Ölümün Şiirini Yazmak / Melek Koç

EDEBİYAT

Ölümün Şiirini Yazmak / Melek Koç
Yayınlanma: Güncelleme: 14 views

Şair vardır, aşkı yazar; şair vardır, yağmur yağdırır, kar yağdırır ayrılıklar üzerine; şair vardır, yalnızdır, paylaşamazsınız; mapushaneyi anlatan şairler vardır, hasretinden prangalar eskitir, iner yedi kol demiri yüreğinizin kapılarına. Bir şairimiz de vardır ki, ölümden söz eder. Söz etmekle de kalmaz, ölümün melankolik hüznünü yaşatır bize.

Her adımda ona biraz daha yaklaştığını bildiğindendi belki de, yaşamımızdaki tek gerçeğin ölüm olduğunu ince bir hüzünle anlatışı. Cahit Sıtkı Tarancı, şiirlerindeki o yumuşacık temasla ruhumuza dokunarak , asla korkulacak bir şey olmadığını anlatır ölümün. Korkulan değil, kavuşmak istenilendir ölüm: “Uyanır gibi birden, bir korkulu rüyadan/ O içimden sevdiğim, benim olan dünyamdan/ Bir ses bana ‘Gel’ dese, ben o sesi işitsem/ Kimsecikler duymadan bir kapı açıp gitsem…”

Bir kapı açıp kapatmak kadar kolaydır ölüm. Oysa bizim “Alıştığımız bir şeydi yaşamak!” Ve yaşamımızın zamanla sınırlı oluşundandı içimizdeki o hiç bitmeyen sancı. Şairimiz, neresinde durduğumuzu bilmediğimiz bir ömrü yaşamanın ortak hüznünde birleştirir yüreklerimizi. Her okuyanın aynı duyguları paylaştığı Otuz Beş Yaş şiiri, kalan ömrümüzün gerçeklerini yansıtan bir ayna değil midir?  “Şakaklarıma kar mı yağdı, ne var? /Benim mi Allahım bu çizgili yüz? / Ya, gözler altındaki mor halkalar? / Neden böyle düşman gözükürsünüz / Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?

Aslında bir isyan şiiridir bu. Yaşamın ona hazırladığı kötü sürprizlerden habersiz, geçip giden gençliğinin ardından yazdığı bir tür ağıttır bu şiir.

Tarancı’nın aşkları da hüzünlüdür. Kendini çok çirkin bulan bir adamın yaşadığı ruh haliyle yaşar aşklarını. Ve elbette tek kişilik aşklardır bunlar… “Ne olur içimde her zaman bir ümit, / Her uzak şey gibi öyle yalnız hayal / Yalnız rayiha, renk, şarkı halinde kal.”

Bu dizeleri içinden de olsa söylediği biri var mıydı bilemiyorum ama içindeki o kocaman boşluğu dolduracak kadar dostu olmadığı gerçekti:  Neden sonra farkına varıyorsun / Etrafındaki korkunç ıssızlığın / Yar olsun, dost olsun ne arıyorsun / Adresi belli mi vefasızlığın? “

“Aşk dostluk! Hepsi dökülen yapraklar / Çıplak bir ağaç, durgun suda aksin / Yalnızlık dediğin hayatta başlar / Kabir boyunca devam etmek için.”

Nedir bu yalnızlığın, melankolinin, ölümü böylesine kabullenişin nedeni? Yüreğinin  dışa örtük kapısı ardında saklı, çekingen, aşırı duygusal bu adam yaşama neden kaygılı bakıyordu?

Alınan iyi bir eğitim, sahip olunan iyi bir yaşam insanı her zaman mutlu etmeye yetmediğindendi belki de. Yaşadığı bohem hayatın içinde birkaç dostuyla yalnızlığını paylaştığını söylemek  elbette zor, ama bir şey vardı onu hayata bağlayan. Dostluktan da aşktan da öte. Şiirdi bu!

Ve şiirdi onu ölüme rağmen ölümsüzleştiren. Ölüme karşı isyankar bir ruhu  ölüm ancak bu kadar ölümsüz kılabilirdi.

“Kapımı çalıp durma ölüm / Açmam/ Ben ölecek adam değilim” derken haklıydı Tarancı.  O ölecek adam değildi 46 yaşında.

Ölmedi de zaten, şiirlerinde yaşıyor…
Anısına saygıyla.

Melek Koç

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız…

İLK YORUMU SİZ YAZIN

Hoş Geldiniz

Üye değilmisiniz? Kayıt Ol!

Hemen Hesabını Oluştur

Zaten bir hesabın mı var? Giriş Yap!

Şifrenizi mi Unuttunuz

Kullanıcı adınızı yada e-posta adresinizi aşağıya girdikten sonra mail adresinize yeni şifreniz gönderilecektir.