Heybet Akdoğan yazdı: Berlin “Bergama Müzesi” uzun bir süre kapalı kalacak

KÜLTÜR / SANAT

Heybet Akdoğan yazdı: Berlin “Bergama Müzesi” uzun bir süre kapalı kalacak
Yayınlanma: Güncelleme: 256 views

Tarihsel hafıza sosyalleşme sürecimizde oluşan, karakteristik bir olgudur. İçinde yaşadığımız toplumda tarihle ilgili hiçbir şey konuşulmasa da, ait olduğumuz toplumun ve kamusal düzenin bilinçaltımıza aşıladığı tarihsel bir doku vardır. Bizler bu dokuyu hissetmediğimizi sansak da, zamanla aklımızda gelişen aitlik duygusu, bizleri tarihten alıkoyamaz. Kültürel, sosyal ve politik olarak tarihin nüveleri sözlü veya yazılı olarak her zaman günlük hayatımızın içinde dolaşmaktadır.

Çoğu zaman birbirimizi aşağılamak için bile olsa, tarihsel hatırlatmalar bir şekilde iletişimimizin bir parçası olabilmektedir. Zira toplum en şahsi tecrübelerinde dahi, tarihsel kodları günlük alışkanlıklarının birer parçası yapabilmektedir. Tarihsel hafıza değer yargılarımızın temelini teşkil ettiği için, gelişen belleğimiz, sosyalleşme sürecinde tarihsel hafızamızın işaretleriyle içselleşmektedir. Bu nedenle hayatımızda yer alan konumlanmalar kökleşmiş bir hafızanın karar vericiliğiyle pozisyon belirlemektedir. Bireyden bireye bir mekân ya da bir hatıra farklı çağrışımlar hissettirebilir. Fakat mekânın ve hatıranın her bireyde uyandırdığı aitlik duygusu aynı kökenden ilhamını alır. Bu ilham tarihsel hafızanın her insanda uyandırdığı duygu ve düşüncenin birlik ülküsüdür.

İnsanlar aynılığını devamlı koruyan tarihsel hafızayla; birçok konuda farklı düşünseler de, hayati konularda tarihsel belleğin birliğiyle birbirlerine yakınlaşırlar ve yakınlaştıkça aynılaşırlar. Tarihsel belleğin gelişiminde ve insanların aidiyet duygularının güçlenmesinde tarihin yaşayan bir sergisi görevini üstlenen müzeler, etnik toplumların tarihsel olarak nasıl geliştiği konusunda somut bazı bilgiler sunmaktadır. İnsanoğlu tarihten günümüze yaptığı maddi üretimleri farklı nedenlerden dolayı saklama ihtiyacı duymuştur. İnsanların saklama düşüncesinin bir sonucu olan tarihsel kalıntıların korunması, modern toplumlarda müze denilen bir kurumun ortaya çıkmasını sağlamıştır. Günümüz modern dünyasında hâlâ kendi geçmişimizden maddi kanıtlar görebiliyorsak bunu toplumların hayatında gelişen müze kültürüne borçluyuz.

Müzeler kültürün bir parçasıdır. Geçmiş toplumlarımızın maddi-manevi yaşamının günümüze kadar ulaşan delilleridir. Müzeler tarihimizi özel ve ölümsüz kılmanın bir aracıdır. Müzeler sayesinde her kuşak bir sonraki kuşakla bağlarını güçlendiren kültürel bir iletişim kurar. Müzeler tarihsel belleği güçlü tuttuğu kadar, sosyal bilgi birikimine de farklı bir içerik kazandırmaktadır. Kültürel dünyamızda geçmişin izlerini bugünümüzle varsayımlarla değil, elle dokunulan gözle görülen eserlerle buluşturan müzeler; zamanı, mekânın dönüşen özelliklerini ve ontolojinin bir boyutunu temsil etmektedir. Müzeler kültürel gerçekliğin ilk tanımlandığı yerlerdir. Müzeler sayesinde tanımlanan kültürel hakikat bu farkındalığıyla halk olarak bizlere eğitsel katkılar sunmaktadır. Yaşam boyu eğitim için müzelerin önemli ve geniş kapsamlı kaynaklar bakımından zengin birikimlere sahip olması, sosyal, siyasal ve sanatsal olarak ilerleyen dünyamıza yön kazandırmaktadır. Mekânın bilgiyi muhafaza edişini simgeleştiren müzeler aynı zamanda insanların unutma hastalığına dair mesajlar sunarak, toplumsal rahatsızlık olan geçici hafızayı, kalıcı hafızaya dönüştürmek için topluma karşı uyarıcı iletimlerle doludur. Belleği kişisel, toplumsal, kültürel olarak ayırsak da, belleğin varoluşu muhakkak bir dış desteğe bağlıdır. Belleğin canlı kalması için dış desteğin en önemli parçalarından bir tanesi ise müzelerdir. Bilginin mekân ile kurduğu ilişki, bilgiyi her zaman tarihsel koşullarla ilişkilendirmektedir. Bu bakımdan bilgi devamlı yenilenmeye muhtaç olduğu gibi toplumsal bellekte devamlı revizyona uğramak için belirli kaynaklara muhtaçtır. Bu kaynakların en önemlilerinden biri müzelerdir. Bu açıdan müzeler modern çağın devraldığı geçmişi yaşatan kurumlarından bir tanesidir. Müze kurumunun yaşaması için son dönemlerde Avrupa’da güzel bir örneğe şahitlik ediyoruz.

Almanya modern döneminde, geçmişinin bir hafızası olan Bergama (Pergamon) Müzesi’ni, geleceğinin bir teminatı olması bakımından restorasyon sürecine soktu. Tarihsel hafızasını diri tutmak için Berlin’in ünlü Pergamon Müzesi, Almanya tarafından 2037 yılına kadar restorasyon nedeniyle kapalı tutulacak.

Müzede proje kapsamında restorasyon çalışmalarının yanısıra, dördüncü bir kanat ve arkeolojik rota inşa edilmesi planlanıyor. Tarihsel birikiminin yapıtaşını korumak adına ve toplumsal sosyalleşmesini tarihinden soyutlamadan sürdürmek için Almanya’nın ” Prusya Kültür Varlıkları Mirası Vakfı” ile güney kanadında başlattığı Bergama Müzesi restorasyonunun 2027 yılına kadar süreceği belirtildi. Bergama Müzesi, Almanya’da en çok ziyaretçisi olan tarihsel kurumlardandır. Yılda yaklaşık 850.000 ziyaretçinin uğradığı müze, Almanya’nın en çok ilgi gören tarihi ve sanat müzelerindendir. Tarihsel belleği yaşatma konusunda istekli olan Almanya’nın, hafıza mekânı olarak yenilemek istediği Bergama Müzesi, Alman toplumunun tarihsel belleğinin kuşaktan kuşağa yaşamasına yardımcı olacak.

Almanya’nın yıllardır üzerinde yatırım yaptığı bu çalışma, müzeler konusunda geri kalmış ülkelere, kültürel iletişimin nasıl olması gerektiği konusunda ciddi bir ders verecektir.

Heybet AKDOĞAN

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız…

 

İLK YORUMU SİZ YAZIN

Hoş Geldiniz

Üye değilmisiniz? Kayıt Ol!

Hemen Hesabını Oluştur

Zaten bir hesabın mı var? Giriş Yap!

Şifrenizi mi Unuttunuz

Kullanıcı adınızı yada e-posta adresinizi aşağıya girdikten sonra mail adresinize yeni şifreniz gönderilecektir.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.