“Senin dünyaya gelme nedenin bu yürüyüştü.” Marlo Morgan’ın Bir Çift Yürek‘inden…
Romanda geçen bu sözü okurken anlıyor insan esasen neden var olduğunu. Bir söz her yerde söylenip her yerde duyulabiliyor; ama aynı söz yaşamı özgürlük yürüyüşü üzerine kurulu birinin dudaklarından döküldüğünde muhatabını alıp o sözün ağırlığı altına itiyor sanki.
Bir eyleme değer kazandıran, o eylemin kendisinden ziyade nedenidir bence. İnsanın eylemini yüceltebileceği bir nedeni olmalı.
Bir neden, meraklısının aklında bütün “neden?” sorularının cevabı olmaya yeltenmeden önce üzerine anlam yüklenen değeri temsil etmeli.
Anlamlı bir nedeni olmalı insanın. Sırtını yasladığı anlamlı bir nedeni… Önce sırtını sağlama almalı insan sonra da yürümeli. Yürümenin kendisinin kolaylığıyla zorluğuyla ilgilenmemeli.
Gerçeği mahcup bırakan sağlam bir anlamı olmalı yürüyüşün. Sözlük anlamından bağımsız bir anlamı… Mecazın, gerçek anlamın ağırlığını hafiflettiği yerde değer kazanmalı bir sözcük.
Yürüyüş… Bir roman karakterinin kurgu bir metinde okuru meraklandıran yolculuğundaki yürüyüşten öte imalar içermeli. Her ima bir şartla bağdaştırılmalı.
İnsanlar romanı okurken yazarın imanın şartlarına uygun yazıp yazmadığını tartmaya geçmeden önce kendi yaşamında çıktığı yolculuğu anımsamalı. Yazarın iki kapak arasında tuttuğu aynada kendini görmeli.
Bütün zaman harcayışlar hep bunun için değil mi? Yürüyüş için… İçinde gizli bütün gayelerden sıyrılmış saf bir yürüyüş demiyorum. Sakladıklarıyla anlam kazanan bir yürüyüş için…
İki ayağın hareketiyle bütünleşen anlamdan öte bir anlama sahip yürüyüş için… Düşlerdeki yürüyüş belki de…
Bir düşe düşenin düşünce yürüyüşü… Düşünce kalkılabilinen bir yürüyüş…
Bir yere varmayla bitmeyen, varılmadan da kendi içinde anlamları olan bir yürüyüş…
İnsanların kalmayı hiç istemediği bir mahallede büyüdüm ben. Belediye başkanının kendisine oy vermediler diye cezalandırdığı mahallede… Asfalt, oy vermeyenlerin mahalle sınırlarının bitiminde başlıyordu.
Biz çocuktuk… Lastik çizmelerimizin ayaklarımızı koruduğu yürüyüşlerimizle bataklıktan çıkıp asfalta ulaşıyorduk.
Bugünlerde anlamlı bulduğum ya da bir anlam yüklediğim yürüyüş eylemim o günlerde başlamıştı. O yürüyüş hiç bitmedi. Bitmeyecek de…
Birilerinin kendi ihtirasları uğruna bataklığa çevirdiği yerden daha iyi bir yere ulaşma yürüyüşü… Bir hayalin ilerleyişi belki de…
İnsanın kendisi dışında hiç kimsenin inanmadığı kurtuluşa yürüyüş… Kurtulamamadan kaçış ya da…
Ne zaman asfalta ulaşsak çizmelerimiz çamur pantolonlarımız leke olurdu. Asfalta ulaşmak geçmişin izlerinden kurtulmaya yetmiyordu elbette. Yeni izler de ediniyorduk. Üzeri temiz çocukların bizi aşağılayan bakışlarındaki kirlerin izleri…
O izler kalbimizden hiç geçmiyordu üstelik. Çizmeler ve pantolonlar… Bir de kalbimiz…
Çizmeler ve pantolonlardaki kirler kalbimizde yer eden aşkı açığa çıkarmamızı engelliyordu. Bir kızın gözlerine bakarken duyumsadığımız hisler utanıp ayak hizamıza diktiğimizde bakışlarımızı hüsranla son buluyordu.
Bizim hüsranla biten saniyelik aşklarımız oluyordu sürekli. Belki o gözler bize zannettiğimiz gözlerle bakmıyordu; ama biz o gözlerin aynasında kendimizi görmekten utanıyorduk işte.
Aşkı üzerimize yakıştıramıyorduk. Aşk bir kostümse eğer o kostüm o çizmeler ve pantolonlarla uyumlu olmuyordu. Bir gün bir yazarın, bir kızın çizmesi pantolonu kirli bir çocuğa aşkını anlatan bir eser yazacağına inanmıyorduk. Hiç inanmıyorduk hem de… H.İ.Ç. …
Bir yazar çıksa keşke ve Ivan Turgenyev’in Babalar ve Oğullar romanına nispeten Çizmeler ve Pantolonlar diye bir roman yazsa… Her iki eseri okuyanlar bir kalbin izlerden kurtulamayışının ortaklığında buluştursa yorumlarını. İnsanlar iki kurgu metinde gerçeğe ağlasa… Göz yaşları sel olsa keşke…
Bir bataklıktan kurtulma yürüyüşünün anlatıldığı bu romanlarda okur yalanların karanlığından uyansa… Ve çocuklar yetişkinlerin sebep olduğu bataklıklardan çıkmak zorunda bırakılmasa.
Bir yürüyüş yapılsa… Kalbinde silinmeyen izler taşıyan herkesin katıldığı bir yürüyüş… Bütün çocukların mutlu olduğu bir dünyanın inşasına olan inanca yürüyüş… Ve bütün bataklıklar kurusa… Bir çocuk bir yazgının yansıması olan konforlu yaşamının hoyratlığıyla başka bir çocuğu aşağılamasa…
Hiçbir çocuk kalbinde izlerle bir yürüyüşe mecbur bırakılmasa… Çocukluğunu çocukça yaşasa… Ve sonrasında adına aşk diyeceği o duygudan o yaşlarda hiç utanmasa… Keşke…
Kalbime sığmayan acının sahibi Gazzeli çocuklar başta olmak üzere zulme uğrayan tüm çocuklara ithafen…
Yakup Yaşar
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.
kalbimizin kaldırmadığı acıları yaşayan o küçük çocuklara bir gün karşımıza geçip bizi hiç mi düşünmediniz, görmediniz dediklerinde yüzlerine bakacak yüzümüz olmayacak.
O yürüyüşten vazgeçmeye bahane arayan yüreğim, o çabanın içerisine giremeyecek kadar küçük olan o çocuklar için yolundan vazgeçme. Kaleminize sağlık hocam🙏🏻