzüne
Koş engin denize
Koş kendi içine
Şenlik var şenlik
Her yerde sanat müzik şiir güzellik
Şölen var şölen
Baksana her yerde büyülü büyük şölen
Haydi katıl sen de
Daha ne bekliyorsun
İşte şimdi
İnsanın aydınlık bilinci
Mucizevi müziği
Soylu sanatı
Ve lirik şiiri doğurdu şimdi …

SENİ SORDUM
Yağmurlara sordum seni
Dipsiz uçurumlara
Kör kuyulara
Yerdeki karıncaya
Gökteki yıldızlara
Kitaplara sordum seni
Dingin bilgelere
Yaşlı kahinlere
Biçare fakirlere
Gözü kara gezginlere
Denizlere sordum seni
Dost posta güvercinlerine
Yelkenli gemilere
Terk edilmiş mendireklere
Nirengi noktası deniz fenerlerine
Yıldızlara sordum seni
Uzak galaksilere
Evrensel çekim kuvvetine
Bitimsiz yörüngelere
Uzayın uçsuz bucaksız büyüklüklerine
Geldiğimiz
Ve dönüşeceğimiz
Toprağa sordum seni
Verimli ovalara
Serin yaylalara
Kimsesiz mezarlara
Yüce dağlara
Rüzgârlara sordum seni
Ürpererek dönen yel değirmenlerine
Telâşlı serçelere
Sürekli neşeli rüzgâr güllerine
Mütevazi meltemlere
Çoban ateşlerine sordum seni
İnsanlara verdiği Prometheus ‘un ateşine
Hep aranan saadet ateşine
Dayanılmaz hasret ateşine
Evrenin ilk kıvılcım ateşine
Yağmurlar
Ve kitaplar
Denizler
Ve ateşler
Yıldızlar
Ve topraklar
Ve rüzgârlar
O bize
Biz O’na
Karıştık
Dediler…

ELLERİNİ SEVİYORUM
İki karanfil koyuyorum pencereye
İki fesleğen
İki el
Ellerin tutsun diye
En çok senin ellerini seviyorum
Senin emekçi çileli çatlak ellerini
Ve ürperten üretken ellerini
Çukurova dolusu pamuk ellerini
Denizli divitin dokuma ellerini
Nazilli güllü basma ellerini
Diyarbakır güvercinlik bostan ellerini
Erzurum sımsıcak dadaş ellerini
Karadeniz ha uşak ha horon ellerini
Akdeniz terleyen tan yeli turunç ellerini
Ege gün doğmamış tütün ellerini
Aydın dağlara egemen efe ellerini
Trakya mahzun mahcup muhacir ellerini
İstanbul asaletli sultan ellerini
Ankara Türk’ü kurtaran Atatürk ellerini
En çok senin ellerini seviyorum
Toprağa karışan ellerini
Toprak işleyen ellerini
Hüzün yoğuran
Neşe saçan
Düğün
Damat
Ve gelin ellerini
Afrika su arayan
Açlık tutan
Ellerini
Asya bozkırlarında at sürüsü ellerini
Amerika fabrikada mekanik ellerini
Çin tarlada çamurlu pirinç ellerini
Meksika mısır öğüten ellerini
En çok senin ellerini seviyorum
Bilim yapan ellerini
Sanat yaratan ellerini
Toprağı işleyen buğday ellerini
Direksiyon sallayan şoför ellerini
Duaya duran ellerini
Senin kutsal ellerini seviyorum
En çok senin ellerini seviyorum
Çalışkan kara ellerini
Hayatı yoğuran bilge ellerini
Beyaz yumuşak çocuk ellerini
Hayalleri olan coşkulu ellerini
En çok senin ellerini seviyorum
Aklın uzantısı bilgili ellerini
Duyguları coşkuyla yaşayan ellerini
Kederi kanı ve acıyı yıkayan ellerini
İsyanı ateşleyen haklı ellerini
Yenilgi bilmeyen yüce ellerini
İnsanlık utkusunu kucaklayan ellerini
En çok senin ellerini seviyorum
Deniz üstü yelkovan kuşu ellerin
Güzel bir sabah esintisi ellerin
Bir öpücük kondursun yüreğine ellerin
Mutluluk boynuna sarılsın ellerin
Ve sevgi sen diye koksun ellerin
En çok senin ellerini seviyorum
İki karanfil
İki fesleğen
Ve iki elimle tuttuğum ellerini
En çok senin ellerini seviyorum…

ANADOLU’YA DOĞRU…
Ankara’ya yürüyorum
Anadolu’nun bağrına doğru
Anasın sen
Çileyle yoğrulmuş
Milletin anası
Memleketin anası
Senin gözlerin mavi desem
Mavi değil
Yeşil desem
Yeşil değil
Turkuaz gözlü anam
Güneş yaşlı parıltılarını dökerdi
Gümüş yüzlü ak denizi öperdi
Balıkçılar gülerek bağrış çığrış şarkı söylerdi
Kadınlar çocuklar
Ve palmiyeler bile saygıdan eğilirdi
La Higuera özgürlük savaşçıları
Haydi hoşça kalın
Dağlara doğru yol alalım
Devrimciler buradaydı
Zweig kendini zehirledi
Lorca duvarda kurşuna dizildi
Birinin direnci bitmişti
Biri son şiirini söylemişti
İnsanlar ne kadar kötüleşti
İktidarlar ne kadar
Önce çocuklar
Sonra insanlar
Ve doğa kirlendi
Dengesi bozuldu
Güneşin
Mevsimlerin
Ve ayın
Aynı doğal denge kurulur mu
İktidar adaleti sağlar mı
İnsanlar sever mi
Yine birbirini
Hayat ne kadar zor
Yaşamak
İş bulmak
Çalışmak
Para kazanmak
Geçinmek
Mutlu yaşamak
Ne zor
Ak denizden yürüyorum
Ankara’ya doğru yürüyorum
Anadolu’nun bağrına doğru
Çile ve kar kaplamıştı yolları
Ve yorgun gönüller yaşlı…
Yorum yaz