Birgül Karagöz yazdı: ÇALKANTILI BİR AŞKIN GÖLGEDE KALAN YÜZÜ: TULLA LARSEN

İNCELEME

Birgül Karagöz yazdı: ÇALKANTILI BİR AŞKIN GÖLGEDE KALAN YÜZÜ: TULLA LARSEN
Yayınlanma: Güncelleme: 94 views

Öyle bir aşk düşünün ki, senelere yayılan süre boyunca gerçek huzuru ve mutluluğu bulamamış olsun. Bu aşkın öyle iki kahramanı olsun ki, sıra dışı sevgilerinde aşkın huzuruna duramamış olsun.  Ve öyle bir aşk düşünün ki, birbirlerini yoran sevgilerinde ardında bazı cevaplanamamış sorular bırakmış, bu sevda da canları çok acımış ve aşkta yarım kalan bir yollarında yolculuklarını tamamlayamamış olsun.

Bir taraf aşka uzak dururken, bir taraf aşka sevdalı; bir taraf aşkı içinde  büyütürken, bir diğer tarafta aşkta tutuklu ve kaba tarafı seçmiş olsun

İşte tam da bu nokta da Edvard Munch ve Tulla Larsen bu sıra dışı aşkın kahramanları olarak karşımıza çıkıyor.

Edvard Munch 1863-1944 yılları arasında yaşadı. 1863’te Norveç’te doğdu. Ekspresyonizm  (dışavurumculuk) en ünlü temsilcilerindendi. Bizler onu “Çığlık” isimli resmiyle tanıyoruz ağırlıklı olarak. Edvard genç yaşta başarıyı yakalamış bir ressamdır. Başarıyı yakaladığı kadar yakışıklı ve bir o kadar karizmatik bir güzelliği vardı. Ruhsal ve duygusal konuları işlediği resimleriyle tanındı. Edvard ölüm gerçekliğiyle erken yaşlarda tanıştı. Annesinin ölümüyle beş yaşında karşılaştı. Bu durum babasını çok olumsuz yönde etkiledi. Ardından ablasını veremden kaybetmesi onu ciddi anlamda etkilemiş ve yaşadığı bu çaresizlik duygusu onu resimlerine taşımasına neden olmuştur. 1889’da ilk solo(kişisel) sergisini açmıştır. Genç yaştaki bir sanatçı için bu oldukça büyük bir başarıydı. 1892’de Berlin Sanatçıları Derneği, Munch’ın eserlerini sergilemeye davet etti. 1893’te Norveç’e dönmüş, en ünlü eseri “Çığlık” üzerinde çalışmaya başlamıştı. Avrupa ve ABD’de sayısız sergi açtı. 1908’de Kophenhag’da sergi hazırlığı sırasında manevi ve fiziki yorgunluk yaşadı. Klinikte birkaç aylık tedavi sürecinden geçti. İyileşerek ve moralli olarak hastaneden ayrıldı. Böylece hayatında maddi ve manevi anlamda daha başarılı bir döneme başladı.

İkilinin yolları ise, Edvard Munch 35 yaşında, Larsen ise 29 yaşında kesişmiştir. Munch, kadınları enerjileri emdiğini düşünen biriydi. Tulla, Munch’a tutkuyla bağlıydı. Fakat bu konuda Munch Tulla’ya hiçbir zaman ümit vermedi. Ona karşı da bencil ve kaba davranmıştır. Tutamayacağı sözler ve vaatlerde bulunmayı hiç tercih etmemiştir. İlginç olanıysa kendisine bu derece kaba davranan birine bu kadar tutkuyla bağlı olmasıydı. Çalkantılı ilişkilerinde zorlu günler kadar, güzel anlarda yaşamışlardır. Bu ilişki Munch’ın evliliğe bakış açısını, eserlerindeki kadın imgelerini etkiler ölçüde fikirlerini şekillendirmiştir.

Tulla Larsen, zengin bir şarap tüccarının kızıydı. Kalabalık bir ailenin on birinci çocuğuydu. Babası, öldüğünde geride çocuklarına rahat bir hayat yaşayabileceği ölçüde maddi imkan bırakmıştır. Tulla, babası öldüğünde kendisi altı yaşındaydı. Edvard ve Tulla , dört senelik ilişkileri boyunca acı ve duygusal çalkantılar yaşamışlardır.  Edvard Munch, kadınlar konusunda hep temkinli davranmıştır. Bir süre sonra Munch uzun süren seyahatlere çıkmaya başlamıştı. Tulla bu aşka ne kadar inansa da , Munch için belki de bu aşk onu yok ediyordu. Erkeklerin kanını emen vampirler olarak gören bir aşıktan belki de daha fazlasını beklemek mümkün değildi. Edvard ve Tulla birbirlerini ender görür olmuşlardı.  Aşklarının üzerinde belirsizlik bir sis gibi yığılıyordu aşklarında. Tulla bir bahaneyle Munch’ı çağırmış, gelmezse kendini intihar etme ile tehdit etmişti. Munch, Tulla’nın yanına gittiğinde kimin ve neden olduğu bilinmeyen bir şekilde silah ateş almıştır. Dahası ise ne olduğu hakkında pek bir şey bilenmemektedir. Bu konuda Munch ketum olduğu için tam olarak ne yaşandığı bilinmemektedir. Ancak Tulla, evdeyken Munch sol elindeki bir parmağından vuruldu. Munch bu olaydan sonra derin bir yalnızlığa gömülürken, Tulla evlenmiştir. Bu habere çıldıran Munch, varlığına saygı duymadığı düşüncesi onu çıldırtmıştır.

Munch ilişkileri süresince şefkatli ve merhametli davranmasa bile fikrini hiç gizlememiş ve yersiz ve amaçsız vaatlerde de bulunmaması onu belki  de Tulla olan aşkında  cesaretsiz bir aşık yapmış olması da olasıdır. Başarısına bir engel olarak görüyordu belki de, bilinmez  ama Munch hayatı boyunca başarılı bir ressam olmayı, adından erken yaşta söz ettirmeyi başarmıştır.

Munch’ın parmağının kopmasıyla ilgili trajik olayla ilgili olarak Tulla kendini intihar etmek istemesi olabileceği gibi Munch ise bu intiharını engellemeye çalışmış da olabilir ya da tam tersi bir durumda bilinmezliğe çıkmaktadır.. Munch’ın bu olayı aşması zaman almıştır. Aşkta geride duran, aşkına arka çıkmayan ve belki de korkakça davrananıdır.

Bu çalkantılı aşksa bazı durumları sorgulatır oluyor bize, aşkta hep önde durmak mı, yoksa geride durup aşkın akışında yol almak mıydı doğru olan. Aşkta sonuna kadar güven duymak mı yoksa temkinli olup aşka uzaktan bakmak mıdır, doğru sevgili olması için arzulanan ya da  aşkta tutkuyla bağlı olmak mıdır, aşkı sonsuz kılan. Aşk sevdanın neresinde duruyor olsa da eşlerin birbirine itimadı önde olduğunda, güven sevgiyle kucaklaştığında doğru aşkı buluşur elbet gerçek sevdasıyla.

KAYNAKLAR: Typelish, Artkolik 

BİRGÜL KARAGÖZ
09.08.2025

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız…

İLK YORUMU SİZ YAZIN

Hoş Geldiniz

Üye değilmisiniz? Kayıt Ol!

Hemen Hesabını Oluştur

Zaten bir hesabın mı var? Giriş Yap!

Şifrenizi mi Unuttunuz

Kullanıcı adınızı yada e-posta adresinizi aşağıya girdikten sonra mail adresinize yeni şifreniz gönderilecektir.