ANLATI
İnsanın edebiyatı güce dönüştürmesi, edebiyatın insanda düşünce ve duyguya dönüşmesiyle ve ey insan beni yarat diye ısrar etmesiyle gerçekleşir. Edebiyata 1966’da, zamanın mekandan kurtulmak istediği, çıkış aradığı bir anda başladım. Fakir Baykurt’un romanları, Moskova Radyosu’nun yorumları, Pekin Radyosu’nun Büyük Proleter Kültür Devrimi’ne ilişkin yayınları, TİP’in faaliyetleri ve Yön dergisi, yaratıcı melaikelerimin harekete geçmesinde etken oldu. Siyasetle edebiyatın iç içe geçtiği makaleler yazmaya başladım. O zamanlar Atatürk’ü seven parlamenter bir sosyalist idim. Rize Öğretmen okulunda romanlar okumuş, şiirler yazmıştım duvar gazetesine.
İlk ciddi edebi üretimim 1966 ile 1969 arasında, Çapa Yüksek Öğretmen Okulu’ndayken oldu. Bir roman, yirmiye yakın kısa öykü, bir o kadar da şiir yazdım. Yaşamı ve aşkı ihmal etmiş olmamdan dolayı yüzümde sivilceler çıktı. O zamanlar Mihail Şolohov ile Nazım’ın etkisi altındaydım. Eserlerimi Yaşar Nabi Nayır ile Mehmet Fuat’a götürmüştüm. El yazması olduğu gerekçesiyle kabul etmemişlerdi. Daktilom da yoktu. Yoklukla yaşıyordum.
1969’da, Değirmenköy toprak işgali sırasında tutuklanıp Silivri Cezaevi’ne konduğumda, edebiyatı terketmemek, edebiyat ile siyaseti birlikte yürütmek düşüncesi berraklaştı. Olaylar ve darbe derken hiçbirini koruyamadım. Her şeyi yutan bir yaşamın ağzına yakın bir yerdeydim. Bir defterimi. -o da roman olmalı -Necmettin Türinay Hoca 50 yıl korudu. Arkadaşlara bildirmiş ama iki yıl sonra haberim oldu. Sorduğumda onun da kaybolduğunu anladım. Yaşamını edebiyat aşkına ram eden Hoca’ya buradan teşekkür ediyorum. 50 yıl korumak kolay değil.
1970’teki ikinci tutuklanmamda, Keşan ve Edirne Cezaevindeki ilginç tipleri tanıma olanağına kavuştum. “Edirne Canavarı” dedikleri Mehmet Yaman ile aynı hücrede kaldım. Bir mahkum bana, o hücre iki kişilik değil, şimdiye kadar da hiç kimseyi onun yanına vermediler, dikkat et seni boğar, diye uyardı. Bir mezarcı babanın oğlu olan Mehmet Yaman, boğup bahçesine gömdüğü adamların yaşam hikayelerini anlattı bana günlerce.
Edebiyata olan tutkum 12 MartDarbesi’nden sonra daha bir derinleşti. Viranşehir’in bir köyünde bir ay kaldım. Köy korkunç yoksuldu. Anlatamam. Gerek bu köyde ve gerekse Siverek’te halkla olan ilişkilerim; Dersim dağları, Nazımiye, Mazgirt ve Ovacık köylerindeki gezilerim, mağaralarım, ormanlarım, uçurumlarım ve tüm bunlardan dinlediklerim edebiyat ve sanata olan tutkuma güç kattı. Buralarda roman yazamazdım. Nedendir bilmem, klasik dünya destanlarını okuma arzum uyandı buralarda. Masal yazmak geldi içimden, yazamadım. Bu arzumu çok sonraları, Mavi Munzur Masalları adlı kitabımla gerçekleştirdim. Dağlarda şiirler yazdım ama koruyamadım. Üç tanesi ezberlenip marş ve türkü şeklinde söylendikleri için kaybolmadı. Parti marşı, Ordu marşı ve Yoldaş Seni Anacağız.
1972’nin sonunda, Filistin Kamplarına gidip bir ay kaldım. Dönerken Halep’te Cigerxwin’i evinde ziyaret ettim. Ben döndükten bir yıl sonra İsrail, kaldığım kampı bastı. Tanıdığım, bir dönem aynı yolda yürüdüğüm Türkiyeli ve Kürdistanlı 9 devrimciyi öldürdü. Ahmet Özdemir ile Bora Gözen’in ölümü beni çok etkiledi. Yazarın yaşamdan özümlediği ölüm duygusu ve kültü, yarattığı eserin ve özellikle de uçurum kıyısında yürüttüğü kahramanının ruhunu ve davranışlarını şu veya bu tarzda biçimlendiriyor.
Vartinik’te ölümden kıl payı kurtuldum. Kendimi dereye atmasaydım vurulmuştum. 1973’ün 22 nisanı ile 1 temmuzu arasında, 70 gün Kontrgerillanın Harbiye’deki sorgulamasına tabi tutulduğumda defalarca ölüp ölüp dirildim. Hareketin en son yakalanan mensubuydum. Beni, TKP(M-L)’ nin ikinci adamı, Dersim’de sekiz, Siverek’te ise iki baskın ve bombalamanın baş sorumlusu olarak sorguluyorlardı. 12 Mart Darbesi şartlarında, Kürdistan’da en geniş ve en etkili askeri hareketi biz gerçekleştirmiştik.
Benden istediklerinin başında şunlar geliyordu:
1-Bu eylemlere katılanlar. 2- Bomba yapım malzemeleri ile iki tüfeğin ve teksir makinası başta olmak üzere basın malzemelerinin bulunduğu yer. 3- faaliyet sürem içinde ilişki kurduğum köylülerin adları, 4- Filistine adam geçiren sınır komitesinin kimlerden oluştuğu. 5-Parti ve Ordunun nerede nasıl kurulduğu.
Beni sistemden çok daha derinlikli bir şekilde koparan, devrime ve edebiyata bağlayan uygulamaları başlattı adamlar:
1-falaka ve meydan dayağı, 2-penisten, anüsten, dilden elektrik, 3- çırılçıplak soyarak kollardan ve bacaklardan asma ve aynı anda elektrik verme. 4-Alına sünger bağlayarak kafayı usul usul duvara vurma, 5-“Bok yeme seansı “ dedikleri periyodik bir şekilde anüse sokulan tahta copu ağıza sokma , 6- Biri bayan, dört arkadaşımı farklı zamanlarda odama getirerek gözümün önünde işkence yapma.4- sabahları yüzüme işeyerek veya yumrukla uyandırma, 5- tuvalete giderken sırtıma binme ve benzerleri.
Bu korkunç, akıl almaz uygulamalar yararlı oldu. İnsanın pek bilmediğim kritik ve önemli yanlarını tanıdım. Kafamda sesler, görünümler, envai çeşit tipler oluştu. Yaşamımda hiç görmediğim rüya ve hayallerin istilasına uğradım. Psikolojik ve şiddet olmak üzere iki ekipten oluşan sorgucular, daha önce karşılaştığım ve yazdığım tiplerden oldukça farklıydılar. Bu benim insan bilgimi zenginleştirdi. İnsana dair tabularımı yıktı. İnsanın, organik aleme ait tüm duygu ve bilinç değerlerini, düzeneklerini afallatacak derecede şeyler yapabileceğini öğrendim. Bunlar daha sonra yazacağım romanlara şu veya bu biçimde girdi ve romandaki insan anlayışımı yardı, boyutlandırdı.
(devam edecek)
(Bu fotoğrafın 1966’da çekildiğini tahmin ediyorum)
Muzaffer Oruçoğlu
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.
[…] Yazarın diğer yazıları için tıklayınız… […]